Yükleniyor...
Türkçe Sözlük’te iki anlamla karşılar bizi mülakat.
Edebî türü kasteden mânâsı şudur: Bir yerde buluşularak yapılan karşılıklı görüşme ve konuşma, röportaj.
Edebiyat tarihinde ve tarihin edebiyatında mülakat denince akla Ruşen Eşref ve Anafartalar Kumandanı Mustafa Kemal gelir.
Yeni Mecmua’nın 1918 tarihli ‘Çanakkale Nüsha-i Fevkalade’sinde yayımlanan ‘Mülâkatlar’ başlıklı röportajda Mustafa Kemal Paşa şahsî özellikleri ve askerî dehasıyla ilk defa Türk ve dünya kamuoyuna tanıtılmıştır.
Bu tarihten 5 sene sonra, yüzüncü yılını kutlayacağımız Cumhuriyet’in kurucusu olacak Mustafa Kemal Atatürk’ün herkes tarafından bilinen şu sözleri de bu mülakat esnasında söylenmiştir:
“Biz ferdî kahramanlık sahneleriyle meşgul olmuyoruz. Yalnız size Bombasırtı vak’asını anlatmadan geçemeyeceğim. Mütekabil siperler arasında mesafemiz sekiz metre, yani ölüm muhakkak, muhakkak… Birinci siperdekiler, hiçbiri kurtulmamacasına kâmilen düşüyor, ikincidekiler onların yerine gidiyor. Fakat ne kadar şayanı gıpta bir itidal ve tevekkülle biliyor musunuz? Öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor, hiç ufak bir fütur bile göstermiyor; sarsılmak yok! Okumak bilenler ellerinde Kuranı Kerim, cennete girmeye hazırlanıyorlar. Bilmeyenler kelimei şahadet çekerek yürüyorlar. Bu, Türk askerlerindeki ruh kuvvetini gösteren şayanı hayret ve tebrik bir misaldir. Emin olmalısınız ki Çanakkale muharebesini kazandıran, bu yüksek ruhtur.”
Mülakatın bahse konu edeceğimiz ikinci anlamı şudur: Bir işe alınacak kişiler arasından seçim yapabilmek amacıyla kendileriyle karşılıklı konuşma, görüşme, sözlü sınav.
Millî Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in beklentilerin ve seçimlerden önce vaat edilenin aksine öğretmen alımlarında mülakatların devam edeceğini söylemesi istisnasız her kesim tarafından şaşkınlıkla ve tepkiyle karşılandı.
Sayın Bakan’ın, katıldığı bir programda“Mülakatlar mülakat gibi olacak.” demesi mâlumun ilamıydı.
Peki, bu demeç, önceki mülakatların ‘mış’ gibi yapıldığının da itirafı değil midir?
Mülakat gibi olmayan mülakatlarda, yani geçtiğimiz birkaç senede usul şöyleydi: Yine sözlü sınav puanıyla atama oluyordu lakin komisyon tarafından verilen puan yazılı sınavdan (KPSS) alınan puanın bir üst ya da bir alt tam sayıya yuvarlanması şeklindeydi. Elemeler sadece güvenlik soruşturması neticesinde oluyordu.
Şimdi, Bakan tarafından öngörülen uygulamada yazılı sınavdan alınan puanın önemi en az yarı yarıya düşmektedir.
Muhafazakâr bir toplum olduğumuz söylenegelir. Fakat gerçek bunun tam aksidir. Çünkü eğitim ve ekonomi başta olmak üzere tüm alanlarda sıklıkla ‘devrim’ gibi kararlar alınır.
Alınan bu kararların sonucu görülmeden yeni adımların atılması, bazen de aksi istikamete yönelinmesi, toplum hayatındaki önemi yadsınamaz istikrarı zedeler.
Kayayı delen şey, suyun gücü değil sürekliliğidir. Büyük kayaların varlığı, içinden çıkamadığımız sorunların kaynağı işte yaşadığımız bu süreksizlik hâlidir.
Bana kalırsa aşmamız gereken şey sistemsizlik değildir, çok sistemliliktir. Bu duruma sitem etmek, mecburiyettir.
Normal şartlar altında mülakat gereklidir. Fakat gerekli olan tek şey bu değildir. Eğitimdeki sorunlar alt alta sıralansa yeni atanacak öğretmenlerin niteliği mevzusu en son gündeme gelecek konulardan biridir.
Ayrıca gördüğüm kadarıyla mülakata kategorik olarak karşı çıkıldığı da söylenemez. Asıl itiraz edilen nokta sürecin şeffaf, açık ve en önemlisi de adil bir şekilde yönetilmesine dair kafalardaki soru işaretleridir.
Hiçbir vakit dilimizden düşmeyen Türkçemiz, ortaokullarda ders geçme notunun 70 olmasıyla birlikte gündeme girdi.
Meselenin basın tarafından not’a indirgenmesi üzücüdür. Tabiî, son’ların, son’uçların ülkesi olduğumuzdan bu doğal karşılanmalıdır. Fakat alınacak ya da verilecek 70’lerin sorunun çözümüne yetmeyeceği açıktır.
Dilimiz kimliğimiz, Türkçemiz de ses bayrağımız.
T.C. vatandaşı olan herkeste bir nüfus cüzdanı var fakat ne kadarımız kimlik kartımıza sahip çıktığımız gibi dilimize de sahip çıkıyoruz?
Her bir ailenin evinde bezden yapılmış bayrak bulunur peki kaçımız ses bayrağımızı da dalgalandırıyoruz?
Bu soruların cevabı menfi olduğu içindir ki mevzu derinlemesine ele alınmalıdır.
Millî Eğitim Bakanlığının dört temel becerinin (konuşma-yazma-okuma-dinleme) gelişimini önceleyen yaklaşımı kayda değerdir.
Dört temel becerinin her biri birer sanattır. Milletçe bu sanatları layıkıyla icra edemediğimizden gündelik hayatta pek çok sıkıntıyla karşılaşıyoruz.
Bu noktada okul sıralarından başlayacak bir aydınlanma toplumda olumlu etki yaratacaktır.
1- Maç oynanırken kural değiştirilmez. Dolayısıyla 2023 yılında KPSS’ye giren adayların ataması hâlihazırdaki fiilî duruma göre yapılmalıdır.
2- Önümüzdeki yıllarda mülakat kurumuna ciddî anlamda başvurulacaksa ince eleyip sık dokumak şarttır. Aksi takdirde ipin ince’ldiği yerden kopması an meselesidir.
3- Kervanı yolda dizme mantığından sıyrılınmalıdır. Adında millî sözcüğü bulunan iki bakanlıktan birinin alacağı her kararında millete kulak vermesi, milletin bugününü ve en önemlisi de geleceğini hesaba katması zarurettir.
4- Öğretmen atama sürecinin netliğe ve istikrara kavuşması için gereken adımlar atılmalıdır. Türk gençlerinin en büyük derdi belirsizlik sendromunun sonlanması için orta ve uzun vadeli planlar yapılmalı, duyurulmalı ve etkin bir şekilde uygulanmalıdır.
5- Cumhuriyet, Türk’ündür. Türkçenindir. İkinci yüzyılda Türkçeye devlet ve millet katında gerekli özen gösterilmelidir.
Yazıya Mustafa Kemal’in mülakatta verdiği bir demeçle başladık. Kendisinin 24 Mart 1923’teki öğretmenlere hitabıyla bitirelim:
“Memleketimizi, toplumumuzu gerçek hedefe, gerçek mutluluğa ulaştırmak için iki orduya ihtiyaç vardır. Biri vatanın hayatını kurtaran asker ordusu, diğeri memleketin geleceğini yoğuran irfan ordusudur. Bu iki ordunun her ikisi de kıymetlidir, yücedir.
Fakat bu iki ordudan hangisi daha değerlidir, hangisi bir diğerinden üstündür? Şüphesiz böyle bir tercih yapılamaz. Bu iki ordunun ikisi de hayatidir.
Yalnız siz irfan ordusu mensupları, sizlere mensup olduğunuz ordunun değer ve yüceliğini anlatmak için şunu söyleyeyim ki sizler ölen ve öldüren birinci orduya, niçin öldüğünü öğreten bir orduya mensupsunuz.”