Türk Dünyası’nın Ortak Kültür Unsurlarından Biri: Müzik ve Müzik Aletleri

Müzik aletlerinin zamanda ve mekânda yaptığı yolculuğun izleri takip edildiğinde geniş Türk dünyası ailesi içindeki kültürel devamlılık ve ortaklık kendini net bir şekilde ortaya koymaktadır.


Paylaşın:

Türkler tarihin en köklü milletlerinden biridir. Büyüklüğü yalnızca zamanda değil, mekanda da kendini gösterir. Yerkürede bu kadar geniş bir alanda hüküm sürmüş, sürmekte olan ikinci bir millet göstermek güçtür. Bütün bir Türk dünyasının nüfusu ABD nüfusuna yaklaşmış bulunmaktadır. Bununla birlikte lehçe farklılıkları nedeniyle iletişim kurmak (örneğin bir Kazak Türkü ile Türkiye Türkü) çok kolay olmamaktadır. Her Türk’ün en gönülden dileği zamanla bu farklılıkların giderek azalması ve aile üyelerinin birbiri ile bir araya gelir gelmez akıcı bir şekilde iletişim kurabilir hale gelmesidir.

Ancak başlıca iletişim aracı dil olmakla birlikte tek araç değildir. Sanat da ortak kültür birliğinin, kök birliğinin, gönül birliğinin kendini gösterdiği mecralardan biridir. Edebiyat, müzik, plastik sanatlar, sinema gibi sanatın farklı dallarında ortaya koyulan eserler Türk dünyası üyelerinin ortak kültür paydasında buluşmasını sağlayarak derhal kaynaşmalarını sağlamaktadır. Müzik de bu araçlardan biridir. Hatta belki de en önemlisidir. Çünkü müzik doğrudan gönüllere akan bir coşku selidir.

Müzik aletlerinin zamanda ve mekânda yaptığı yolculuğun izleri takip edildiğinde geniş Türk dünyası ailesi içindeki kültürel devamlılık ve ortaklık kendini net bir şekilde ortaya koymaktadır.

Türkler tarih sahnesine çıktığı çağlardan günümüze kadar gerek İslamiyet öncesinde, gerekse İslamiyet ile birlikte uygarlık ve kültüre önemli katkılarda bulunmuştur. Müzik ve onun en önemli ifade aracı olan çalgılar konusunda da vurmalı, nefesli, telli, yaylı müzik aletlerinin gerek şekil, gerekse tını açısından özgün hali ile korunarak günümüze ulaşan, hala kullanılan örnekleri bulunmaktadır. Bu nedenledir ki müziğimiz yüzyılların süzgecinden geçerek dinleyenleri neşelendiren, düşündüren, hüzünlendiren bir etkiye sahiptir. Türü ne olursa olsun, Türk halk müziği, klasik Türk müziği, Türk tasavvuf müziği, mehter ve askeri musıki de aynı etkiye sahiptir.

Tarihte Türklerin kullandığı, günümüzde de yaygın olarak kullanılan bağlama ve benzeri telli çalgılar damla şeklinde oyulmuştur. Ses kutusuna bağlı bir kol ve üzerine tek veya iki, üç telin bağlı olduğu, tekne derinliği fazla olmayan kopuzlardır. Bu çalgıların ses kutularının üzerine ince tahta plaka veya deri ile kaplandığı bilinmektedir.

Ülkemizde kopuz sözcüğü ifade edildiğinde telli bir çalgı akla gelmektedir. Oysa kopuz kelimesi Türklerin müzik aletlerine verdiği genel bir isim olarak değerlendirilmelidir. Yani kopuz belli bir çalgının adı değildir. Kıl kopuz, kolca kopuz, temir kopuz ayrı özellikte olmalarına rağmen kopuz olarak adlandırılmışlardır. Kopuz sözcüğünün yerine zamanla ülkemizde saz sözcüğü kullanılmaya başlanmıştır.

Kıl kopuz

 

Türk kültür tarihinde kopuz geleneği binlerce yıl öncesine dayanmaktadır. Türü ne olursa olsun kopuzların yapımında kullanılan malzemeler belli kurallar ve geleneğe bağlı olarak hazırlanır. Kopuz yapımında kullanılan ağaçların, ses kutusu üzerine gerilen derilerin, tel olarak kullanılan kılların, bağırsaktan yapılmış kirişlerin, hatta akort burgularının yapımında kullanılacak ağaç türlerinin seçiminde gelenekler ön plandadır.

Kıl kopuzun kurt başlı burguluğu

 

Bir baksı duasında:

Ey var olan Tanrım

Yanıldığımda yardım dilenirsem

Bana güç ve izin ver.

Karagay ağacının dibinden koparıp aldığım kopuzum

Üyengi ağacının dibinden oyup aldığım kopuzum

Yürük atın kuyruğunu tel kıldığım kopuzum

Kızıl çalı topulgudan perdeni yaptığım kopuzum

Taşlar üzerinde biten ırgay çalısından kulağını (akort burgusu) yaptığım kopuzum

ifadelerinden kopuzun yapımında kullanılan ağaç ve diğer malzemelerine ilahi bir güç ve kutsallık kazandırıldığı anlaşılmaktadır. Burada geçen dip sözcüğü ağacın kökü anlamına geldiği kadar; soy sop anlamına da gelmektedir.

Kutlu ağaçlardan oyularak yapılan göğsüne kutlu hayvanların derileri gerilen, yürük atın kuyruğundaki kıllardan telleri takılan kutlu kopuzlar kendilerinde insan üstü güçlerin olduğuna inanılan ozanların elinde derin izler ve anlamlar kazanmaktadır.

Dede Korkut hikâyelerinde kopuzdan, kopuzlu ozanlardan sık sık bahsedilir. Kopuzun sosyal yaşamda, insan ilişkilerinde ne kadar önemli olduğunu anlatması bakımından Beyrek hikâyesinde geçen olay ilginçtir:

Beyrek adlı yiğit düşmanla karşılaşır. Düşman tam saldıracağı sırada Beyrek düşmanın elindeki kopuzu görünce “Mere kâfir! Dedem Korkut kopuzu hürmetine sana kılıç salmadım. Eğer elinde kopuz olmasaydı ağam başı için seni iki para kılar idim” der. Böylece kopuzun eski Türk töresinde ne kadar itibar sağlayan bir araç olduğu anlaşılmaktadır.

Tarih boyunca Türk soylu milletlerin, toplulukların yaşadığı çevrelerde tespit edilen ilk telli çalgı örnekleri ses kutusunun üzeri açık veya deri ile kaplanmış oval çalgılardır. Tellerin bağlandığı kol (sap) düz veya eğri olabilmektedir. Yapı olarak ilk bakışta basit görünümlü, ancak ses olarak dinleyicileri etkileyen bir özelliğe sahiptir. Bu tür çalgılar Sibirya’da yaşayan ve dış etkilere maruz kalmamış topluluklarda hala varlığını sürdürmektedir.

Kazak, Kırgız Türklerinin veya Moğolistan’a komşu Tıvaların, Altay Dağlarının kuzeyinde yaşayan Teleüt Türklerinin ezgilerini seslendirdikleri igil, egil, topşuur adlı çalgılar dikkat çekici örneklerdir. Bu tür çalgılar Altaylarda ikli, Hakasya’da ıklı veya komus, Tuva bölgesinde igil olarak adlandırılmaktadır. Tıva dilinde çalgı teli yerine “khıl“(kıl) sözcüğü kullanılır. İki telli çalgının adı olan igil sözcüğü de iki kıl anlamına gelmektedir.

İgil

 

Hakas ve Tıva Türklerinin yaşadığı çevrelerde en yaygın telli çalgı olan Komıs iki veya üç tellidir. Kazak Türklerinin en yaygın telli sazı Dombıra iki telli, Kırgız Türklerinin en yaygın telli sazı Komuz da üç tellidir.

Altaylardaki Topşuur; Tıvaların Topşulur, topşugur adlı çalgıları genellikle iki tellidir. Özbek-Uygur Türklerinin, Türkmenlerin telli çalgılarında iki tel bulunmaktadır.

Nedense Anadolu’da ilk bağlama-cura örneklerinden iki telliler zamanla dutar olarak adlandırılmaya başlanmıştır. Anadolu’da, Balkanlarda Türk izlerinin bulunduğu bölgelerde iki telli Türk çalgıları çiftetelli, ikitelli, içitali, kitelis, çiftelija, kobza, gebza gibi isimlerle tanınırken günümüzde ikitel yerine dutar sözcüğü yer almıştır.

Oysa Tıva’da yüzyıllardır icra edilen ve iki at kuyruğundan yapılmış tellere yay sürtülerek çalınan igil yani tıva dilinde iki kıl anlamına gelen çalgı hala varlığını sürdürmektedir. Güneyde Altaylarda icra edilen Kazakların kıl kopuz diye adlandırdıkları yaylı çalgı da iki tellidir. Her müzik aletinin bir öyküsü olduğu gibi Dede Korkut’un ortaya çıkardığına, icat ettiğine inanılan kıl kopuzun da şöyle bir öyküsü vardır:

Dede Korkut bir çalgı yapımı ile uğraşırken, bir melek rüyasında Dede Korkut’a şöyle yol gösterir:

Yapmaya çalıştığın kopuz altı yaşında tek hörgüçlü erkek devenin ilikli kemiği gibidir. Ona benzet. Üzerini deri kapla. Tekenin boynuzundan tiyek (eşik) yap. Beş yaşındaki aygırın kuyruğundan tellerini çek. Bütün bunları birleştirirsen yaptığın çalgı konuşup durur“.

Gerçekten de Dede Korkut’un gördüğü rüya doğrultusunda yaptığı kıl kopuz dinleyenleri hem hüzünlendirmiş, hem de neşelendirmiştir.

İgil isimli çalgıda olduğu gibi yine bir efsaneye göre Dede Korkut, gördüğü düş sonucu yaptığı kıl kopuzunu her zaman yanında taşırmış. Bir gün dağdan obasına dönerken kopuzunun burguluğuna takılı olan püskülü düşmüş. Kazak Türkleri püskül sözcüğü yerine munçak adını kullanır. Munçak hem çalgının nazarlığı, hem de çalgının süsü olarak değerlendirilir. Ozanların piri olarak kabul edilen Korkut Ata’nın kopuzundan düşen munçağının bulunması için dağda uzun aramalar yapılır ama bulunamaz. Ancak bu dağın adı da zaman içinde Munçaklı Dağ olarak anılmaya başlar.

Bu basit görünümlü damla şeklinde oyulmuş ses kutusunun üzeri deri kaplı ve iki adet at kuyruğundan yapılmış telleriyle geçmişten günümüze özgün yapısı bozulmadan icra edilmekte olan igilin de ilk yapımı bazı efsanelere dayandırılmaktadır.

Bir efsaneye göre yeni doğan bir tayı obanın beyi zayıf bulup çobanına bu zayıf tayı bozkıra yırtıcı hayvanlara yem olması için bırakmasını ister. Genç çobanın gönlü bu tayı bırakmaya razı olmaz. Kendi obasına götürüp ahırda bakmaya başlar. Tayı keçi sütü ile besler. Tay zamanla serpilip güçlenir. Boz bir aygır olur. Tıva’da yapılan bütün at yarışlarının hepsini kazanır. Bey kendi atlarını geçen ve bütün yarışları kazanan bu atı adamları vasıtasıyla uçurumdan attırır.

Bir şeyden haberi olmayan genç çoban boz atını günlerce aramasına rağmen bulamaz. Bir gün boz at rüyasına girer. Başından geçenleri anlatır ve der ki: “Benden arta kalanlar şu uçurumun dibinde uzanan bozkırdadır. Oraya git ve benden kalanlar ile karaçam ağacını birleştir. Bir çalgı yap. Adı igil olsun. Yüzümün derisini igili kaplamak için, kuyruğumun kıllarını tel yapmak için kullan. Ne zaman igili çalmaya başlarsan ben seninle olurum. İgilin sesi benim feryadım, benim kırlarda özgürce koşuşum, neşem kederimdir”.

İgil adlı çalgılarda burguluk bölümünde genellikle at başı figürü kullanılmaktadır

Moğolistan’ın kuzeyinde Sibirya’da, Yakut Türklerinin, Tıva ve Hakasya’da yaşayan Türk soylu halkların bulunduğu bölgelerde igil seslendirilirken; güneyde Türklerin yayılıp toplandıkları Altaylarda yine iki tel at kuyruğundan yapılan ve form alarak küçük değişikliklerle aynı tarzda icra edilen bu çalgı benzerleri, Altaylarda ikili, Hakasya’da ıklı, Kazakistan’da kıl kopuz, Kırgızistan’da kıyak (kıl kıyak) Doğu Türkistan’da gicek isimleriyle tanınmaktadır.

Iklığ

 

İki tele sahip telleri at kuyruğundan yapılan ve Türk dünyasında yaygın olarak icra edilen bu çalgıların Anadolu’daki yani ülkemizdeki uzantısı Toroslarda Teke yöresinde ıklığ-ıklık adıyla karşımıza çıkmaktadır.

Mahmut Ragıp Gazimihal “Asya ve Anadolu Kaynaklarında Iklığ” isilmi eserinde bu iki telli yaylı çalgının 12. yüzyıldan itibaren Isparta, Burdur ve daha güneyde Teke Yörükleri tarafından icra edildiğini ifade etmektedir.

Tıva’da kullanılan igil Altaylardaki kıl kopuz ve benzeri çalgılarda olduğu gibi ıklığ da sap veya kol ses kutusu (tekne veya gövde) olarak iki parçadan oluşur. Akort burgularının bulunduğu bölüm, yapan ustanın zevkine göre değişik formlarda oyularak şekillendirilmektedir. Iklığın gövdesi veya ses kutusu su kabağından, sap kısmı daha çok çam, ardıç, katran gibi ağaçlar kullanılarak yapılmaktadır. Iklığ, eski kaynaklarda adı geçen ve yapımı, icrası unutulmuş bir yaylı çalgıdır. Teke yöremizde Yörük kültürü içerisinde yer alan ıklığ, günümüzde daha çok yüksek rakımlı yaylalarda icra edilmektedir. İgil ve kıl kopuzda olduğu gibi telleri at kuyruğu kılı kullanılarak yapılmaktadır. Son yıllarda at kuyruğu yerine bağırsak kirişi veya metal tel kullanılmaktadır. Iklığın yerine zamanla 3 telli, 4 telli kabak kemaneler geçmeye başlamıştır.

Burada ifade edilen müzik aletlerinden igil, kıl kopuz ve ıklığ üçlüsü, kuşkusuz Türk dünyasının müzik alanındaki kültür birlikteliğinin tek örneği değildir. Vurmalı, nefesli, telli çalgılar bakımından da derinlemesine incelendiği zaman kültür birliğini ifade edecek pek çok unsur görülecektir.

Söz konusu müzik aletlerinin icra edildiği bölgelerde iki telli oluşları, tellerinin at kuyruğundan yapılması, yine at kuyruğundan bir yay ile icra edilmesi bütün Türk dünyasında ortak özellik olarak karşımıza çıkmaktadır. Coğrafi uzaklıklara, lehçe farklılıklarından doğan iletişim zorluklarına rağmen Türkler igil, kıl kopuz, ıklığ gibi müzik aletleri ile, müzik ile kültürel birliği yaşamaktadır. Yürekler aynı tınılar ile birlikte çarpmaktadır.

 

KAYNAKLAR:

Mahmut Ragıp Gazimihal- Ülkelerde Kopuz ve Tezeneli Sazlarımız, Kültür Bakanlığı Yayınları, 1975

Mahmut Ragıp Gazimihal-Baş Ozan Korkut Ata ve Onun Yelteme Kopuzu, 1958

Prof. Dr. Bahaddin Ögel-Türk Kültür Tarihine Giriş, Kültür Bakanlığı Yayınları, 1978

Sadi Yaver Ataman-Türk Halk Oyunu, YKB, 1975

Cemil Demirsipahi-Türk Halk Oyunları, İş Bankası Kültür Yayınları, 1975

Ayhan Sarı-Türk Müziği Çalgıları, Nota Yayıncılık, 2012

Ferhat Erdem, Dirmil Yörük Müzik Kültürü, Ürün Yayınları, 2019

Fotoğraflar: Güner Özkan koleksiyonu – İzmir Müziksev müzik müzesi

Yazar

Özgehan Özkan

Yorum Yap

Kayıt olmadan yorum yapabilirsiniz.




Benzer Yazılar