Yükleniyor...
İblis, 333 sayfa ve sekiz bölümden oluşan bir inceleme ve tarih kitabı olmanın yanında “Kötülüğün Tarihi” serisinin de ikinci kitabıdır. Yazar Jeffrey Burton Russell, inançlar, din ve mitoloji kategorilerinde eserler yazmış bir tarih profesörü ve popüler bir yazardır. 1934 doğumlu yazar, Kaliforniya Üniversitesi’nde çalışmaktadır.
“Kötülüğün Tarihi” serisinin ikinci kitabı olan İblis, Hıristiyanlığın yayılmaya başladığı dönemde, Kilise Babalarının – Hristiyanlıkta yazıları din konusunda kural olarak kabul edilen kişilere verilen isim- ve teologların kötülük sorununa yaklaşımlarını konu alır. Jeffrey Burton Russell, bu ciltte hem Şeytan kavramını incelemeye devam eder hem de bu kavramın gelişiminde etkili olan imgesel ve güçlü bakış açılarını gözler önüne serer.
Burada yazar, Şeytan kavramının Hıristiyan düşüncesindeki gelişimini izlemeyi sürdürür. Eserde, Postapokaliptik (kıyamet sonrası) Yahudi düşüncesinin kısa bir özetini okuyucularına sunar. Yahudilikte yer alan Şeytan anlayışının Hıristiyanlıkta yer alan Şeytan anlayışından çok daha az önemli olduğunu savunan yazar, Hıristiyan dünyada sapkın olarak tanımlananlar da dahil olmak üzere birçok düşünürü inceler.
Yazar, bu kitabında Hıristiyanlığın ilk beş yüzyılı boyunca kahramanın yerine alçağın peşine düşerek bir geleneğin nasıl doğduğunu ve geliştiğini anlatır. İblis, Batı’nın şeytan geleneğinin kökenlerine değerli bir giriş yapmamızı sağlar.
İlk kitabında kendi görüşlerine de yer veren yazar, bu duruşunu devam ettirmekle beraber Şeytan hakkında değişen fikirlerinden de söz eder. Şeytan’da tarih ile teoloji arasına kesin ve net bir çizgi çekerek inceleyen yazar, tarihin teolojiden bağımsız olabileceğini ama teolojinin tarihten bağımsız yürütülemeyeceğini savunur. Bu sebeple de kavramların tarihiyle birlikte tarihsel teoloji arasında bir ilişki olup olmadığını araştırmaya soyunur. Yine ilk eserinde bir kavramın gelecekteki odağını varsayabileceğini savunan yazar, bu kitapta fikrini değiştirir. Bir kavramın en iyi tanımını oluşturmak için gelecekteki odağıyla birlikte o kavramın kökenlerinin de önemli olduğunu savunur.
“Kötülük, reddedilemez bir biçimde bu dünyada vardır; her birimiz, kendi yaşantılarımızda veya çevremizde meydana gelen olaylarda kötülüğü doğrudan deneyimleriz. Peki, onun ezeli varlığını, etkilerini ve sonuçlarını nasıl açıklarız? Izdırabın bizi sınadığı ve eğittiği görüşünden, günahlarımızın bir sonucu olduğu görüşüne kadar pek çok farklı açıklama ileri sürülmüştür. Kötülük, yalnızca özgür iradeden kaynaklanan eylemlerin sonucu mudur? Izdırabın derecesi ve miktarı neden bu kadar büyüktür? Ayrıca kasırga ve kanser gibi doğal kötülükler nasıl özgür iradeden kaynaklanan bir günahın sonucu olabilir? Bu şekilde kurulan ilahi bir denge, sinir gazlarının, işkencelerin ve cinayetlerin olduğu bir dünyada, en aydınlanmış kişinin bile kavrayışını aşmaktadır.” (Russell, İblis)
Kötülük fikrinin insan doğasındaki nesnelleştirilmiş biçimi olan şeytanın tüm kötülüklerdeki tek sorumlu ilan edilip edilemeyeceği tartışmasını ve bu fikrin dönemsel gelişimini bize sunan bu eserde bildiğiniz akıl yürütmeleri unutun çünkü belki de hepsi insanoğlu için sadece birer savunma mekanizması bahanesidir.