Yükleniyor...
Karikatür sanatı birkaç çizgi, birkaç cümle ile hatta çoğunlukla sözsüz kitaplar dolusu anlatım yapan muhteşem bir sanat dalıdır. Bir karikatür gördüğüm yerde mutlaka ilgilenir yorumlamaya çalışırım.
Birkaç ay önce gördüğüm karikatür de bana daha önce okuyup bir yere koyduğum bir makaleyi hatırlattı. Karikatürde, dedesi ile matematik dersi çalışan küçük bir çocuk yaptığı işlemi anlatmaktadır: 2020’den 1923’ü çıkardım. 97 kaldı, cumhuriyetin yaşını buldum dede. Dede; tamam şimdi de ondan 18’i çıkar.
Sanatçı yaşadığımız son 18 seneyi cumhuriyetten sayma diyordu ki, bana Osmanlı döneminin sıvış yıllarına ilişkin makaleyi hatırlatan da bu idi.
Teknoloji sağolsun, bilgisayar Doç. Dr. Halil Sahillioğlu’nun ‘’Sıvış Yılı Buhranları’’ makalesini buldu. Makalenin incelediği konu, Osmanlı döneminde kullanılan takvim ve buna bağlı olarak ortaya çıkan sorun ve buhranlardı.
Konu kısaca şu şekilde özetlenebilir: Osmanlı Devletinde de önceki müslüman devletlerinde olduğu gibi, ağırlıklı olarak ay yılını esas alan Hicrî takvim kullanılmakta idi. Devlet masrafları-ödemeleri bu takvime göre yapılmaktadır. Mesela 1400’lü yıllardan başlayarak Devletin en önemli ödemesi-masrafı hâline gelen yeniçeri ulufeleri-mevacip-üçer aylık dönemler itibarıyla dört defa ödenmekte idi. Sorun şurada idi ki, ay takvimi 354 gün çekmektedir ve güneş yılına göre 11 gün kısadır. Yani ödemeleri her sene 11 gün önceden yapmak gerekmektedir. Bu 11 günlük fark, 33 senede 1 seneye varmaktadır.
Oysa ekonomi tarıma bağlıdır ve ürünlerin hasadı vergilerin toplanması döngüsü güneş yılına göre cereyan etmektedir. Ürünleri her sene 11 gün önceden hasat mümkün olmadığı gibi, ekonominin diğer sektörlerinde de mevsimin müsait olması-nakliyecilikte, madencilikte, gümrük gelirlerinde vb. gerekmektedir.
Bu, giderlerin ay yılına göre yapılırken, gelirlerin güneş yılına göre toplanması gibi bir sonuç doğurmaktadır. Sonuçta, güneş yılına göre ay yılı hesabıyla her yıl ödenen 11 günlük fazlalık birikimli olarak 33 yılda, bir gelir yılı bütçesine karşılık iki gider yılı bütçesi yapmak gibi bir durumla karşılaşılmakta ya da 33. ay yılı gelirsiz kalmaktadır.
Maliye ile ilgilenenlerin, bu durumu uyumlaştırmak için aldıkları ilk tedbir, o ay yılını tashih etmek, daha doğrusu yaşanmamış bir yıl olarak atlamaktır.
İşte atlanılan bu yıl sıvış yılı olarak adlandırılmıştır.
Makale yazarı H.Sahillioğlu, konunun bidayetten beri bilindiği ve tashihlerin yapılageldiğini, 76. sayfa dipnotunda da, Abbasi döneminde, Hicrî 208 (miladi 823), Hicrî 241 (m.855), Hicrî 247 (m.887) yıllarının sıvış yılı olarak tashih edildiğini, yani atlandığını belirtmektedir.
Osmanlı dönemine ilişkin olarak da, Hicrî sıvış yılı 852 (miladi 1448)yılından, Hicrî 1121 (miladi 1710) yılına kadar olan dönemdeki sıvış yılları listelenmiş ve bu yıllarda –veya yakın dönemlerinde- oluşan buhranlar incelenmiştir.
Zaten makalenin ana tezi, takvim uyumsuzluğu nedeniyle ortaya çıkan gelir gider farkının, daha doğrusu gelirsiz kalan sıvış yıllarının mali buhranlara neden olduğu, bunun yeniçeri isyanlarından başlamak üzere iktisadi ve içtimai alanlara sirayet ederek derinleştiğidir. Buçuktepe isyanından başlamak üzere ortaya çıkan buhranlarda, özellikle geciken-ödenemeyen mevaciplerin tetikleyici rol oynadığını belirtmektedir. (Daha önceki devirlerde sükut etmiş müslüman devletlerde de sıvış yılları etkisinin muhakkak olduğunu, o devletlerin sükut sebeblerinin bu açıdan da incelenebileciğini ayrıca not etmektedir.)
Eğer daha önceden tedbir alınmamışsa-hazine de gelir fazlası yaratarak hazırlıklı olmak, 7-8 yılda bir 4 ödeme yerine 5 ödeme yaparak gün birikmesinden doğacak farkı izale etmek vb. idarenin yapacağı, yaptığı uygulamalar şöyledir:
Vergilere zam yapmak,
Yeni vergiler koymak,
Borçlanmaya gitmek,
Parayı tağşiş etmek,
Piyasadaki parayı toplayıp yeniden darp etmek (Genellikle padişah değişiminde piyasadaki para toplanıp yeniden basılıyor olmakla birlikte sıkıntı olduğunda da bu işleme başvurulmaktadır. II. Mehmet döneminde hem devalüasyon yapıldığı gibi 4 kere de yeniden basım yapılmıştır. Bu işlem sırasında para saklayan olmasın diye arayıcılar çıkarılmaktadır. Yeniden basımda %15 masraf alınmaktadır.)
Bunların dışında yapılan mukataa satışlarına zam yapmak(tefavüt uygulaması)gibi bir munzam gelir uygulaması da vardır ancak, yıl tashihi gibi amaca ulaşmaktan uzak tedbirlerdir.
Yazar, söylenen bu uygulamaları sıvış yılları itibarıyla izlemekte ve ortaya çıkardığı buhranlar konusunda önemli örnekler vermektedir. Mevaciplerini almak hususunda huzursuz olan yeniçeri, Selim ayaklanmasını desteklemiş ve II. Beyazit tahttan feragat etmiştir. Sultan Selim Mısır seferine çıkarken ikrazata gitmiş, Mısırın fethi mali olarak rahatlık sağlamış ancak mali buhran Mısırda şiddetlenmiştir. Bütçe açıklarının çoğalması üzerine sadarete getirilen Rüstem Paşanın çok fazla vergi toplaması sonucu çiftçi yığınları şehirlere akın etmeye ya da eşkıyalığa başlamıştır.
Bu vesair şekillerde sıvış yılları ödemelerinin yarattığı mali buhranlar ve bunun iktisadi ve içtimai alana yansıması bütün dönemler itibarıyla sürmüştür ve yazar bunları sıvış yılları perspektifinden değerlendirmektedir.
Hicrî takvim uygulaması, Tanzimattan sonra rumi takvim uygulanmış olmakla birlikte Cumhuriyete kadar sürmüştür. Cumhuriyet Devrimleri kapsamında 1 Ocak 1926’dan itibaren miladi takvime geçilmiş ve bu suretle bütçe gelir-gider yılı eşit hâle getirilmiştir ki bunun zarureti açıktır.
Yukarıda belirtilen uygulamalar ne yazıkki bu gün de yabancısı olmadığımız uygulamardır. Gene yüksek vergiler, köylü nüfusun şehirlere yığılması ve tarımın terk edilmesi, harcamalarda savurganlık, borçlanmalar…Toplum hayatımızı esir almış durumdadır. Bu durumun yaratacağı sonuçları görme açısından kendi tarihimizden alacağımız çok ders var görünmektedir
Cumhuriyeti reklam arası sayan zihniyetin aksine, Cumhuriyetin tashih edilmesi zaruri hâle gelmiş sıvış yılları içinde yaşıyor gibiyiz.
Tez zamanda olması umudunu taşıyorum.