Yükleniyor...
Kırgız kökenli akademisyen Doç. Dr. Shurubu Kayhan, Kırgız Cumhuriyeti’nin 30’uncu bağımsızlık yılında Kırgız Türklerinin tarih sahnesindeki izlerini değerlendiriyor.
Ailesinin “Geçmişi olmayanın geleceği olmaz.” ilkesiyle kökleri bağlı olmanın önemini bilerek yetişen Türk dünyası için kıymetli bir isim; Doç. Dr. Shurubu Kayhan… Türk dünyasının meselelerini yakından takip ediyor, onları âdeta kendine dert ediniyor. Var olan sorunların çözümü için güçlü kalemiyle akademik alanda yeni fikirler üretiyor…
Biz de Kırgızistan’ın 30’uncu bağımsızlık yılı için bir araya geldiğimiz Doç. Dr. Shurubu Kayhan’la; günümüzdeki Kırgız varlığının oluşumunu, Kırgız Türklerinin insanlığa sağladığı manevi katkıları, bağımsızlık sonrası sosyokültürel ve ekonomik alanda yaşadıklarını, 28 Ocak 2021’de Kırgızistan’ın cumhurbaşkanlığı görevine seçilen Sayın Sadır Caparov’un ve Kırgızların Türk dünyasına bakışını, Türkiye ile diplomatik ilişkilerini değerlendirerek Kırgız Türklerinin tarihi derinliklerine ineceğiz.
Akademik kariyeri boyunca farklı coğrafyalarda yaşayan Türklerle de samimi ilişkiler kuran Doç. Dr. Kayhan, bu bağlamda biriktirdiği hüzünlü anılarıyla da sizleri hayli duygulandıracağa benziyor.
Yeliz Şenyerli: Kardeş ülkemiz atlı Türklerin öz vatanı Kırgızistan’da doğan ve Türk milletinin birliği için mücadele veren bir akademisyen olarak kendinizi Türk dünyasına nasıl tanıtmak istersiniz?
Doç. Dr. Shurubu Kayhan: Kırgızistan’ın Oş bölgesine bağlı Özgön ilçesinde, sekiz kardeşin en küçükleri olarak memur bir ailede dünyaya geldim. Ebeveynlerimiz; halkımızın millî ve manevi değerlerine önem veren, geleneklerine, inançlarına sahip çıkan, hoşgörülü, yapıcı ve paylaşımcı aydın insanlardı. Ailemiz, etrafımızca hep örnek gösterilirdi. Bizleri ise: “Geçmişi olmayanın geleceği olmaz.” diyerek köklerimize sahip çıkmamız ve bize aktarılan değerlerin bir sonraki nesillere aktarılması gerektiğinin bilinciyle yetiştirdiler.
Üniversite yıllarımda, ailemden aldığım temel ilkelerin esasında adım adım ilerlemeye başladım. Cusup Balasagun adındaki Kırgız Millî Devlet Üniversitesi’nin Tarih bölümünü başarıyla tamamladıktan sonra halk kültürü konusunda kendimi geliştirmek amacıyla Kırgız Millî Akademisi’nin Etnografya bölümünde eğitimime devam ettim. Amacım; Türk dünyasına ve kurulabileceğine inandığım Türk birliğine hizmet etmekti. Sovyet sisteminin çökerek Türk Cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarını kazanmalarıyla aramızdaki duvarların yıkılması, bize yeni ışık ve umut saçtı.
Doktora eğitimime Türkiye’de Türk Halk Bilimi alanında devam etmemin çok daha yararlı olabileceğine inandığım için Ege Üniversitesi Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsü’nde başlayıp orada bu alanın en iyi hocalarının engin bilgileri ve tecrübelerinden yararlandım. Türk dünyası sevdası, her geçen gün içimde büyüdükçe büyüdü ve bu uğurda hizmet etmek, benim için bir ilke ve onur oldu. Toplumumuza, özellikle de gençlerimize Türk dünyası hakkındaki bilgileri aktarmaya, onları bu konuda bilinçlendirmeye ve onlara köklerini sevdirmeye dilimin döndüğü, kalemimin de yazabildiği kadar çalışmaktayım.
Yeliz Şenyerli: Türk dünyasının Kırgızları yakından tanıması amacıyla Kırgız kelimesinin kökeni ve anlamı hakkında bilgi verir misiniz?
Doç. Dr. Shurubu Kayhan: Kırgızlar, Türkistan bölgesindeki Tanrı Dağları’nın eteklerinde yaşayan bir halktır. Türklerin bilinen en eski yazılı belgeleri olan Yenisey ve Orhon Yazıtları’nda Kırgızlar, tarihleri çok eskiye dayanan Türk halkları arasında anılmaktadır.
Kırgız kelimesinin etimolojisi ile ilgili Türkçe, Arapça, Farsça çok sayıda kaynak bulunmaktadır. Kaşgarlı Mahmut’un‚ Divanu Lugati’t-Türk adlı eserinde de Kırgızlar hakkında bilgiler verilmekte ve “Kırgız, bir Türk boyunun adıdır.” denmektedir.
Bu konuda çok sayıda bilim insanı; eski Kırgızların tarihi, Kırgız adının ortaya çıkışı ve anlamıyla ilgili bilgiler aktarmaktadır. Tatar Bilim İnsanı Hadi Atlasi başta olmak üzere birçok bilim insanı, Kırgız adının ortaya çıkışını Oğuzlara bağlar. Tatar Araştırmacı Muhammet Murat Ramzi; Kırgızlara, Oğuz Han soyundan gelen Türk boylarından biri demektedir. Guz, Oğuz’un kısaltılmış şeklidir. Kırgız adı, kırlarda gezen Guzlara aittir ve Kırgız demek, kırdaki Guz demektir, der.
Araştırmacı Radlof’a göre; Kırgız adı‚ kırk yoz(kırk boy) anlamına gelmektedir. Manas Destanı’nda Kırgız, kırk boydan oluşmuş halk anlamında anlatılmaktadır.
Köktürk yazılı metinlerinde “Kırkız”, Tibetçe kaynaklarda “Gir-kis” şeklinde geçen Kırgız adının araştırıcılara göre; “kır” ile “gez” kelimelerinin birleşmesinden oluştuğu ve “kır gezen” anlamına geldiği, bazılarına göre ise; “kırk” ve “yüz” sayılarının birleşmiş şekli olduğu ifade edilmektedir.
Yeliz Şenyerli: Kırgızların tarihinden ve edebiyatından yola çıkarak Türk dünyasının ve daha geniş ölçüde insanlığın manevî hazinesine katkılarını değerlendirir misiniz?
Doç. Dr. Shurubu Kayhan: Bugünkü Kırgız kültürünün temeli, milattan sonra 840 yılında Kırgızların Orhun bölgesine giderek Uygur hâkimiyetini ortadan kaldırıp Türkistan hâkimiyetini ele geçirmeleriyle atılır. Türk kağanlıklarının millî merkezi Ötüken olmak üzere Kırgız Kağanlığı’nı kurarlar.
920 yılında Moğol Kitan Devleti, baskıya uğrattığı Kırgızların Tanrı Dağları çevresine göç etmelerine sebep olur. Kırgızlar, Enesay Nehri kıyılarında Göktürk harfleriyle yazılmış yazıtlar bırakırlar. Moğollardan sonra da Timur ve Özbek Hanlığı içerisinde yaşarlar. Daha sonra 17’nci yüzyılın sonlarına kadar “hanlık” seviyesinde varlıklarını devam ettirirler. 1870’lerde Rusların Hokand Hanlığı’nı yıkmasıyla beraber Rus hâkimiyetine geçerler. 1863’te kurulan Orta Asya Rus Generalliği’ne bağlanan Kırgızlar, Rus çarına karşı sürekli direniş gösterirler. Tarihleri boyunca farklı dönemlerde hanlıklar kursalar da bazen de başka hanlıkların himayesinde kalmışlar.
Kırgızlar, her zaman bağımsızlıkları için mücadele eden bir Türk halkı olarak bilinirler. Bu özellikleriyle günümüzde Türk dünyası ve insanlığın manevî hazinesinde, hep örnek halk olarak yer alırlar. Zengin edebiyat hazinesine sahip Türk halkı olarak da anılırlar. Kırgızlar, bu özellikleriyle dünya edebiyatında iz bırakan önemli eserler ortaya koymuşlardır. Dünyanın en büyük destanı ‘Manas’ da onlardan biridir. Bu destan, sadece Kırgızların değil birçok Türk halkının gelenek ve göreneklerini, törelerini, inanışlarını, görüşlerini, iktidar savaşlarını, başka milletlerle ilişkilerini, ahlak anlayışlarını da anlatmaktadır. Daha onlarca destanlarıyla ve diğer halk edebiyatı türleri ürünleriyle Kırgızlar, insanlığın manevî hazinesinde derin izler bırakmışlardır.
Yeliz Şenyerli: 1991’de Sovyetlerin parçalanmasıyla Türk yurtları özgürlüklerine kavuştu. Hür olmasına rağmen Kırgızistan üzerinde geçmiş dönemin etkili olduğunu düşünüyor musunuz? Bağımsızlık sonrasında Kırgız Cumhuriyeti’nin sosyokültürel ve ekonomik süreçlerini anlatır mısınız?
Doç. Dr. Shurubu Kayhan: Bilindiği gibi Türk Cumhuriyetleri, 1991’de bağımsızlıklarına kavuştular. Aradan geçen otuz yıl, aslında çok uzun bir süre değildir. Sovyet döneminde yaşayan nesil, hâlâ yaşamına devam etmekte ve yeni nesli de onlar yetiştirmektedir. Onların görüşleri ve düşünceleri, aile ve toplum içinde etkilidir. Mutlaka önceki dönem ile şimdiki dönemin arasındaki olumlu ve olumsuz karşılaştırmalar yapılmaktadır.
Kırgızistan, bağımsızlığını kazandıktan sonra birçok açıdan özellikle de ekonomik açıdan zorluklarla karşılaştı. Halk, geçim sıkıntısı çekti. Bu durum da ister istemez eski dönemin etkilerini canlı tuttu ve ülkenin, Rusya ile olan bağı sürdürüldü. Hatta Rusya’ya istem dışı mecburî işçi göçü başladı. Altı milyonluk Kırgız halkının neredeyse bir milyonu, Rusya’ya çalışmak için göç etti. Geçiş döneminde Kırgızlara en kolay açılan kapı, yine Rusya oldu. Bir halkın ekonomik açıdan sorunları olduğunda, kültürel ve sosyal yapıdaki sorunları daha sonraki sıralara atılır.
Günümüzde ise Kırgızistan yavaş yavaş ekonomik sorunlarını geride bırakmaya başladı. Bu durum da halkın sosyokültürel açıdan tekrar canlanmasını sağladı.
Yeliz Şenyerli: 1991’de Rus baskısının ortadan kalkmasıyla bağımsızlığına kavuşan Kırgızistan’ın, günümüzde Türk dünyasıyla ve Batı ile olan ilişkilerini açıklar mısınız?
Doç. Dr. Shurubu Kayhan: Yukarıda da bahsettiğimiz gibi Kırgızistan, Rusya ile olan ilişkisini hep sıcak tuttu. Ayrıca Batı ülkeleri ile de kültürel, ekonomik ve eğitim ilişkilerini geliştirdi. Gençler, eğitim için daha çok Batı’yı tercih etti. Türk dünyası ile olan ilişkileri, olması gereken seviyeyi daha yakalayamadı. Özellikle Türkiye ile ilişkileri, başlarda iyi giderken daha sonraki yıllarda gücünü kaybetti. Durumun bu hâlde olmasının altında siyasal meseleler de mevcuttur.
Yeliz Şenyerli: Türk devletler topluluğu içinde yer alan Kırgız Cumhuriyeti’nin geleneksel Türk kültürü ile olan ilişkisi, sizce günümüzde hâlâ devam etmekte midir? Kırgızların, Türk dünyasındaki yeri ve önemi hakkındaki görüşleriniz nelerdir?
Doç. Dr. Shurubu Kayhan: Sovyet sosyalist rejiminin en önemli yöntemlerinden biri, himayesindeki halkları kendi kültürlerinden, inançlarından ve millî değerlerinden yoksun bırakmaktı. Bunu da başarmışlardı; fakat Kırgızlar da diğer Türk halkları gibi kendi gelenek, göreneklerine, inançlarına ve tüm millî diğerlerine önem veren bir halktı. Sovyet döneminde kısıtlı olarak sürdürdükleri kültürlerini, bağımsızlık sonrası canlandırdılar. Yani büyük bir özlemle, Kırgızlarda “öze dönüş” başladı. Türk kültürü ile olan ilişkisi, şaşırtıcı şekilde geliştirildi ve Kırgız halkı, bunu benimseyerek yaşatmaya devam etti.
Türk dünyasının birliği için bağımsız ve özerk Türk Cumhuriyetlerinin ve topluluklarının yeri ayrı ayrı önemlidir. Özellikle bağımsız bir devlet statüsündeki Türk Cumhuriyetleri; Kazakistan’ın, Kırgızistan’ın, Özbekistan’ın, Türkmenistan’ın, Azerbaycan’ın, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ve Türkiye’nin güçlerini birleştirerek diğer özerk ve azınlık Türk topluluklara sahip çıkmaları bir ihtiyaçtır. Tabiî ki burada Kırgızistan’a da önemli görev düşmekte.
Yeliz Şenyerli: Bağımsız ve özerk Türk Cumhuriyetleri, sizce Türk birliği konusunda bir iş birliği içerisinde mi? Türk birliğinin sağlanması konusunda önerileriniz nelerdir?
Doç. Dr. Shurubu Kayhan: Bu konuda maalesef çok yol almış sayılmayız. Türk halklarının farklı coğrafyalara dağılmış olmaları, siyasi liderlerinin sık sık değişmeleri, fikir ve görüş ayrılıkları, komşu ülkelerle, diğer halklarla etkileşimler ve sosyal, kültürel, ekonomik etkenler gibi konular, bu bağlamda sorunlar teşkil etmektedir.
Sosyal medya üzerinde kurulan küçük gruplar, bazı kurum ve kuruluşlar, kendi çabalarıyla konuya yoğunlaşsalar da bu konuda yetersiz kalmaktadırlar. Ülkeler çapında çareler aranmalı. Bu konuda Türk dünyası halkları doğru yönlendirilmelidir. Yönlendirmeler ise eğitim ve kültür etkinlikleriyle güçlendirilmelidir.
Yeliz Şenyerli: Prof. Dr. Turan Yazgan hocamız, tıpkı Atatürk gibi İsmail Gaspıralı’nın “dilde, fikirde, işte birlik” sözünden yola çıkarak ortak yazı dilini sağlamak için ilk adımın alfabe birliği olması gerektiğini ifade ederdi. Siz bu görüşe katılıyor musunuz? Alfabe birliği konusunda Kırgız Cumhuriyeti’ndeki son gelişmeler nelerdir?
Doç. Dr. Shurubu Kayhan: Değerli Prof. Dr. Turan Yazgan Hoca’mız, o kadar doğru ifadelerle yol göstermişti ki bizlere de en kısa zamanda bunları uygulamak düşer. Ortak alfabe ile “dilde, fikirde, işte birlik” sağlandığı ölçüde Türk birliğinin sağlanması kolaylaşacak, bu da ekonomik ve siyasi bütünleşmeye dönüşecektir.
Günümüzde Türk Cumhuriyetleriyle gelişen ilişkiler neticesinde, siyasi, sosyal, ekonomik birlik fikri, birçok platformda gündeme gelmektedir. Özellikle TİKA, TÜRKSOY, Türk Keneşi ve Yunus Emre Enstitüsü; Kazakistan-Türkiye Ahmet Yesevi Üniversitesi ve Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi gibi kurumlar aracılığıyla bütün Türk dünyasında Türkiye Türkçesi öğretilmekte, yine bu kurumlar aracılığıyla birlik olma fikri sürekli gündemde tutulmakta ve ortak değerler, tekrar gün yüzüne çıkarılmaktadır.
Ortak değerler etrafında birleşmenin önemini iyi kavrayan bireylerle ve kurumlarla daha da güçlü şekilde tartışılması gereken ortak alfabe ve yazı dili meselesi; içerisinde her Türk için aynı zamanda bir vasiyeti yerine getirmenin onurunu barındırır.
Türk Cumhuriyetlerinde, Latin alfabesine geçiş süreci hızlanmakta. Alfabe değişikliği, bölge ülkelerini sadece Türkiye’yle ve Türk dünyasıyla değil aynı zamanda Batı dünyası ile de yakınlaştıracaktır. Özbekistan, Türkiye Cumhuriyeti’nin alfabesine oldukça benzeyen Özbekçe Latin alfabesine geçiş sürecini, 1 Ocak 2023’te tamamlayacak. Kazakistan’ın açıkladığı Türkiye ve Özbekistan alfabelerine oldukça yakın alfabe taslağı da büyük ilgi gördü ve 2017’den beri devam eden sürecin, 2031’e kadar kademeli geçişle tamamlanacağı açıklandı. Kırgızistan’da bu konuda çalışmalar devam etmekle birlikte taslak halinde hükümete sunulup değerlendirilmeye alınmıştır.
Alfabe birliği, Türk halklarının birbirlerini anlaması ve dil birliğimiz açısından hızlı atılması gereken bir adımdır. Dil birliğiyle halkların birbirini anlama süreci, bu ilk adımın ardından hızlanacaktır. Eğitim, kültür, sinema ve dizi alanında yapılan iş birlikleri, Türk halklarının birbirlerinin lehçelerini anlamalarında kolaylık sağlayacaktır; fakat bu yolda öncelik alfabe birliği olmalı.
Yeliz Şenyerli: 16 Aralık 1991’de Kırgız Cumhuriyeti’nin bağımsızlığını tanıyan ilk ülke olan Türkiye Cumhuriyeti ile Kırgız Cumhuriyeti’nin diplomatik ilişkileri ve iş birlikleri hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?
Doç. Dr. Shurubu Kayhan: Kırgız Cumhuriyeti’nin bağımsızlığını ilk tanıyan ülke olarak Türkiye Cumhuriyeti, Kırgız halkının kalbinde önemli bir yere sahiptir. Başlangıçta iyi giden diplomatik ilişkileri ve iş birlikleri, zamanla zayıflamıştır. Türkiye’nin Türk dünyasıyla bunun için de Kırgızistan ile ilgili dış politika argümanlarıyla uyumlu temel bir devlet politikası geliştirmesi önemli. Bu politikayı, kamu kurumlarına, özel kurumlara, akademik çevrelere ve topluma yayması gerekli.
Maalesef güncel, geçici siyasi tartışmalar ve yapay gündemler, Türkiye’nin toplumsal anlamda yakın çevresinden ve Türk dünyasından uzak kalmasına sebep olmuştur. Kırgızistan’daki siyasî olaylar, iktidar savaşları, devrimler, sık sık yönetimin değişmesi de iki ülke arasındaki bağı zayıflatmıştır.
Son dönemlerde düzenlenen iki ülke arasındaki diplomatik görüşmeler, yeniden umut ışığı yaymaya başladı. Umarım kaybettiğimiz yılların eksiklerini tez zamanda tamamlama fırsatı buluruz.
Yeliz Şenyerli: Kırgızistan’ın ve Türkiye’nin sosyokülterel yapısının birleştiği ve ayrıldığı noktalar olduğunu düşünüyor musunuz?
Doç. Dr. Shurubu Kayhan: Bu konuda, iki ülkenin yaşamış olduğu tarihî süreçlerin temelinde ayrılıkların görüldüğü, bağımsızlık sonrasında da Kırgızistan’ın “öze dönüş” politikasıyla birleştiği görülmektedir.
Yeliz Şenyerli: 28 Ocak 2021′ Kırgızistan’ın cumhurbaşkanlığı görevine seçilen Sayın Sadır Caparov’un Türkiye Cumhuriyeti’yle ve Türk dünyasıyla ilgili düşünceleri nelerdir?
Doç. Dr. Shurubu Kayhan: Cumhurbaşkanlığı görevine geldikten bu yana çeşitli ülkelerle diplomatik görüşmeler düzenlediğini belirten Sayın Sadır Caparov’u, en çok Türk devletleriyle ve topluluklarıyla ilişkilerin geliştirilmesi konusunda samimi gördüm. Yeni iş birlikleriyle, Kırgızistan’ın gelişmesinde Türk kardeşlerimizin katkısı daha da artacaktır. Bizler aynı atanın evlatlarıyız. Ortak noktalarımız çok fazla. Sayın Caparov: “Bu kardeşliğimizi, çeşitli alanlardaki iş birliklerimizle güçlendirmek istiyoruz.” dedi. Cumhurbaşkanı Caparov, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la görüşmesinde, pek çok alanda iş birliği konularının ele alındığını da belirti.
Yeliz Şenyerli: Türk Dünyası’na hizmet ettiğiniz çalışma yaşamınız boyunca sizde derin izler bırakan ve Türk Dünyası için önemli olduğunu düşündüğünüz bir anınızı okuyucularımızla paylaşır mısınız?
Doç. Dr. Shurubu Kayhan: Aslında Türk dünyasını gezmek, oralarda yaşayan farklı Türk halklarıyla eğlenmek, hüzünlenmek, heyecanlanmak, duygulanmak, hepsi çok özel ve önemli anlardır. Beni bu açıdan en çok etkileyen olay, Sibirya’daki azınlık Türk halklarının hüzünlü hayat hikâyeleri olmuştur. Onlardan biri, yok olma tehlikesi olan Çulum Türklerinin benimle tanışıp amacımı öğrendikten sonra umutlu bakışlarla ve heyecanlı konuşmaları ile bana halkını anlatmalarıydı. Yıllardır yaşadıkları tüm kaygılarını ve çaresiz sorunlarını, çözüm yollarının bir an önce uygulanmasını istercesine bir ses tonuyla, bana soluksuz anlatmışlardı. O ses tonu, aslında onların son çırpınışlarıydı. Hayattayken halkına ait olan millî ve manevî değerlerini, geleneklerini, halkına has özelliklerini, dillerini, inançlarını aktarmada kendilerini hükümlü hissetmeleri kaygı vericiydi. Birlikte izlediğimiz dinî ritüel de bu anıları unutulmaz kılmıştı.
Yeliz Şenyerli: Türk Birliği’nin sağlanması için bağımsız Türk devletlerine ve özerk Türk Cumhuriyetlerine mesajınız nedir?
Doç. Dr. Shurubu Kayhan: Türk birliği, bizim için aslında hayalden öte bir amaç niteliğinde. Amacımıza ulaşmak için bu uğurda yapılması gereken tüm görevlerimizi yerine getirmeliyiz. Harekette birlik olmazsak fikirde birliğimiz faydasız kalır.
Yeliz Şenyerli: Son olarak, Türk milletinin zaferler ayı olan Ağustos’un 31’inde kutladığımız Kırgız Cumhuriyeti’nin 30’uncu bağımsızlık yılı ile ilgili duygularınızı ve düşüncelerinizi ifade eder misiniz?
Doç. Dr. Shurubu Kayhan: Kırgız Cumhuriyeti’nin bağımsızlığının 30’uncu yıl dönümünü, en içten dileklerimle kutluyorum. Kırgızlara barış, bolluk ve mutluluk dolu bir gelecek diliyorum. Kırgızistan bayrağı, yurdunun üstünde ebediyen dalgalansın.
Doç. Dr. Shurubu Kayhan, 1972 yılında Kırgızistan’ın Oş şehrinde doğdu.
1979-1989 yılları arasında; ilk, orta ve lise öğrenimini Kırgızistan’ın Oş ilinin Özgön ilçesinde tamamladı.
1989-1994 yıllarında, Cusup Balasagun Kırgız Millî Devlet Üniversitesi’nin Tarih bölümünde lisans eğitimi aldı.
1994-1995 yıllarında, Kırgız Millî Devlet Bilimler Akademisi’nde “Manas Destanının Sosyal Ekonomik Yapısı” teziyle yüksek lisans eğitimini bitirdi.
1995-2001 yıllarında, Ege Üniversitesi Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsü’nde “Manas Destanı’nın Tarihi Tabakaları” adlı tez konusu ile doktora eğitimini tamamladı.
2001-2006 yıllarında, Türk Dil Kurumu’nun yürüttüğü uluslararası “Türk Dünyası Destanlarının Tespiti, Türkiye Türkçesine Aktarılması ve Yayımlanması” adlı projede, Kırgızistan temsilcisi olarak görev aldı.
2015-2016 yıllarında, uluslararası “Türk Dünyası’nda Kadın Algısı” adlı projede, yürütücü olarak görev yaptı.
Türk Dünyası Haber Ajansı, TÜRKSOY ile İpek Yolu Bişkek, Kırım’ın Sesi gazetelerinde; TÜRKSOY ile İpek Yolu, Yesevi Düşünce dergilerinde köşe yazarlığının yanı sıra yayın ve yazı kurullarında görev yaptı.
Kırgızca, Kazakça, Özbekçe, Uygurca, Rusça ve İngilizce bilmektedir.
Ayrıca profesyonel kick boks antrenörüdür.
Evli ve iki çocuk annesidir.
1. Manas Destanının Tarihi Tabakaları, Akçağ Yayınları, Ankara, 2005
2. Kırgız Destanları-6 Manas Destanı, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara 2007(Fikret
Türkmen ile birlikle kitap tercümesi).
3. Türk Dünyası’nda Kadın Algısı, 1. Cilt – Manisa Celal Bayar Üniversitesi Yayınları,
Manisa, 2016(Şayan Ulusan ile birlikte).
4. Türk Dünyası’nda Kadın Algısı, 2. Cilt – Manisa Celal Bayar Üniversitesi Yayınları,
Manisa, 2016 (Şayan Ulusan ile birlikte).
5. Beşikten Mezara Türk Dünyası Gelenekleri, Dört Mevsim Kitap, İstanbul, 2017
6. Manas Destanı İncelemeleri, Bengü Yayınları, Ankara, 2018
7. Suların Sırrını Ödünçleyen Adam Cengiz Aytmatov’a Armağan
Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Yayınları, Konya, 2018 (Hasan
Bahar ile birlikte).
1. Türk Dünyası’nda Kadın Algısı Cilt 2, Bölüm Adı: XIX-XX Asırlarda Buryat
Kadınlarının Toplumdaki Yeri ve Dini Ritüelleri, Manisa Celal Bayar Üniversitesi
Yayınları, Manisa, 2016
2. Türk Fıkra Kültürü, Bölüm Adı: Orta Asya Türklerinde Aldar Köse Fıkra Tipi, Akça
Yayınları, Ankara, 2017
1. Kırgız Edebiyatında Hitabet(Çeçendik Önör) Sanatı, Çukurova Üniversitesi
Türkoloji Araştırmaları Dergisi, Cilt: 6 – Sayı: 1, 2021, s.424-439.
2. Bazı Altay Topluluklarında Çocuklara Ad Verme Gelenekleri, International Journal
of Social Sciences, Sayı: 4, 2020, s. 259-267.
3. Türk Cumhuriyetlerinde Nevruz Kutlamaları, TURAN-SAM, 11(41), 2019, s. 484-
489.
4. Türk Dünyası Geleneklerinde Geçiş Dönemlerinin(Doğum, Evlenme, Ölüm) Önemi,
TURAN-SAM, 10(37), 2018, s.274-282.
5. Altay Türklerinin Geleneksel Aile Yapısı, TURAN-SAM, 10 (37), 2018, s. 266- 273.
6. Kırgızların Yönetim Sistemleri ve Sosyal Yapılarının Manas Destanındaki
İzdüşümleri, İşletme Araştırmaları Dergisi, 10 (3), 2018, s. 919-928.
7. Kırgızlarda Evlilik Öncesi Kız Seçme Gelenekleri, Jornal of Turkish Studies,13,
2018, s. 873-882.
8. Türkiye ve Kırgızistan Coğrafyasında Halk İnançlarının ve Uygulamalarının
Karşılaştırması, Vakanüvis(2), 2016, s. 62-84.
9. Halk Bilimi Bağlamında Kırgız Mutfak Kültüründe Supara Kavramı, Türk Dünyası
Tarih Kültür Dergisi, 59(353), 2016, s. 48-51.
10. Türk Dünyası’nın İlk Kadın Generali Kurmancan Datka, Bilimsel Eksen(14), 2015,
s.119-126.
1. İpek Yolu ve Türk Dünyası’nın Dünü ve Bugünü, 2016, III. Uluslararası Türk
Dünyası Araştırmaları Sempozyumu, 1 Cilt(Tam metin bildiri).
2. Türk Dünyası’nın Ortak Kültürü-Gelenekler, 2017, 1. Eğitim Bilimleri ve Sosyal
Bilimler Sempozyumu(1), s. 574-575(Özet bildiri).