Yükleniyor...
Âlim BAŞARAN emekli eğitim müfettişi. “Öğretmenim Müfettiş Geldi” adı altında anılarını yazmış. Sivas’la ilgili kısmını olsun sayın bakanın da okumasını arzu ederdim. “Eğitim müfettişliğinin” Milli Eğitim içindeki “rolünü görülebilmesi için. Mesleğin içinin boşaltılarak nasıl tarihi bir hataya düşüldüğünün anlaşılması için. Kitap arı, duru bir Türkçeyle kaleme alınmış, Yer, tarih, şahıs adları da verilince Cumhuriyet dönemi eğitimimizin, son yarım asrına ışık tutan bir “Eğitim ve Denetim” belgeseli ortaya çıkmış. Her eğitimcinin kütüphanesinde bulunmalı. Hep derim öğretmenlerimize:
“Bildiklerimizin üzerine kapanmayalım. Bizimle öte tarafa taşınmasınlar. Kalemle barışık olsun elimiz. Sevinçler, acılar, hüzünler hepsi bizim için. Not alalım bir kenara. Birer ibret vesikası onlar. Sevabıyla günahıyla karnemiz onlar bizim. Kitap olurlar ileride. “Akıllı insan başkalarının yaşadıklarından ders çıkarandır”.
Ne diyordu Âşık Veysel;
“Derdim bana derman imiş bilmedim.”Tahsille, diplomayla edinilemeyecek ne dersler barındırırlar o dertler. Kaybolmasınlar hiçbiri. İstifade etsin geriden gelenler.
Âlim BAŞARAN kırk yıllık eğitim müfettişi. Alanda geçirmiş bunca hizmet yılını. Tepedekilerin uzak kaldıkları, o alanlardan derlemiş bütün bunları. Çektiklerini, ektiklerini, katlandıklarını, tespitlerini, teşhislerini, özeleştirilerini toplamış iki kapak arasına. Ne de güzel etmiş.
“Demircili Köyü muhtarının acı sonu” bölümünü okuyunca, “Âlim Ağabeyin duasını almak lazım” diye düşündüm. Ağrının Saç Dağı Tahir Geçidinde: “Yüce Tanrım! Ağrıda geçirdiğim iki yılı ömürden sayma” diye dua etmiş tutmamış ama, Ağrı Dağı dururken Tahir Geçidini Allaha en yakın nokta saymakla hataya düşmüş. Dolayısıyla Gazabına uğramış Ağrının. İkinci kez aynı ile tayin edilmiş.
Türk Halk Müziği sanatçısı Kubilay Dökmetaş’ın Öğretmen Okulu mezunu olduğunu bilirdik. Babasının müfettiş olduğunu da öğrenmiş olduk. Gürün’e bağlı köy okullarını teftiş ederken köyleri karıştırıp Elbistan’ın köy okullarını da denetlenmesi üzerine bir başka müfettişin onun hakkında yazdığı şu dörtlük artık aklımdan çıkmayacak;
“Sıvası teftiş etti yetmedi Gürün
Cemali’yi siz bir de teftişte görün
İlin valisine tez haber verin
Maraş’ı Sıvasa kattı Cemali”
PTT müfettişinin masum olduğunu bildiği posta muhasebe memurunun hesabı tutturması için oynadığı insanlık rolü, Meslek duayenimiz Fevzi Öz’ün verdiği müfettişlik dersi, Nallıhan’ın Öşürlü İlkokulunda eğitmeninin uzunluk ölçülerini anlatırken iki köy arasına çaktığı kazıklar, mesleğe gönül verenler için hepsi birer ders niteliğinde.Kırklı yıllarda yazarın doğup büyüdüğü Nallıhan’ın Öşürlü Köyündeki “huy kesme” âdetine çok güldüm. Düşündüm, huysuzluğunu atamamış yetişkinlerimiz var içimizde. Onlar için uygulasak yararı olur mu diye.
Okurken Köy Enstitülerini, Öğretmen Okullarını, İlköğretim Müfettişliğini” birlikte düşündüm. Bu kurumlar Cumhuriyet dönemi eğitimimizin yüz akıydılar. Ne yazık ki sonlandırıldılar bir bir.
Son sayfaya geldiğimde Cumhuriyetimizin kurucusu büyük insan büyük devlet adamı Atatürk’ün “Nutuk” adlı ölümsüz eserindeki son cümlesini hatırladım:
“Muhterem Efendiler,
Sizi günlerce işgal eden uzun ve teferruatlı beyanatım, en nihayet, mazi olmuş bir devrin hikâyesidir.
Öğretmeni, öğrencisiyle, yeni nesil “teftiş”, “müfettiş” heyecanı yaşayamayacaklar artık. Ne ders ne de kurum denetimi kaldı çünkü okullarda.
Öğretmen okullular! Kitaptakiler sizin hikâyeniz…
Onlar son mezunlarını 1976 yılında verdiler. Cumhuriyetimizin 100. yılı geldiğinde yarım asır evvel kapatılmış okullar olarak anılacaklar artık. O mutfaktan beslenenlere selam olsun. Ölenlerimize Allahtan rahmet diliyorum.
”Evvel giden ahbaba selam olsun erenler”.
***
Notlar.
“Koyun kurt ile gezerdi/Fikir başka başka olmazsa”.Önsözde Che Guevara’nın sözünden alıntı yaparak yazar kendi dünya görüşünü de ortaya koymuş oluyor. İnsanın doğru bildiğinin inandığının ardında duruyorsa ona saygı duyulur. Doğru sözü her kim demişse de kabulümüzdür. İdeolojiler iman değiller sonuçta. Olgun insan bilmediklerini öğrenme gayretinden vaz geçmez.
“Arif o dur kendi eksiğini bile”
Teşekkür etmesini de, yeri gelir özür dilemesini de, yanılmışım demesin de bilir. Milletçe 12 Eylül öncesi tecrübesini yaşadık. Sağdan, soldan yiten onca nitelikteki canların hayatta olduklarını düşünelim. Yaşasalar çoğu siyasetin içinde olacaklardı bugün. Siyasetin çehresi kalitesi ona göre olacaktı. Bunları hep hatırda tutmak, hiç unutmamak lazım.
Türkçe ezan bahsinin geçtiği bölümde “yobazların reyi ile iktidara gelen Demokrat Parti” cümlesi yazarın da içine sinmemiş olmalı diye düşünüyorum. Sonraki baskıda çıkartılması dilerim. “Dünle gitti ne varsa düne dair cancağızım, Şimdi yeni şeyler söylemek lazım” Geçmişi kaşımamak Mevlana dili konuşmak zamanı şimdi.
Kitabın son bölümünde son çeyrek asırda okullara taşınan siyasetin yansımaları var. Ve tabi her müfettişin mesaisinin çoğunu ayırdığı inceleme soruşturmalar. Okurken ruhum daraldı. O hal halen devam etmekte ne yazık ki. Tavan yapmış denilebilir bugün için. Bu vesileyle buradan bir kez de biz dillendirelim;
“Uzak tutalım şu siyaset illetini okullarımızdan…
Girmesin camiye, kışlaya mektebe… ne olur!
Bir millet bir devlete bu kadar kötülük yapılabilir ancak. Mahvına sebep oluyoruz geleceğimizin…”
**
Bir Karadeniz türkümüzle noktalayalım
“Alim Alim Alisin,
Alim şimşir dalisin
Elli kere evlensen,
Gene delikanlisin”
Ağabey ne kadar emekliyim desen de değilsin. Müteşekkiriz sana mesleğimiz adına.
“Eğitimcinin emeklisi olmaz, rahmetlisi olur” sözünü haklı çıkarttığın için.