17.09.2024

Deprem ve yönetimde gerileme

Yazarımız Feyzullah Eroğlu, yaşanan deprem felaketinin ardından hem depremzedelerin hem de devlet ve milletin davranışlarının arkasındaki psikolojiyi irdeliyor. Yaşanan aksaklıkların ve bu aksaklıklara karşı takınılan tavırların nasıl çözülmesi gerektiği konusunda da öneriler sunuyor.


İnsanların ve toplumların hayatında, çeşitli iç ve dış etkenlere bağlı olarak çok sayıda hayal kırıklıkları yaşanır. Her daim her şeyin, istendiği gibi gitmesi mümkün değildir. Kaldı ki, eğer herkesin isteği, istedikleri zamanda ve ölçüde olsaydı, insanlığın akıl ve zihin gelişimi de donup kalırdı. İnsanların ve toplumların, çok sayıda engeller ve zorluklarla karşılaşmaları, bütün bunları aşma çabaları kapsamında yeteneklerinin gelişimine ve yaratıcılıklarının açığa çıkmasına vesile olmaktadır.

İnsanlar mutlaka hayal kırıklığı yaşar

Her insan, içinde yaşadığı doğal, sosyal, siyasal ve ekonomik çevre ile kendi bedeni ve zihin özelliklerinden kaynaklanan birtakım hayal kırıklığı yaşayabilir. Kimisi az ve hafif, kimileri de çok ve ağır sorunlarla baş etmede yetersiz ve çaresiz kalabilirler. İnsanlar, baş edemedikleri olaylar karşısında ortaya çıkan sıkıntılarını giderici birtakım savunma davranışları geliştirirler. Çocukluğa göre yetişkin olunan yaş döneminin herhangi bir aşamasında, ağır hayal kırıklığı ve başarısızlıklar karşısında baş vurulan savunma düzeneklerinden birisi de ‘gerileme’ davranışıdır.

Yetkin olmayan yetişkin şiddet gösterir

Gerileme davranışı, biyolojik ve psiko-sosyal gelişim sürecinin herhangi bir evresinde, zorlanmalar karşısında daha önceki yaş dönemlerinin baskın davranışlarına gerileme gösterilmesidir. Aslında, yaşı ve konumu itibarıyla belirli bir olgunluğa ve yetkinliğe sahip olması gereken yetişkinlerin, aksine, ‘çocuk’ gibi davranmaları bir gerilemedir. Baş edilemeyen durumlar karşısında küsmeler, ağlamalar, öfke ve kızgınlıklar ile saldırganlık davranışları, çoğunlukla bir ‘gerileme’ davranışı olarak bilinir. Sorunları çözme ve hayal kırıklığını yönetmede başarısız olan insanların, başarısızlıklarını gizlemek için çocuklar gibi bağırıp çağırmaları çok tanıdık bir durumdur. Yetişkinlerin, birer sorunlu çocuk gibi şiddet göstermesinin asıl nedeni, hiç kimsenin donanımsız bir çocuktan önemli sorunları çözmesini beklemeyeceği gerçekliğidir. İşgal edilen konumun sorumluluğunun yüksekliğine karşılık, gerekli olan yetenek ve liyakat düşük kaldıkça, başarısızlığın doğurduğu davranış gerilemesi de o denli şiddetli olacaktır.

Depremin yol açtığı sorunları kim çözecek?

Depremin yol açtığı sorunların çözümü, asla tek kişinin kapasitesi ve talimatıyla gerçekleşemez. Deprem olayının yarattığı sorunlar, kişilerin ve grupların kendi kendilerine yardım ve destekleriyle aşılacak sorunlar değildir. Kişilerin ve toplulukların, son derece iyi niyetli yardımlaşma ve dayanışma refleksleri ve eylemleri olsa da bunların organize edilerek bütüncül bir stratejiye dönüştürülmesi gerekir.

Milletin en üst düzeyde örgütlenmiş biçimi devlettir. Devletin ilgili uzman kurumları ve liyakatli yöneticileri, bu sorunları çözmekle yükümlüdür. Ancak, burada bir paradoks vardır. Devlet yönetmekle görevli kadrolarının yetenek ve liyakat bakımından yetersiz olduğu dönemlerde, büyük bir ihtimalle zaten depremin yol açtığı sorunlar da çok büyük boyutlarda olur. Bu özellikteki yöneticilerden, çok ciddi çözümler beklemek ve toplum sisteminin işleyişine kısa sürede yetkin çözümler beklemek aşırı iyimserliktir.

 Liyakatsiz yöneticiler sorunlar karşısında öfkelenirler

Uygarlığın gelişme sürecinde, yetenekli insanların çeşitli sorunlar ve engellenmeler karşısında yaratıcı çözümler bulma olguları, çok önemli bir yere sahiptir. Sorunların çözümü ve engellenmelerle baş edilmesi noktasında yetersiz ve liyakatsiz olanlar ise davranış olarak sıklıkla gerileme gösterirler. Bir de sıkıntılı zamanlarda, bizzat kendileri birer sorun haline gelirler. Sorunlarla baş edemeyen bu yetkili ama liyakatsiz yetişkinler, sorunları çözemeyen ve aşamayan kişiler olarak görülmek istemezler. Biyolojik olarak yetişkin ve konum olarak yetkili olmalarına rağmen, kendilerinden sorun çözmenin beklenmediği yaşlar olarak ‘çocukluk davranışlarına’ gerilerler. Bu doğrultuda, yöneticiler her fırsatta alınganlık gösterir; kararlarının ve eylemlerinin değil de kendi kişisel varlıklarına karşı çıkılıyormuş gibi her eleştiriye ve öneriye öfkelenirler. Görevleriyle ilgili istek ve yakınmalar karşısında, ağır hakaretler savururlar.

Liyakatsiz yöneticinin öfkesi bir yönetim şiddetidir

Depremin yol açtığı can kayıpları ve yaşanılan ağır acılardan dolayı depremden etkilenen insan davranışlarında ciddi bir davranış gerilemesinin olması kaçınılmazdır. Bölge halkının, yaşadıkları büyük acılar ve hayal kırıklıkları karşısında, sorunlarla baş edemedikleri noktalarda öfke ve kızgınlık göstermeleri, son derece doğal karşılanması gereken bir savunma düzeneğidir. Bu durum, ayrıca acı çeken insanlar açısından bir tür gerilimin boşaltılması anlamında sayılan işlevsel bir davranıştır.

Yaşadıkları sorunları, kendi imkânlarıyla çözme gücü kalmamış insanların sorumluluğu, devleti yönetme yetkisini ve kaynaklarını kullanan yönetici kadrolara aittir. Konumlarının gerektirdiği yetenek ve liyakatten yoksun yöneticilerin, sorunlar karşısında başarısız kaldıkça, aşırı öfke ve kızgınlık göstermeleri, kendini övmeyen herkese hakaretler yağdırmaları, psikolojik anlamda tam bir ‘gerileme’ davranışıdır. Varlıkları ve temel görevleri, halkın kendi başlarına çözemediği sorunları çözmek ve engelleri kaldırmak olan yöneticiler için gerileme davranışı, liyakatsizliğin ve çaresizliğin doğurduğu bir şiddet sayılır.

‘İnsanı yaşat ki devlet yaşasın’

Büyük Türk Edebiyatçısı Tarık Buğra’nın ‘Osmancık’ adlı romanında, 13. yüzyılın önemli Türk mutasavvıfı Ede Balı’nın, Osmanlı Türk Devleti kurucusu Osman Gazi’ye yaptığı bir nasihat anlatısı yer alır. Bu romandaki nasihat, bir tarih belgesine dayanmaz. Sadece bir roman kurgusu olsa bile, Türk yönetim düşüncesinin özünü temsil etmesi bakımından son derece isabetli bir tespittir. Şöyle ki: ‘Ey Osmancık; beğsin. Beğliğini bil, beğliğini unutma. Ey Osmancık; beğsin. Bundan sonra öfke bize, uysallık sana; güceniklik bize, gönül alma sana; suçlama bizde, katlanma sende; bundan böyle, yanılgı bize, hoş görmek sana; aciz bize, yardım sana; geçimsizlikler, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar, çatışmalar, bize; adalet sana; kötü göz bize, şom ağız bize, haksız yorum bize; bağışlama sana. Ey Osmancık; bundan böyle bölmek bize bütünlemek sana;….’ (Buğra, 2022,130).

Günümüzün uygar ve demokratik ülkelerin yöneticileri, halka karşı saygılı ve özenli bir tutum takınmaya dikkat ederler. Gelenekçi ve despotik yönetimlerde ise halkın önemli bir kısmı, liyakatsiz ve otoriter yöneticilerin öfke ve azarından sakınmaya çalışır.

Türk yönetim düşüncesi yaşatır

Sonuç olarak, Türk yönetim düşüncesi, Göktürk Devleti- Türkiye Cumhuriyeti ekseninde, insanı yaşatmayı ve milleti özgür ve zengin etmeyi temel ilke edinmiştir. Ancak, Atatürk sonrası Türkiye’de, Batıcı-kapitalist müdahalelerle rantçı-fırsatçı siyasetçilerin yönetim tarzları altında Türk yönetim düşüncesinde de ‘deprem’ meydana gelmiş ve ciddi eksen kaymaları olmuştur.

Türk yönetim düşüncesi, her defasında kendini yeniden üretmeyi bilmişti. Bu defa da ‘damarlarındaki asil kanın’ enerjisi ile çağın akıl ve bilimi kullanma becerisi sayesinde yeniden güncellenecektir. Halk, aklı ve bilimi önceler, bilime kıymet verirse, yöneticilerin çocuklaşma ihtimali kalmayacaktır. Yeter ki, Türk milleti, aklı ve bilimi ilke edinerek kendi millî kimliğinin üzerindeki tarihi ve güncel tortulardan arınsın. Ve kendini yeniden keşfetsin!

Buğra, Tarık (2022) : Osmancık, Ötüken, Yayın No:177, İstanbul

Yazar

Feyzullah Eroğlu

Peki ben ne yapabilirim?
Bizi okuyor, beğeniyor ve “Peki ben ne yapabilirim?” diye soruyor musunuz? Bağış yaparak bizi destekleyebilirsiniz. Bağışlarınızla faaliyetlerimiz daha sık, daha geniş ve daha etkili olacaktır. TIKLAYINIZ!

Yorum Yap

Kayıt olmadan yorum yapabilirsiniz.




Benzer Yazılar