Yükleniyor...
Biden’ın sözde soykırımı tanıması sonrasındaki gelişmeler çok önemlidir. Ermenistan’daki Hindistan Büyükelçisi Kishan Dan Deval, Tsitsernakaberd’ı sözde Ermeni Soykırımı’nın 106. yıldönümünde ziyaret ederek, ABD Başkanı Joe Biden’ın Ermeni Soykırımı’nı tanımasının ardından ilk defa “soykırım” terimini kullanmıştır.
Letonya (Latvia) Parlamentosu 24 Nisan sonrasında sözde soykırımı tanımıştır:
“Letonya, insanlığa karşı işlenen tüm suçları kınıyor ve bu suçların tekrar olunmasını engellemek hedefiyle bunları tanıma ve anma yönündeki kendi sorumluluğunu anlıyor. Tarihî konularda açık ve serbest konuşmaların yapılmasının sağlıklı ve olgun bir demokrasinin ayrılmaz bir parçası olduğunu teyit ediyor. Uluslararası camiayı, bu tarihî gerçeğin adını koymaya ve kurmak istediğimiz şiddet ve tahammülsüzlüğün olmayacağı, insan haklarına saygı gösterileceği, her bireyin özgür ve güvende olacağı bir geleceğe bakmaya çağırıyor.”
Cumhuriyet Gazetesi’nde 28 Ağustos 2020 tarihinde yayımlanan haber şöyledir:
“Dünya genelindeki sosyalist partiler, Millî Mücadele zaferinin 98. yıldönümü kutlanırken ‘Türklere dayatılan en ağır antlaşma’ olarak anılan, ülkenin bölünmesini öngören Sevr Antlaşması’nın uygulanması ve Ermenilere tazminat ödenmesi için çağrı bildirisi yayımladı.”
Aydınlık Gazetesi’nde yapılan yorum da aşağıdadır:
“Ermeni örgütlerinin girişimleriyle dünya genelindeki bazı örgütler Sevr Antlaşması’nın uygulanması ve Ermenilere tazminat ödenmesi için çağrı bildirisi yayımladı. Bildiriye HDP Gençlik Meclisi de imza attı… ‘Sevr Anlaşması, Ermeni Soykırımı nedeniyle adil bir tazminatın ödemesini sağlayan tek uluslararası hukuki belge niteliğindedir’ denildi.”
Soykırım suçu terimini ilk kullanan Polonyalı Yahudi avukat Rafael Lemkin, 1948’den önce de soykırımlardan söz ettiğini ve bunun 1915 yılını da kapsadığını belirtmiştir. İkinci Dünya Savaşı’nın sonunda Lemkin “Jenosit konusuna nasıl geldiniz?” sorusuna cevaben “Jenosit ile ilgilenmeye başladım, çünkü birçok kez gerçekleşti. Önce Ermenilerin başına geldi ardından da Hitler harekete geçti.” dediği iddia edilmektedir ama Lemkin 24 Haziran 1900 doğumlu olup, 1915 yılında 15 yaşında idi. Bu, tamamen Ermenilerin uydurduğu bir yalandır.
Time dergisinin Avrupa baskısının Şubat 2006 sayısı, Ermeni soykırımı konusuna adanmış bir DVD’ye atıf yapmıştır. Fransız yapımı belgeseli tanıtan Alman televizyon kanalı ARTE, “Ne de olsa bugün kimler yok edilmekten bahsediyor?” başlığı ile yayımlamıştır: “Hitler bu retorik soruyu 22 Ağustos 1939’da ortaya atmıştır. Altı milyon Avrupalı Yahudiyi yok etme kampanyasına başlamadan önce.” Giriş paragrafı şu sonuca varmıştır: “1,5 milyon Ermeni’nin Osmanlı Türkiye’si tarafından katledilen soykırımını kimse hatırlamadı. Bu, Yahudi Soykırımı’nı işlemek için Führer’i cesaretlendirmiş olmalıdır.”
Gazeteciler, politikacılar ve tarihçiler bunu sık sık kullanmışlardır. Bugün çoğu araştırmacı, 1939 yazında Hitler, Avrupalı Yahudileri yok etmeye henüz karar vermediği düşüncesindedir. Aksine, konuşmasının geri kalanının da ortaya koyduğu gibi Polonya’nın yıkımına ve Polonyalıların yok edilmesine karar vermiştir. (Wolf Gruner, Peregrinations into the Void?“ German Jews and their Knowledge about the Armenian Genocide during the Third Reich, in: Central European History, 45 (2012), No. 1, pp. 1–26)
Türkiye, sözde soykırım yalanını parlamentolarında kabul eden ülkeler ile Avrupa Birliği gibi kuruluşlar nezdinde etkin ve inandırıcı girişimlerde bulunmalıdır. Bu konuda Türk bilim insanlarıyla birlikte Batılı yazarların Türkiye lehinde yazdıklarından seçilecek paragraflar birleştirilerek Ermeni muhiplerine Türkiye’nin görüşleri bir mektup ve önemli belgeler ile birlikte gönderilmelidir. Bu kapsamda Türkiye lehinde görüş açıklayan Batılı yazarlardan Prof. Dr. Justin McCarthy ve Fransız yazar Yves Benard’dan alıntı yapılmalıdır.
McCarthy’nin tespiti önemlidir:
“Ermeni milliyetçileri ve baskı grupları korkaktır. Tartışmadan korkarlar. Bu insanlar gerçekleri bilmiyor. Onun yerine hakaret ediyorlar. İnsanların gerçeği bilmesini istemiyorlar. Dr. Justin McCarthy, araştırmayı bize rahatlıkla anlatıyor ve Ermeni Soykırımı’nın Ermenilerle Müslümanlar arasındaki din farklılıklarından kaynaklanan bir propaganda hikâyesinden başka bir şey olmadığını kolayca gösteriyor. Ve bu insanlar, konunun tarihini bilmedikleri için Türkiye’nin vereceğine inandıkları tazminatları Ermenilere vermesi amacıyla Türkiye’ye baskı yapmaya, bu olayları konuşmaya ve ‘Ermeni Soykırımı’ olarak etiketlemeye devam ediyorlar. Dr. Justin McCarthy Osmanlı istatistiklerinin Birinci Dünya Savaşı sırasında ölen ~ 600.000 Ermeni ve 3 milyon Osmanlı Müslümanının bulunduğunu ve bu istatistikte askerlerin dikkate alınmadığını söylediğini belirtiyor.”
Fransız yazar Yves Benard 27 Ekim 2027 tarihinde yayınlanan “Divergences Turco-Arméniennes” başlıklı kitabında “Ermeni soykırımı yoktur.” görüşündedir. Benard, incelediği belgelerin sözde Ermeni soykırımı iddialarını çürüttüğünü şöyle açıklamaktadır: “Soykırım yoktur, iki taraf içinde katledilmişler vardır. Şuna ikna oldum ki aslında Türkler, Ermenilerden daha fazla katliam kurbanı olmuştur.” Kitap, Pantheon Yayınevi tarafından Türk-Ermeni Görüş Ayrılığına Yeni Bakış (Divergences Turco-Armeniennes) adı altında (165 sayfa) basılmıştır. Benard, Türkiye’yi gezerek araştırma yapmış ve Türk toplumu hakkında adalet yerini bulsun dileğinde bulunmuştur. Yazarın görüşü şöyledir:
“Bu kitabı yayınlatmakta çok zorlandım. 2009 yılında çıkardığım ilk kitap sadece bir hafta raflarda kalabilmişti. Çünkü yayınevi üzerinde çok büyük baskı vardı. Korktular ve yayını durdurmaya karar verdiler. Şimdi, öyle görünüyor ki artık daha kolay yayımlanabilecek bir konu. Bu sefer çok kolaylıkla bir yayınevi buldum. Oysaki ilk kitabım için en az 60 yayıneviyle irtibata geçmiştim. O dönemde yayınevlerinin yarısı olumsuz cevap vermiş, diğer yarısı ise cevap vermeye bile gerek duymamıştı.”
Fransız ders kitaplarının önemli bir gerçeği gözden kaçırdığına inanan Yves Bénard, belgeler için önemli bir araştırma gerçekleştirmiştir. Türkiye’yi inceleyerek ve çok sayıda araştırma yaparak, adaletin ortaya çıkmasına katkıda bulunmuştur. Kitap hakkındaki değerlendirme şöyledir:
“Bu belgeler, uzun söyleşilerden çok gerçek anlamda olayların nasıl gerçekleştiğini, anlaşılır ve açık bir şekilde sizlere aktaracaktır. Belgeler; diplomatlar, gazeteciler, subaylar, din adamları ve teröristlerin açıklamaları ve de Fransızlar tarafından Ermeniler lehine yorumlanan Türk-Ermeni trajedisine farklı bir bakış açısı getirmektedir. Onların görüşlerine inanmak kolaydır. Oysa gerçekleri kabul ettirmek çok daha zordur. Birinci Dünya Savaşı başladığında her yerde ölümün ve acının hüküm sürdüğü bir dönem başlamıştır. Türkiye her taraftan kuşatılmış durumdadır ve savaşabilecek durumda olan erkekler; kadınları, çocukları ve yaşlıları geride bırakarak savaşa çağrılmışlardır. Ermeni milisler isyan ederek savunmasız sivillere karşı korkunç, acımasız ve barbarca bir imha gerçekleştirmişlerdir. Tasniflenmiş ve güvenilir bir arşivden desteklenen bu kitap, Türk-Ermeni çatışmasının az bilinen bir gerçeğini gün yüzüne çıkartmıştır. Ermenilerin sorumlu olduğunu gösteren belgeler, karanlık bir tarih sayfasını gözler önüne sermektedir.”
Gönderilecek mektuba, Ermenistan’ın ilk Başbakanı Ovanes Kaçaznuni’nin 1923 Parti Konferansı’na sunulan “The Armenian Revolutionary Federation (Dashnagtzoutiun) has Nothing to do Anymore” başlıklı kitabı da dâhil edilmelidir. Kaçaznuni´nin 1923 yılında Bükreş’te Taşnaksutyun Genel Kurultayı’na sunduğu raporu, partinin geçmişiyle hesaplaşma ve özeleştiri niteliğindedir. Ermeni milliyetçi tezlerine karşı çıkılmakta, 1915 ve 1920 felaketlerinde Türkler kadar Taşnaksutyun yönetiminin de suçlu olduğu savunulmakta, Ermenilerin yaptığı Müslüman katliamlarına değinilmekte ve Taşnak partisinin kendini feshetmesi gerektiği açıklanmaktadır.
Rapor, 1923 yılında Bükreş’te Taşnaksutyun Partisi tarafından sunulduktan sonra Ermenistan’ da yasaklanmış, Avrupa ve ABD’deki kütüphanelerden toplatılmıştır. Türkiye neden bu kitabı Avrupa ve ABD’deki kütüphanelere belli bir miktarda (10 ya da 20 adet) orijinal nüshasından çoğaltıp hediye olarak göndermiyor, anlamıyorum. Özellikle Başkan Biden’a, yardımcısı Kamila Harris’e, sözde Ermeni soykırımını destekleyen ABD Temsilciler Meclisi üyeleri ile senatörlere. Yıllarca sözde soykırıma uğradıklarını iddia eden ve dünya kamuoyunu baskı altına almaya çalışan Ermenilerin tezlerini çürüten 128 sayfalık raporda şu çarpıcı tespit yapılmıştır:
“Askeri operasyonlara katıldık, aklımız dumanlanmıştı. Türkler doğru yaptı. Gerçekleri göremedik, olayların sebebi biziz. Barış teklifini reddettik, hataydı. Türklere karşı ayaklandık ve savaştık. İsyanımızın temelinde büyük Ermenistan vardı. Hiçbir zaman devlet olamadık, Türkiye Ermenistan’ı diye bir şey yok, şimdi neyimiz var? Teröre yöneldik, geçmişin kalıntısı Taşnak partisi artık son bulmalıdır, Taşnak partisi barışa engeldir.”
Başkan Reagan’ın 1981’de “Ermeni soykırımı, Kamboçya soykırımı ve Yahudi soykırımından çıkarılan derslerin asla unutulmaması gerektiği” şeklinde yaptığı konuşmanın yazarı, Ermeni kökenli bir Amerikalıdır. Reagan’ın bu konuda tarafsız bir açıklama yapmadığı daha sonra anlaşılmıştır.
Reagan 1981 yılındaki konuşması dışında 1915 olaylarını soykırım olarak değerlendirmemiştir. Reagan’ın hukuk danışmanlığını yapan Bruce Fein, Reagan’a bu konuda bir rapor hazırladıklarını ve lobiler tarafından anlatılanların tarihi gerçeklerle bağdaşmadığını kanıtladıklarını açıklamıştır.
ABD Kongresi’ne sunulan sözde soykırım teklifleri, ABD’li Ermenilerin kendi çıkarlarını, vatandaşı oldukları ülkenin çıkarları önüne koyduklarını göstermektedir. Ermeni lobisinin (tek gündemli – single issue – ve özel çıkarları gözeten – special interest) ABD iç politikasındaki etkinlikleri sürdüğü sürece ABD’nin çıkarlarının ikinci planda kalmaya devam edeceğini Türkiye görmeli, bunu karşı tarafa da kabul ettirmelidir. Çünkü Türkiye, bölgesinde dikkate alınmayacak bir ülke değildir. Tarihî gerçekleri çarpıtan Ermeni iddialarından hareketle Başkan Biden’ı kullanmak, Amerika’ya bir şey kazandırmaz. Aksine stratejik bir hataya yol açar.
Süreç Biden döneminde her 24 Nisan’da devam ederse, bu, Türkiye-ABD ilişkilerine zarar verir, Türkiye’nin NATO müttefikine duyduğu güveni zayıflatır. Bruce Fein, Reagan’a bu konuda bir rapor hazırladıklarını ve lobiler tarafından anlatılan tarihin gerçekle bağdaşmadığını kanıtladıklarını açıklamaktadır. Aşağıdaki “Yalanlar, Lanet Yalanlar ve Ermeni Ölümleri” ile ilgili 7 Mayıs 2009 tarihli (25 Mayıs 2011’de güncellendi) yazısı, sözde Ermeni soykırım yalanlarını savunanlara en güzel cevaptır.
Bruce Fein, çok önemli bir tespitte bulunmuştur:
“Ermeni terörü, Los Angeles’ta üç, Boston’da bir fahri başkonsolos olmak üzere 70’in üzerinde Türk diplomatın ölümünden sorumludur. Bu terör, fanatikler tarafından ABD anakarasına ve Avrupa’ya da ihraç edilmiştir.”
ABD’de seçim sonrasında önemli bir gelişme olmuştur: Kamala Harris’in boşalttığı koltuğa Alex Padilla oturmuştur. Kendisi, Harris kadar olmasa bile sözde Ermeni soykırımına sıcak bakan biridir.
Ermeni ANCA kuruluşu kendisini aşağıda görülebileceği gibi tebrik etmiştir:
“Bugünün Başkan Biden ve Federal Hükümet tarafından tanınması, kurbanlar ve gerçek adalet için çalışmamızı sağlarken, aynı zamanda gelecek nesillere önemli dersler aktarmamızı sağlıyor. Amerika Birleşik Devletleri hükümetinin Ermeni Soykırımı’nın tanınmasında artık resmî olarak kayıt altına alınmasından gurur duyuyorum. Bu an, herkesin kucaklaması gereken önemli bir derstir. Başkan Biden’ı soykırımın tarihsel gerçeklerini teyit etme kararından ötürü takdir ediyorum. Mesajımız dünyanın geri kalanına güçlü bir sinyal gönderiyor ve bunun bir daha asla olmayacağından emin olmanıza yardımcı oluyor.”
ABD’deki Türk Amerikan Dernekleri Federasyonunu (TADF) , TCA, Türk-Amerikan Dernekleri Asamblesi (ATAA), Türk-Amerikan Toplum Merkezi (TACC), Türk Amerikan Birliği (TAA), TACCI (Türk-Amerikan Sanayi ve Ticaret Odası) sözde soykırımın tanınmaması konusunda fazla etkin olamamışlardır.
Bunda, Türkiye’nin Yahudi lobisinin desteğini kaybetmesinin de etkisi olmuştur. Gelecek nesillerin yapılmayan bir soykırım suçu ile üstelik bir müttefik ülke tarafından suçlanması kabul edilemez. Dönemin İçişleri Bakanlığı’nın Ermeni sevkiyatının durdurulmasına ilişkin 15 Mart 1916 tarihli şifre telgrafları aşağıda olmasına rağmen yalan söylemeye devam etmeleri tarihi gerçeklerin siyasi amaçlar uğruna tahrif edilmesidir.
Amaca ulaşmak için Ermenilere her yol mübahtır. Bunun için alanında saygın tıp dergisi Lancet’i bile kullanmaktan çekinmemişlerdir. Covid 19’u bahane ederek hiçbir ilişkisi olmamasına rağmen Karabağ’da işgale son veren Azebaycan’ın başarısını karalamaya çalışmışlar ve Türkiye’yi suçlamışladır. 27 Kasım 2020 tarihli Lancet’te yayımlanan yazı ve bu yazıya Azerbaycan Büyükelçisi Sayın Tahir Taghizade’nin cevabı aşağıdadır.
Bu haber, Lancet’in yayın hayatındaki ikinci büyük etik ihlalidir. Burada yayına izin verenlerin de kusuru vardır. Covid bahane edilerek Ermeni propagandasına alet olunan yazının özeti aşağıdadır:
Türkçesi:
“Dağlık Karabağ, Sovyetler Birliği’nin tarihsel olarak Ermenilerin yaşadığı, kısmen kendi kendini yöneten eski bir bölgesidir. Bu bölgenin statüsü, Sovyetler Birliği’nin dağolmasından bu yana Azerbaycan ve Ermenistan arasında tartışılıyor. 1991’den bu yana BM tarafından tanınmasa da fiilen bağımsız bir devlet olmuştur. 27 Eylül 2020’de Azerbaycan, Dağlık Karabağ’a karşı geniş çaplı bir savaş başlattı. Çatışma; Azerbaycan ile müttefik olan, Azerbaycan’a önemli bir askerî ve siyasî destek sağladığı birçok büyük medya kuruluşu tarafından doğrulanan Türkiye’nin açık katılımı nedeniyle karmaşıklaştı. Balistik füze, insansız hava aracı ve diğer ağır toplar kullanıldı, çok sayıda sivil ölüm ve yaralanma oldu. Uluslararası yasaklı misket bombalarının da dâhil olduğu bombardıman ve füze saldırıları sırasında hastaneler, kiliseler, anaokullar ve okullar vuruldu. Dağlık Karabağ’ın Azerbaycan silahlı kuvvetleri tarafından 8 Ekim’e kadar yoğun bombardımanı sonucunda kadınlar, çocuklar ve yaşlılar başta olmak üzere tüm Karabağ nüfusunun yarısının Ermenistan’a göçtüğü ve bu bölgedeki insanî felaketi daha da kötüleştirdiğini Guardian açıkladı. Başkent Stepanakert’te ihtiyacı olanlara tıbbî bakım sağlarken birçok meslektaşımız öldürüldü.”
Prof. Dr. İsmail Balık’ın dergi hakkındaki tespiti önemlidir:
“The Lancet’ (bistüri) isimli tıp dergisi, dünya tıp camiasının ‘etki faktörü’ en yüksek, dolayısıyla en değerli ve en çok saygı duyulan dergilerinden biridir. Bir nevi ‘nirvana’sıdır. Bir İngiliz cerrah, Thomas Wakley tarafından 1823 yılında kuruldu. Bu tarihten itibaren İngiltere’de haftada bir yayınlanan dünyanın en eski ve en bilinen tıp dergisidir. Makale derginin çok üst düzey hakem heyeti ve editörleri tarafından detaylı incelemelerden sonra yayına kabul edilir.”
Türkiye Cumhuriyeti’nde kaç kişi Lancet’i eleştiren mesaj göndermiştir bilmiyorum. Oturduğumuz yerde mücadele olmaz. Duyarlı kesimlerin bu görevi yapmaları, başarı için şarttır. Lancet’e gönderdiğim e postam aşağıdadır. Ama bir cevap gelmemiştir.
Tek amaçları yalanlarla dünya kamuoyunu kandırmak olan Taşnakların yayın organı “The Armenian Weekly” bir yalan üretme makinesidir. 1899’da yayın hayatına başlayan ve dünyanın en uzun süredir Ermenice yayın yapan gazetesidir. Benim tespitim şöyledir: “Doğruya yakın sözcükle doğru sözcük arasında büyük fark vardır; ateş böceği ve ateş arasındaki fark kadar.” Yukarıdaki fotoğraf bunun ispatıdır.
Buna karşılık Türk hoşgörüsünün belgesi yukarıdadır. Edirne Belediye binasında asılı bulunan belediye meclisini resmeden yağlı boya tabloyu Ermeni muhipleri mutlaka görmelidir. Tabloda 1902 yılı belediye başkanı ve 12 belediye meclis üyesi vardır. 12 üyenin 6’sı Türk ve Müslüman’dır. Diğerleri İtalyan, Bulgar, Romen, Yunan, Ermeni ve Yahudi’dir. Edirne Belediye Meclisi’nin 6’sının Türk ve Müslüman, 6’sının da o döneminde Edirne’de yaşayan yurttaşlardan oluşmuştur. Tablo, sözde Ermeni soykırımı ile ilgili iddialara yönelik verilecek en güzel cevaptır.