Yükleniyor...
Korona virüsünün asıl mekânı yarasalarmış, onun için yakında insanları bırakıp yarasalara geri dönmesi beklenirmiş.
Korona virüsü mutasyon geçirip ortadan kaybolacakmış.
Korona virüsü soğana gider, bizi bırakırmış.
Bunların söylenebildiğine inanmak zor ama TV’lerdeki “uzmanlar”dan hepsini kendi kulaklarımla işitiyorum. Yeşilçam’ın seri film ürettiği günlerde figüran kahveleri vardı. Filme figüran gerektiğinde bu kahvelerden birine gidilir, “sen, sen, sen…” diye on- yirmi adam seçilip sete getirilir ve sahneye yerleştirilirdi. Ücret belliydi; piyasası vardı bunun. Şimdi uzman kahveleri mi var? Programcı “Her zamanki uzmanları getirin” mi diyor?
Hani binlerce teoriden biri olan evrim var ya… Tıpkı binlerce teoriden biri olan yerçekimi, dünyanın güneşin etrafında döndüğü, hastalıkları mikroplar ve virüslerin yaptığı teorileri gibi. İşte o evrimi anlamadan virüsün nerden gelip nereye gittiğini anlayamazsınız.
Bir kere virüsü tek bir adammış, düşünüp taşınıp karar verirmiş gibi düşünmeyin. Milyarlarca değil, trilyonlarca değil ancak on üstü bilmem kaç diye sayabileceğimiz miktarda virüsle mücadele ediyoruz. Bu illetin ne aklı var, ne de hissi. Birbirleriyle iletişimi de yok. Tek derdi, içindeki RNA molekülünü kopyalamak. Derdi de yok aslında. Molekül malzeme bulunca bunu zaten yapıyor. Tıpkı suyun aşağı akması, dumanın yukarı çıkması gibi.
Evrim tekâmül falan değildir. Evrim bir hayvanın, bitkinin, virüsün, “hadi şöyle yapalım, daha iyi olur” kararı da değildir.
Bakın evrim nedir:
Bütün canlıların içinde, kendi kopyalarının yapılmasını sağlayan şablon molekülleri var. Bu yoksa canlı değildir zaten. Bu moleküller bir binanın inşaat planı, bir otomobilin teknik çizimi gibidir. Bu molekül gelişmiş canlılarda DNA. Şu andaki virüsümüz canlının en basitlerinden biri, onun ne hücresi var, ne de DNA’sı, bir kılıf ve şablon görevini gören RNA ile idare ediyor.
Canlıların işi bu: Kendi kopyasını yapmak. Mutasyon ne? Mutasyon, bu kopya yapılırken bazen yanlışlık olması. Yani kopya çekilirken sanki bazı harfler, bazı kelimeler yanlış yazılıyor. RNA içindeki bir sürü talimattan biri aslından değişik kopyalanıyor. İçinde yanlış RNA ile hayata gözünü açan virüs çoğu zaman yaşayamıyor, ölü doğuyor. (Gözü olmadığı için onu hayata açması da mümkün değil ama siz anladınız dediğimi. ) Fakat pek ender de olsa, bazen yanlış kopya, aslından daha avantajlı bir yavru yaratıyor. Mesela sadece yarasaya tıkılıp kalmış bir korona virüsü ahalisinden, insanda da yaşayabilen yeni bir virüs çıkıyor. Bu avantaj işte. Düşünsenize dünyada kaç adet veya kaç kilo yarasa var; buna karşılık kaç adet insan ve kaç kilo insan var. Virüs için kilo daha önemli. O birey sayısını pek önemsemez.
Bir başka mutasyon, yanlış kopya da şöyle: SARS, MERS diye bildiğimiz korona virüsleri bulaştıkları insanları hemen hasta ediyor ve önemli kısmını öldürüyordu. Bu virüs için iyi bir şey değil. Beslendiğiniz kaynağı öldürürseniz, hem siz aç kalırsınız, hem de çocuklarınız başkalarına bulaşamadan hayata veda eder. İnsanı hemen hasta etmek de aleyhinize. Hasta yatar, evde kalır ve başkalarına bulaşamazsınız. İşte bu sebeplerden SARS ve MERS ciddî salgın olamadı.
Evet ya. Korona virüsleri yeni değil.
Korona virüsü bunları düşünmüyor tabi. Fakat bir sürü kopyasını yaparken ve bunlardan bir kısmı da yanlış kopyalanırken bir hatalı kopya, insanı hemen hasta etmeyip bir hafta sonra öksürtüp tıksırtan tip oluveriyor. Hasta ettiklerinin de pek azını öldürüyor. O zaman ne olur? O zaman bu yeni, geç hasta edip az öldüren virüs bütün dünyaya yayılır. Pandemi olur. Covid-19 tam da bu işte. Virüs için iyi, insanlık için kötü bir yanlış kopya.
Avantajlı yanlış kopya sonsuz çoğalıyor. SARS ve MERS çoğalamıyor. Bu yüzden siz artık sadece Covid-19’u konuşuyorsunuz.
Şimdi virüsün “mutasyona uğrayıp ortadan kalkması” mümkün mü? Kendini öldüren bir mutasyon olursa, o mutasyon ölür işte. Çoğalmaz ki.
Evrimin mekanizması da budur. Darwin’in keşfettiği de budur. DNA, RNA izahları hâriç; çünkü Darwin bu şablon molekülleri bilmiyordu. Bilim birbirinden kopuk “teori”lerden ibaret değildir. Darwin olup biteni keşfetti, daha sonra gelen bilim adamları mekanizmanın moleküllerini buldu.
Henüz bilim zihniyeti dediğimiz memetik mutasyonu geçirmemiş insanlar da buna “binlece teoriden biri” dedi. Bir üçgenin iç açılarının toplamının iki dik açıya eşit olduğunu bilenler dünyaya hâkim, “Bunu bilmek dünyada da ahrette de neye yarar? Öbür tarafta size bunları mı soracaklar?” diyenle de onların mahkûmu oldular.