Önce ahlâk, sonra kanun aşılır

Asıl yıkım, halkın tamamının adalet duygusundadır. Ülkenin tamamında kanuna saygının çökmesindedir. Böyle skandalların yaşandığı ülkelerde artık insanlar, “Berlin’de hâkimler var!” diyemez. Ulu caminin önündeki fakirin kulübesi de istimlak ediliverir. 


Paylaşın:

İlk defa sevdiğim ve saydığım bir arkadaşımdan, Cihan Turper’den duymuştum. Sonra başkalarından da: İnsanın hareket alanı iki çemberle sınırlandırılmıştır, demişti. İç içe iki çemberle. İç çember ahlâktır. Onun dışındaki ikinci çember, hukuktur. 

Hukuk çemberinin dışına çıkarsanız kanunlara takılırsınız.  Eğer ülkenizde mahkemeler varsa. Hani “Berlin’de mahkemeler var!” dedirten cinsten mahkemeler… Bursa’da Ulu Cami’nin önündeki fakirin kulübesini yıktırmayan mahkemeler. 

Dış çember hukuk sisteminin işi. Aslolan, insanın, iç çemberin de dışına çıkmamasıdır. 

Zaten kanunlar insanın ahlâk, hak, adalet anlayışının tasnif edilmiş hâlinden ibarettir. Din, töre, hukukun üstünlüğü… Akılda, gönülde, fıtratta, genetikte, hepsi aynı yerden kaynaklanıyor. Geçen yazım bunun üzerineydi. 

Hukuk ahlâktan kaynaklandığına göre, hukuka saygı, ahlâkın gereğidir. 

Kimse inanmıyor, kendine de…

Ya o gri bölge? Ahlâk çemberinin dışında, fakat kanun çemberinin içinde. Galiba en aşağılık bölge burası. “Ben kanunsuzum!” narası atmak, ahlâksızca kanun manipülasyonu yapmaktan daha asil bir tutumdur. Kötüdür, cezalandırılması gerekir ama ahlâkı çiğneyip kanunla oynamaktan daha şereflidir.

Apaçık ihlaller, apaçık hırsızlıklar, apaçık hezimetler, dün söylediğinin bugün tam tersinin çıkması… Bütün bunların karşısında utanmadan yapılan bir takım açıklamalar bu satırlarıma ilham verdi. Kimsenin inanmadığı, daha vahimi kendisinin hiç mi hiç inanmadığı gerekçelerle savunma yapmaya çalışmak.  

Başımdan geçen bir hırsızlığı hatırladım. Oturduğum daire, apartmanın arka tarafında, beşinci katta. Hırsız arka bahçeye girmiş, genellikle kapalı olan bahçe kapısını bir şekilde aşmış. Sonra beş kat tırmanmış. Beni soymuş, sonra kapımı içerden açıp apartmanı terk etmiş. Bende yükte hafif, pahada ağır bir tek emekli maaşımı bulmuş. O sırada SSK emeklisiydim ve o maaş da pek aman aman bir şey değildi. Hırsız mesleğini ve mesaisini kesintisiz sürdürdüğü için sonunda yakalandı. Beni nasıl soyduğunu mahkemede şöyle anlatmış: “Yoldan geçiyordum. Kapı açıktı. Ben de içeri girdim…” Hâkim hırsızla birlikte benim daireme “tatbikata” geldi. Hâli görünce, hırsıza dönüp, “Maşallah oğlum, arka tarafta beşinci kattaki balkonun iç kapısını açık bulup girivermişsin demek…” diye alay etti. 

İhale kanunuyla futbol oynamak

Hırsızın anlattığı hikâye cezada ciddi indirime sebep olurmuş. Hırsızlar hapishanede bir birlerine hukuk eğitimi verirmiş. Fakat “İncelenmiş ve aslı olmadığı anlaşılmıştır.” tarzı savunmalar, araştırmaya izin vermemek benim hırsızınkinin çok üstünde tabii. Bürokrasiye de siyasetçilere de büyük saygım var. Bürokrasi, çağdaş devletin; siyaset, ülke yönetiminin, taşıyıcı sütunlarıdır. Fakat işte tam o ahlâk sınırının dışına bağdaş kurmuş, kanunları oynanacak, manipüle edilecek yolsuzluk araçları diye görenler… Sanki sırf bunu yapacak imkâna kavuşmak için bürokrasiye veya politikaya sızanlar… Bu zor ve asil mesleklere bugünkü kötü çağrışımları verdiren bunlardır. Tek çare, dürüst politikacıların ve dürüst bürokratların bunları içlerinden atmalarıdır. 

Gri alandaki bürokrat ve politikacı yaptığıyla övünür de. “Falan kanunun, filan yönetmeliğin şöyle bir maddesi var. Pek bilinmez. İşte onunla hallediverdim.” Veya, “O makama tayin için en az şurada bulunması gerekiyordu. Önce oraya tayin ettim, ertesi gün de makama”.  Daha beteri var. Adaleti, ahlâkı çiğnemek için doğrudan kanunlarla ve yönetmeliklerle oynamak. Bizim oğlanın gemisi limana girerken gümrük mevzuatını değiştirip, mal çekildikten sonra tekrar eski hâline getirmek. Bizim adamın tayini için yönetmeliği değiştirip onun tayini müktesep hak hâline gelince tekrar eski mevzuata dönmek. 

Düşünün, sizin takım hücumdayken ofsayt kuralını kaldırıyorsunuz. Karşı takım karşı hücuma geçtiğinde yeniden koyuyorsunuz. Sonra spor yaptığınızı iddia ediyorsunuz! Maçlara acaba niçin eskisi kadar seyirci gelmiyor diye de etrafınızdakilere soruyor, seyirci getiremiyorlar diye onları azarlıyorsunuz. 

Adalet neyin temeliydi?

Böyle manipülasyonlar kılıfa ve kanuna uydurulur, ama adalet hissini, ahlâk hissini sıfırlar. Sebep oldukları yıkım, o tek tek olayların yarattığı tahribatın çok ötesindedir. Hadi kanun manipülasyonuyla gümrüksüz sokulan mal en fazla haksız kazanç sağlar, o ayrıcalığa sahip olmayanın rekabet imkânını bir süre için elinden alır. Haksız tayin, tayinin yapıldığı kurumu sarsar. O makama daha layık olanların hakkını yer ama bir kurum ve bir makam içindir bu yıkımlar. 

Asıl yıkım, halkın tamamının adalet duygusundadır. Ülkenin tamamında kanuna saygının çökmesindedir. Böyle skandalların yaşandığı ülkelerde artık insanlar, “Berlin’de hâkimler var!” diyemez. Ulu caminin önündeki fakirin kulübesi de istimlak ediliverir. 

İşte gelişmiş dünya ile üçüncü dünyayı bir birinden ayıran asıl fark budur. Bizim kültürümüz de bunun farkındadır. Mahkemelerimizde Hazreti Ömer’e atfedilen bir söz duvarları süsler: “Adalet mülkün temelidir.” Bu “mülk”, bugün taşınmaz mal, gayrı menkul anlamında kullandığımız mülk değil. Bu sözdeki “mülk”, devlet demektir, egemenlik demektir. Hani kral anlamına gelen “melik” var ya, işte o melikteki kelimedir, hâkimiyete, il’e, kısaca devlete karşılık gelir. 

Kanunun itibarsızlaşması, hukuka güvenin sarsılması, devletin temellerinin aşınmasıdır. Temelsiz bina sonunda çöker! 

Yazar

İskender Öksüz

Yorum Yap

Kayıt olmadan yorum yapabilirsiniz.




Benzer Yazılar