Yükleniyor...
Kuzey Kore ve Güney Kore arasında yıllardan beri süren gerginlik ve resmen bitirilmemiş savaşın nihayetine erdirilmesi maksadıyla başlayan görüşmeler ile Kore meselesi yeniden dünya gündeminde ilk sıraya taşındı. Yapılan görüşmelerin ardından Güney Kore’de büyük bir iyimserlik havası başladı. Kuzey’deki kardeşleri ve komşularından artık eskisi gibi tehdit gelmeme ihtimali moralleri yükseltti. Güney Kore genel olarak sıkışmışlık durumu ve duygusu ile mücadele etmeye çalışan bir ülke konumunda. Göreceli küçük bir toprak parçasına sıkışmış 52 milyon kadar kişi. Komşularının büyük kısmı ile tarihten gelen problemleri var. Neredeyse bütün komşuları emperyal geçmişe sahip güçlü devletler: Çin, Rusya ve Japonya. Elbette ABD’yi saymaya gerek yok. Dünyadaki büyük ülkelerin en azından şimdilik zorunlu komşusu. Güney Kore, Kuzey Kore ile yapılan bu tarihî görüşmelere yoğunlaşmış vaziyette iken Türkiye Cumhuriyeti Devleti başta cumhurbaşkanı olmak üzere kalabalık ve güçlü bir heyetle Özbekistan’dan sonra Güney Kore Cumhuriyetini ziyaret edecek. Ziyaret 1 ve 2 Mayıs tarihleri arasında gerçekleşecek. Türkiye her ne kadar Güney Kore’de kardeş devlet olarak kabul edilse ve Türkiye’ye yönelik büyük bir sevgi bulunsa da Güney Kore’nin tarihî bir dönemden geçtiği ve bu kadar yoğun bir gündemle meşgul olduğu bir dönemde bu ziyaretin gerçekleşmesi en azından Güney Kore kamuoyunda bu ziyaretin hak ettiği ilgiyi bulamaması ihtimalini doğurabilir. Dileriz ziyaret planlandığı gibi başarılı olur ve iki ülke ilişkilerinin daha da gelişmesine hizmet eder.
Güney Kore son 40 yıl içinde büyük bir gelişme gösteren bir ülke. İstikrarlı olarak ekonomik büyümesini devam ettiriyor. Son yıllarda ise sinema, dizi filimler ve pop müzik sanayi ile dünya üzerinde yumuşak gücünü de günden güne artırıyor. Son yapılan araştırmalar Güney Kore’nin bu alanda kazandığı başarının onun imajı ve bu sayede Güney Kore ekonomisi üzerinde çok olumlu etkisinin olduğunu gösteriyor. Bir çok ülkeden öğrenciler üniversite eğitimi için Güney Kore’yi tercih etmeye başladı. Bunda en önemli etkenlerden birisi de Güney Kore’nin dünyada gittikçe gelişmekte olan olumlu imajı ve yumuşak gücü diyebiliriz.[1] Türkiye’nin Güney Kore tecrübesinden istifade edebileceği pek çok konu var. İmkanları çok kısıtlı olan bir ülke olan Güney Kore’nin pek çok alanda yaptıkları takdire şayan.
1980 yılında ekonomik olarak Güney Kore’nin önünde olan Türkiye’nin zaman içinde geride kaldığını ve zaman ilerledikçe Güney Kore’nin millî gelir olarak Türkiye’nin yaklaşık iki katına yaklaştığını görüyoruz. Güney Kore, Türkiye ve gelişmekte olan pek çok ülke tarafından ekonomik olarak çok iyi analiz edilmesi gereken bir ülke. Türkiye’nin son kırk yılda neleri yanlış yapıp, atması gereken hangi adımları atmadığının tespiti elbette çok önemli. Kore örneği bu açıdan ilham verici olabilir. Elbette eğitim, yüksek teknoloji ve doğru alanlara yatırım ekonomik olarak başta gelen konulardan.[2] Ekonomik kalkınma daha önceden atılmış doğru adımların sonucu ve bir nevi ödülü. Fakat bu yazı ekonomi ile ilgili değil.
Kore’nin tarihinde öne çıkan iki büyük kahraman var. Birisi Çoson hanedanının dördüncü kralı olan Kral Sejong (1397 – 1450). Bu kralın tarihte oynadığı en büyük rol daha önce Kore’de alfabe edebi dil olarak Çin alfabesi ve dili kullanılırken topladığı bilim adamlarından oluşan bir komisyona mevcut yazı dilini savunan aydınların muhalefetine rağmen Korece’ye dayanan millî bir Kore alfabesi (Hangıl) hazırlatmış olması.[3] Bu pratik millî alfabe sayesinde Kore’de hem okuyazar sayısı artıyor hem de Kore millî kimliği güçlenerek coğrafi olarak çok küçük bir kara parçasına sıkışmış olan Korelilerin diğer pek çok millet gibi erimelerinin önünde bir büyük bir engel oluşturulmuş oluyor. Koreli’ler günümüzde hâlâ kullandıkları ses sitemine dayanan bu alfabe ile haklı olarak övünüyorlar.
Kore’nin diğer önemli bir kahramanı ise amiral Yi Sun-Şin (1545-1598). Onun tarihte oynadığı rol ise bir nevi Kamikaze (kutsal fırtına) denilen Japonları Moğol istilasından kurtardığı kabul edilen fırtınanın işlevine benziyor. Önemli bir stratejist ve asker olan amiral Yi Sun-Şin, Kore’nin 16. asrın sonundaki Japon istila girişiminden kurtulmasında büyük rol oynadı. Geliştirdiği kaplumbağaya benziyen zırhlı ve korunaklı az sayıdaki gemi ve savaş stratejisi ile çok daha güçlü olan Japon donanmasına büyük zaiyat verdirerek Kore’nin Japon istilasından korunmasını sağladı.[4]
Bu iki ünlü tarihî şahsiyetin heykeli Güney Kore’nin başkenti Seul’deki Gwanghwamun Meydanında bulunuyor. Bu meydan tarihî Gyeongbokgung Sarayının önündedir. Seul’e gelen turistlerin en fazla ziyaret ettikleri bölgelerin başında geliyor. Bu iki heykelin bulunduğu meydanın altındaki müzede ise bu iki önemli şahsiyetin tarihî rolleri ile ve genel Kore tarihi ile ilgili canlandırmalar ve semboller görülebilir. Fakat dikkat çekici bir hussus müzenin girişinde Dokdo (Takeşima (Japonca), Liancourt Rocks) adası ile ilgili coğrafi, kültürel ve siyasi bilgilerin olmasıdır. Bu ada yaklaşık olarak Kore ile Japonya’nın ortasında bulunmaktadır. İki küçük adacık ve 35 kadar kaya parçasından oluşan Dokdo adasının alanı oldukça küçüktür. Büyüklüğü yaklaşık olarak 47 dönüm kadardır. Kore ve Japonya arasında tartışmalı bir bölge olan bu adanın tarihî geçmişine bu yazının amacını, boyutunu aştığı ve Türkiye açısından dost ve müttefik olan iki ülkenin arasındaki önemli bir mesele olduğu için burada girmiyoruz. Dikkat çekmek istediğim konu Güney Kore’nin ada üzerindeki haklarını savunmak için uluslararası platformda yaptığı faaliyetler ve gösterdiği çabadır. Ada 1910-1945 yılları boyunca Kore’de devam eden Japon egemenliğinin İkinci Dünya Savaşı sonunda bitmesinden beri Güney Kore’nin hakimiyetinde bulunuyor. Müzede bu adayla ilgili önemli bir yerin daha girişte ayrılmış olmasından bu adanın Güney Kore’nin millî bir davası olduğu hemen anlaşılıyor. Kore tarihi ile ilgili iki önemli şahsiyet için yapılmış olan bu müzeye girdiğinizde önce bu adadan haberdar oluyorsunuz.
Güney Kore bu adayla ilgili kendi bakış açısını sadece müzede vermekle yetinmeyip bunu her alanda savunmayı sürdüren bir ülke. ABD başkanı Trump’ın Kasım 2017 tarihinde gerçekleştirdiği Doğu Asya seyahatinin Güney Kore ayağında kendisine verilen yemekte Dokdo adası yakınlarında tutulmuş deniz ürünlerinin verilmesi ve kullanılan diğer semboller tartışma yaratmıştı.[5] Kore’nin hem millî menfaatleri hem de tarihî olarak haklılığına inandığı bir davası var ve bu davayı Kuzey Kore ve diğer hasım devletlere karşı müttefiki olan Japonya’ya karşı olsa bile savunmaya devam ediyor. Şubat 2018’de Güney Kore’nin Pyeongçang şehrine yapılan kış olimpiyatlarında Kuzey Kore ve Güney Kore kafilesi birlikte yürürken taşıdıkları birleşik Kore haritasında Dokdo adası olimpiyatlara siyaset sokmamak için gösterilmemişti.[6] Belki de iki Kore’nin birlikte taşıyacakları bayrakta Dokdo adasının gösterilip gösterilmeyeceğinin tartışma konusu olması bile Güney Kore için yeterliydi.
Geçen hafta 27.04.2018 tarihinde yapılan Kore’ler arası görüşmede de yine Dokdo ile ilgili semboller ön plana çıktı. Bu görüşmede verilen bir tatlının üzerine konulan birleşik Kore haritasında yine Dokdo’nun gösterildiğini görüyoruz.[7] Yine görüşmeler esnasında kullanılan sandalyelere konulan haritalarda Dokdo adası da vardı.[8] Bunlardan Güney Kore’nin, Kuzey Kore ile yürütülen müzakerelerde birleştirici unsur ve motivasyon kaynağı olarak Dokdo adası figürünü kullandığı anlaşılmaktadır.
Şüphesiz Güney Kore’nin millî dava olarak gördüğü bu konuda yaptığı faaliyetlere ve girişimlere dair örnekleri artırabiliriz. Sembolik olmasına rağmen yukarıdaki örneklerin meselenin gündemde kalmasına ve Güney Kore’nin tezlerini dilendirmesine hizmet etmesi dikkat çekicidir. Japonya ise hemen her fırsatta Güney Kore’nin bu girişimleri ve sembolleri kullanmasına itiraz etmektedir. Türkiye’nin menfaatleri açısından da Güney Kore ve Japonya’nın aralarındaki meseleleri en adil şekilde halletmeleri uygun olan seçenek olarak gözükmektedir.
Meselenin bize en fazla hitabeden yanı ise ülkelerin hayati menfaatlerini korumak için sürekli ödün vermeden mücadeleye devam ettikleri gerçeğidir. Tabiat elbette boşluk kabul etmez. Çalışmayı ve mücadeleyi bıraktığımız an millî davalarımızda da geriliyoruz demektir. Ülkelerin iddialarını devam ettirmeleri ve meşruiyetlerini değişik yöntemlerle dünya kamuouyuna duyurmaları bu mücadelenin bir parçasıdır. Yunanistan ile aramızda devam eden 18 ada meselesinde Türkiye şu an fiili bir müdahalede bulunmasa bile en azından iç ve dünya kamuoyuna yönelik bu adaların Türkiye’ye ait olduğu ve Türkiye’nin haklarından vazgeçmediği ve vazgeçmeyeceği mesajının verilmesinin oldukça önemli olduğu Güney Kore ve Japonya örneğinde olduğu gibi bir defa daha bütün çıplaklığı ile görülmektedir.
[1] http://www.scmp.com/culture/music/article/2141651/k-pops-global-popularity-draws-foreign-students-south-korea
[2] Emin Çapa’nın Türkiye ve Kore ekonomilerinin karşılaştırmalı gelişimine dair analizi için bkz: https://www.youtube.com/watch?v=Jnh18ufvPS8
[3] http://www.newworldencyclopedia.org/entry/King_Sejong
[4] Bu konuda 2014 yılında gösterime giren Myeong-ryang (The Admiral: Roaring Currents) isimli filmin fragmanı için bkz: https://www.youtube.com/watch?v=7PBIHkKi0wM
[5] https://www.telegraph.co.uk/news/2017/11/07/politics-menu-seoul-donald-trump-dines-shrimp-disputed-waters/
[6] http://www.koreaherald.com/view.php?ud=20180206000770
[7] https://www.theguardian.com/world/2018/apr/25/south-korea-japan-north-korea-dessert-islands-mango-mousse, http://www.koreatimes.co.kr/www/nation/2018/04/731_247878.html
[8] https://www.koreatimes.co.kr/www/nation/2018/04/731_247868.html