HENDEĞE DÜŞEN SÜREÇ

      Cumhuriyet tarihinde görülmedik işler oluyor. Başkaldırı sürüyor. Vergi toplanıyor. Yol kesiliyor. Kimlik soruluyor. Hendekler kazılıyor. Karayolu kapatılıyor. Şehirlerarası bağlantılar kesiliyor. Failler köprübaşlarını tutmuş nöbet bekliyor. Meclis devre dışı. İmralı-Kandil-Oslo arasında uçak kaldırılıyor. “Sevr’e” rahmet okutturacak anlaşmalar yapılıyor. Vaatte gecikme olursa örgüt ininden çıkıyor. Yakıyor yıkıyor öldürüyor istediğini alıyor geri dağına inine dönüyor. […]


Paylaşın:

 

 

 

Cumhuriyet tarihinde görülmedik işler oluyor. Başkaldırı sürüyor. Vergi toplanıyor. Yol kesiliyor. Kimlik soruluyor. Hendekler kazılıyor. Karayolu kapatılıyor. Şehirlerarası bağlantılar kesiliyor. Failler köprübaşlarını tutmuş nöbet bekliyor.

Meclis devre dışı. İmralı-Kandil-Oslo arasında uçak kaldırılıyor. “Sevr’e” rahmet okutturacak anlaşmalar yapılıyor. Vaatte gecikme olursa örgüt ininden çıkıyor. Yakıyor yıkıyor öldürüyor istediğini alıyor geri dağına inine dönüyor. Kaç yalvarma karşılığı kaç eylem durdurulacak o kısım siyasi kanata bırakılıyor.

Asala uzantıları son iki yılda dokuz korucu infaz ediyor.

Hizan’da askeri araca 102 kurşun sıkılıyor.

Kiğı’da 10 iş makinesi yakılıyor.

Diyarbakır 2. Hava Kuvvet Komutanlığı Garnizonuna giriliyor. Direğe tırmanılıp egemenliğimizin sembolü Bayrağımız indiriliyor.

Lefkoşa’da Rum’un biri buna yeltenmişti en son. Cevabını o an almıştı. Bayrak Lefkoşa de ayrı, Diyarbakır’da ayrı mana mı ifade ediyor?

Bayrağı seçim malzemesi olarak kullananlar yarım ağızla “bedelini ödeyecekler”. “Garnizon komutanı neden müdahalede etmedi” diyerek yine askeri hedef gösteriyor. Buna mukabil Lice’de ölenler kimin silahından çıkan kurşunla öldürüldüler? Onu bulmak için otuz askerin kimlikleri silahları toplanıyor.

Kürt ırkçılığı, faşizmi milletin ülkeyi emanet ettikleri eliyle bilerek isteyerek itibara güce kavuşturuluyor.

Güdümlü basın bunlara karartma uyguluyor. Sözüm ona adı ülke olan bir TV gazetelerden ülke haberleri veriyor. Güneydoğudan manşet olmuş başkaldırı haberlerini okumuyor. Fotoğrafları görmüyor. Olup biteni “vaka-i adiyeden” sayıyor. Önemsiz başlıkları, magazin haberlerini okuyup geçiyor. Millet önüne konan habere itibar etsin, onunla yetinsin isteniyor. Kim bu çifte standarda itiraz etti “kandan beslenen faiz baronu” onun yandaşları ilan ediliyor.

Bunlar olurken Diyarbakır’da “yeni Türkiye’nin kilidini açma” çalıştayında konuşan süreçten sorumlu başbakan yardımcısı; “devlet güçlerinin çözüm süreci tamamlanana kadar yörede kalacaklarını” söylüyor. Anlaşılıyor ki güvenlik güçlerini bölgeden çekme taahhüdü verilmiş.

Milletin gazını almak için eş zamanlı Türkçe konuşan devletler zirvesi yapılıyor. Türk Cumhuriyetleri devlet başkanları Bodrum’da ağırlanıyor. Dikkatler oralara dağıtılıyor.

Vatandaş devlet imkânlarıyla havaalanı temel atma törenine götürülüyor.

Gündemi belirlenen değil gündem belirleyen ülkeyiz. Üçüncü havalan yapıyoruz. Sizleri hızlı trene, bölünmüş yollara kavuşturduk Boğazın altından üstünden raylı sistem döşedik… Binin gezin keyfini çıkarın v.s. vaazları ediliyor.

Toplumun galeyanını frenlemek için duygu istismarı yapılıyor. İki kanat da dini kullanıyor. Din üzerinden siyasi rant elde ediyor. Şirin göstermek için “ihanet süreci” önce Hudeybiye’ye benzetilmişti. Şimdi “Medine sözleşmesi” deniyor. Kim Müşrik kim mümin belli değil. Yapılan kitaba sünnete uygun denmeye getiriliyor. İndirilen bayrağımız için sorsan;

“Ne olacak canım. “liva-ül hamt” sancağı mı bu? diyecekler. “Türkiye bayrağı” lafını ilk icat edenler de onlar. Yaşanan son olayla ilgili değerlendirmede de “Türk Bayrağı denmemeye” özen gösterdiler zaten. “Kutsalımız” v,s. denildi geçiştirildi.

Ayet manası tahrif ediliyor. “Sizin şer gördüklerinizde hayır vardır” denilerek bölünmekte rahmet olduğuna inandırılmaya çalışılıyor.

Üsteleyecek olsan Hendek kazmak Hz Peygamberin savaş metodudur. Sünnete uygundur. Mukabele caiz değildir. Der Allahu alem

“Recep, Şaban derken işte geldi Ramazan. Mübarek ayda çatışma uygun olmaz” diyerek üste bile çıkar bu zihniyet.

Kiminle yola çıktığını fark ettikten sonra bakanlığı da bırakıp ayrılan siyasetçimizin kulakları çınlasın. “Bu zihniyete ülke teslim edilemez” demişti. Benzetme yerindeyse yaşanmış şu hikaye aklıma düştü;

İmam cemaatten birine belli bir miktar karşılığı para toplattırıyor. Birikeni alıp odasına geçiyor oradan sesleniyor.

-Gel de hakkını al.

Dernek başkanı bunu duyup içeri giriyor.

-Ne hakkı hoca. Elin yardımını birilerine hak olarak mı dağıtıyoruz?

-Yok, canım, hakkını demedim ben. Takvimi dedim. Gel de takvimi al dedim. Diyanet takvimini. Yanlış duymuşsun.

Zihniyet aynı. Yalanı da, talanı da, haramı da hepsi ulvi gaye için, hepsi Allah rızası için.

“Her şey göz önünde” denir. Her iş gözden ırak, gizli gizli, el altından yapılır. Sorsan onda da işin içinde bir hikmet, bir Allah rızası vardır illa

İyi biliriz ki bir iş ki gizli yürütülmektedir. Onda bir kötülük vardır. Milletimize sözümüz şudur;

Senaryo belli. Sahneye uyarlayan belli.

Oyuncular belli. Oyunun perdeleri bir bir ortaya kondu seyrettik şimdiye kadar.

Son perdeyi beklemeye gerek yok.

Benzerini daha evvel gördük biz.

“Elveda Rumeli” adı altında yayınlandı.

Bu son filmin nasıl sonlanacağı da belli.

Balkanlarda Rumeli’de ne olduysa o…

“Elveda Güneydoğu..!” bu son filmin adı.

Tahammül edebileceksen otur seyret.

 

 

 

Yazar

Osman Erenalp

Yorum Yap

Kayıt olmadan yorum yapabilirsiniz.




Benzer Yazılar