Yükleniyor...
Bir gün, Türk Milliyetçiliği fikrinin önderlerinden Rahmetli Osman Yüksel Serdengeçti, milletvekili olması münasebetiyle TBMM’ye gelir ve o ihtişamlı binanın döner kapısından girerken durmaz ve kapıyla beraber dönmeye başlar. Yanındakiler, Serdengeçti’ye ne yaptığını, neden giremediğini sorduklarında Nasrettin Hoca’yı andıran mizahı ile şu cevabı verir: “Yahu bu mecliste döneklik, girerken başlıyormuş.” Bakalım bu sıralar neler dönüyor.
Bu arada insanlar da okulların açılma, tatillerden dönme, iş-güç, hovardalık, kısa yoldan köşeyi dönme, kışlık konserve ve sebze kurusu hazırlama gibi telaşlarla uğraşa dururken günümüz siyasetinde yapılan dönekliklerden de habersizler.
Evet, günümüzden en çarpıcı örnek, hatırlarsınız Erdoğan, PKK ile yaptıkları görüşmeyi seçim döneminde inkar ederek, bunu ileri sürenleri alçaklık ve şerefsizlikle itham etmişti ki çok sürmedi ve Erdoğan’ın MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın PKK ile görüştüğü ortaya çıktı. Bunun avukatlığını da sürecin taraflı mimarlarından Abdullah Gül üstlendi. Gül’e göre bundan doğal bir şey olamazmış.
Eh artık bize de siyasetin bu dönek gidişatına göre, bu makamlardaki insanların da bu derece dönmelerinden daha doğal bir şey olamaz, demek düşer.
Bu arada Davutoğlu’nun da Fidan’ı savunurken, devlet adamlığından ne kadar uzak olduğunu görmek gerçekten içler acısı. Fidan’ı çok başarılı buluyormuş, buraya kadar doğal, Abdullah Gül’den farklı düşünemez ya ama bunu daha da aşıp Türkiye’nin ilk defa Fidan’ın sayesinde sınır ötesi istihbaratını genişlettiğinden ve bunu geliştirdiğinden bahsediyor ki sırlara vakıf olması gereken ve ne yaptığının sır olması gereken bir kurumu düşüncesizce afişe ediyor. Bravo doğrusu…
“Komşularla Sıfır Sorun” siyasetinden sonra bunun adı da “Dönme Dolap Siyaseti” olsa gerek.
Gelelim görüşülme konusuna, PKK demek Öcalan demek değil mi? Bu adam halen bu örgütün başı değil mi? Evet dediğinizi duyar gibiyim. Bakın bunu sizlere çok kolay bir şekilde ispatlayacağım. Amerikan’ın Yahudi iş adamı ve turuncu devrimin finansörü Soros’un sahibi olduğu Açık Toplum Vakfı’nın desteklediği bir çalışma olan, AKP’nin ve PKK’nın dolayısıyla küresel sermanin de sıkı kalemlerinden olan Cengiz Çandar’ın hazırladığı “Dağdan İniş” adlı raporda doğrudan Öcalan’ın ifadeleri alınmış bir şekilde bu gerçek yazıyor. Bakalım Öcalan ne demiş:
(…) Sürecin nasıl gelişeceğini burada(İmralı) yaptığım görüşmeler belirleyecektir. Büyük ihtimalle 15 Haziran’a(2011) kadar görüşmelerim olacak. Bu yapacağım görüşmelerden sonra hükümetin demokratik çözüm yönünde adım atacağı yani çözüme gideceği konusunda veriler ortaya çıkarsa, müzakere süreci başlamış olacak ve bu şekilde bir çözüm yoluna girmiş olacağız. Bu seçimlerden sonra AKP’nin anayasal bir çözüme, bu yeni anayasa kapsamında çözüme gitme ihtimali var, umarım öyle olur.
Evet, bir görüşmenin söz konusu olduğunun inkar edilemeyeceğinin bir örneği de budur. Hatta bu örnek, sürecin bundan sonraki basamağı olan Anayasal değişikliğin olduğunu göstermektedir. Daha ağır ifadeler ağzımıza gelmekle birlikte, bu yapılan icraatın adı ALDATMADIR. Hem de Aziz Türk Milleti’ne kendisini ve devletini yönetmek üzere emanet ettiği yönetimin yalanıdır.
Bu bir oyundur. Gündemi AKP lehine yumuşak tutarak esas hedeflenen ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ’ni kamufle etmektir. Bu kadar sözden sonra en üzüntü verici durum ise MHP ve CHP’nin de bu sürecin aslını ortaya koyacak bir çaba içinde olmayışlarıdır.