14.09.2024

Bitmeyen Oyun: Etnikçilik

Bu açtıkları yeni alanda tarihi de sil baştan yazarak, I. Dünya Savaşı ve Millî Mücadele dönemine Suriyeli ve Filistinli unsurları eklediler. Hamas’ı Kuva-yı Millîye ile denk tutacak kadar tarihimizi ve kuruluş değerlerimizi alçalttılar.


Anayasa m.66 – Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk‘tür.

Uzun yıllardır alınan tüm bilinçli yanlış kararlar sayesinde bugünleri yaşıyoruz. Hiçbir faydalı derinliği olmayan bilinçli deli saçması stratejiler, kendini ekonomist ilan edenler, adım başı siyaset ve toplum uzmanları, sözde psikolojik harp eğitmenleri, iletişim yoksunu iletişimciler, satılmış kalemler sürüsü, imanı olmayan dinbazlar ve tüm bunların diyeceği sözlere hemen inanmaya hazır kalabalıklar yığını.

İşte bugün yaşadıklarımızı gerçekleştirmiş olan o muhteşem denklemin sadece birkaç parçası.

Bazen TRT arşivlerinin görüntüleri önüme düşüyor ve duygulanıyorum. Bugün sokak röportajlarında iki kelimeyi bir araya getiremeyenler ve getirdiğinde tutuklananların aksine bambaşka günler yaşayan, aydınlık günlere umutla bakan bir Türkiye Cumhuriyeti görüyorum. Ne denli yetkili büyüklerimiz “Artık eski Türkiye yok!” diyerek esasında rejimi hedef alıyorsa da evet, kısmen o eski Türkiye yok.

Bunun en büyük sebebi kasten boşaltılan zihinlerin önce düşünmekten uzaklaşması, ardından sorgulayamaması ve son olarak da iletişim kabiliyetlerini kaybetme noktasına gelmesidir.

Bir ulusu oluşturan temel unsur, salt vatandaşlık ile birbirine bağlı olmak değildir. Ulus olabilmek her gün daha da kuvvetlenmesi gereken bir toplumsal sözleşmenin kabulüyle mümkündür. Toplumu oluşturan insanların birbirlerine sevgi ve saygı duyması; bu sevgi ve saygı içerisinde de ortak bir geleceğe güvenle bakabilmek adına ilerleme isteğinin bulunmasıyla başlar.

Yıllardır bizleri birbirimizden önce bölüp ötekileştirdiler, sonra küstürdüler, çatışma içerisine sürüklediler ve en sonunda da birbirimizi dinlemez olduk. Birbirimizi dinlemedikçe ortak sevinçlerimiz ve acılarımız giderek azaldı; aç yatan komşumuzu umursamaz olduk. Hak arayanları yalnız bıraktık; hakkımızı ararken başkalarının hakkını yemeyi hak olarak gördük.

Hâlbuki kimse gerçek ulusal refahın topyekûn toplumsal kalkınmaya dayalı olduğunu ve bunun ancak güçlü birliktelikten doğacağını hatırlatmayı akıl edemedi.

İşte yıllar boyu ilmek ilmek işlenen bu politikalara ve oyunlara Türk halkı olarak biz de destek vermiş olduk celladına âşık olmuşçasına. Yoksa bu kadar başarılı olabilirler miydi?

Ülkemizde yaşanan sorunlar gün gibi ortadadır. Yok edilmesine and içilmiş bir hukuk sisteminin feryatlarına kulak tıkamış bir halk, devlet kurumlarının içinin boşaltılmasına, ekonominin ve ortak refahın talan edilmesine, demografik yapının bozulmasına ve en önemlisi de geleceğimizin çalınmasına göz yummaktadır.

Her ses çıkarana “terörist” yaftasının çok kolay şekilde vurulduğu ülkemizde Türk askerini şehit edenleri, hıyanet yuvalarını, bölücüleri, etnikçileri, tarikatçıları, bilumum akıl hastasını el üstünde tuttular. Türk ise sesini çıkarmaya çalıştıkça faşist, komplocu, çapulcu, kafir, sürtük, çürük, cibilliyetsiz ve benzeri sevgi(!) sözcükleriyle karşılandı.

Şimdi ise Türkiye Cumhuriyeti’nin rejimine açılmış “Yeni Türkiye” ve “Yeni Anayasa” savaşının ortasında, hem iktidar hem de muhalefet tarafından bizlere yeniden etnik kimlikler baskısı dayatılıyor.

Yıllarca etnik kimlik siyaseti ve din ile hallaç pamuğuna çevrilmeye çalışılan Türk toplumu âdeta bir yangının ortasında büyüklerimiz(!) tarafından kaderine terk ediliyor. “Tutan bir oyun hep oynanır” mantığıyla yine toplumsal gerilimin yaratılmaya çalışıldığı bu dönemde arkamızdan çok daha büyük işler çevriliyor.

Tutan oyunun hep oynanması da hafife alınmaması gereken bir kaidedir. Çünkü tutan oyunların amacı süreç içerisinde verdiği sonuçlardır; yalnızca bitiş çizgisinden ibaret değildir. Haftalardır kopartılan gürültünün amacı da Türk toplumunu yeniden bu sürecin içerisine çekebilmektir.

Etnik kimlik siyaseti ve dincilik ne yazık ki ülkemizde çok uzun yıllardır siyasete alet edilen oyun alanlarıdır. Cumhuriyetimizin ilk yıllarında dahi isyanların başlıca sebepleri etnik köken ve dincilik başkaldırılarıdır. Oyunlar öyle güzel oynandı ve kaybetmelerine rağmen sonuçları öyle güzel manipüle ettiler ki bugün hâlâ birçok kişi aynı yalanları isteyerek tekrar etmektedir. Bunların en başında belki de kamu hizmetlilerine zorunlu tutulmasına rağmen, sözde hoca ve alimlerin Batı’ya ajanlık yapmalarının cezalandırıldığı İstiklal Mahkemeleri’nin Şapka Kanunu yüzünden olduğu gelir. Hâlbuki “şapka” yüzünden kimse idam edilmemiştir ama hainliklerine ve bölücülüklerine böyle kılıf bulmuşlardı.

Temcit pilavı gibi ısıtılan dinin siyasete alet edilmesi ile on yıllarca mağduriyetler üzerinden Türk ulusunu uyutmaya çalışıp Batı’nın emrettiği politikalar doğrultusunda yönettiler. Aynı şekilde yalan tarih yazımı ile etnik kimlikler üzerinden ayrıştırmalar yaratıp birlik ve beraberliğin tesis edilmesinin önüne geçtiler. Neredeyse hiçbir sefer tam başarılı olamamalarına rağmen süreçler hep istedikleri gibi ilerledi. En son başarısızlıklarında ise artık etnik kimliklerin sayısını artırmaya karar vererek yeni oyun alanları açtılar.

Bu açtıkları yeni alanda tarihi de sil baştan yazarak, I. Dünya Savaşı ve Millî Mücadele dönemine Suriyeli ve Filistinli unsurları eklediler. Hamas’ı Kuvayı Millîye ile denk tutacak kadar tarihimizi ve kuruluş değerlerimizi alçalttılar. Üstüne de Malazgirt Zaferi’ni İslam kisvesi altına gizleyerek, Arap ve Kürtlerin Sultan Alparslan’ın ordusunda bulunduğunu söyleyip bunu bir cihad minvalinde Türk ulusuna aktardılar. Kendi çıkarlarına hizmet edecek dinciliği halkımıza zerk ederken Hristiyan inancında olan büyük Türk boylar Kıpçakların ve Peçeneklerin bu zaferdeki katkılarını göz ardı ederler çünkü Türk’ü basite indirgeyerek yavaş yavaş tarihten silmeye çalışmaktadırlar. Hâlbuki hep dediğimiz gibi; esas keramet Türk’ün töresi ve inancında saklıdır. Her kabul ettiği dine Türk kendi töresini aktarmış ve yayılmasına vesile olmuştur.

Etnik kimlik ve dinî değerler üzerinden asırlardır peş peşe aynı şekilde oyunlar kurulmakta ve bu yalnızca bize özgü değildir. Çünkü ne olursa olsun dinî değerler ve kişinin etnik kültürel yapısı bir yerde kutsaldır ve tartışmaya diğer konulara kıyasla daha kapalıdır. Böylelikle coğrafya fark etmeksizin birçok topluma bu oyunları neredeyse hiç zorlanmadan zerk edebilirsiniz.

Bizlerin sorgulaması gereken birbirimizin inancı veya bölmek için dayattıkları etnik kimlikler değil; neden birlik ve beraberliğimizi kendi ellerimizle bu oyunlara teslim ettiğimizdir.

Bugün Türk’e ve Türkiye Cumhuriyeti rejimine vurulan prangaları alkışlayanlar, yarın Türkiye Cumhuriyeti’nin sonunu getirmeye çabaladıkları bu oyunlarla aslında kendi sonlarının da geleceğini anlayamamaktadır. Bizleri nihai şekilde bölüp parçalamak isteyenlerin kimseyi özgürleştireceği yoktur.

“Türk milleti, tarihinle övün; çünkü senin ataların uygarlıklar kuran, devletler, imparatorluklar yaratan bir varlıktır. Sen, Anadolu denilen bu yurda sonradan gelme değil, ilk yerleşip uygarlık kuranların çocuklarısın. Fakat geleceğine güvenebilmek için, bugün çalışman gerekir; çünkü yalnız tarih övüncü bir meziyet sayılmaz.” –Mustafa Kemal Atatürk

 

Yazar

Selçuk Erenerol

Peki ben ne yapabilirim?
Bizi okuyor, beğeniyor ve “Peki ben ne yapabilirim?” diye soruyor musunuz? Bağış yaparak bizi destekleyebilirsiniz. Bağışlarınızla faaliyetlerimiz daha sık, daha geniş ve daha etkili olacaktır. TIKLAYINIZ!

Yorum Yap

Kayıt olmadan yorum yapabilirsiniz.




Benzer Yazılar