Zafer

Arapça kökenli fakat en çok Türklerle aynı cümle içinde kullanılan bir kelimedir, zafer.


Paylaşın:

Arapça kökenli fakat en çok Türklerle aynı cümle içinde kullanılan bir kelimedir, zafer.

Türk Dil Kurumunun sözlüğünde üç anlamla karşılar bizi:

1. Savaşta kazanılan başarı; utku.

2. Yengi.

3. Bir yarışma veya uğraşıda çaba harcayarak elde edilen başarı.

Sözlükteki akademik dile mesafe koyup edebî cümlelere de yakınlaşalım, derim.

Son Fransa İmparatoru Napolyon Bonaparte’a göre zafer, iradedir.

Kimine göre yenilmek ama yine de teslim olmamaktır.

Bu noktada Çehov’dan alıntılamak gerekir: “Fevkalade zaferlerim olmayabilir, fakat içinden sağ çıkmayı başardığım yenilgilerimle sizi şaşırtabilirim.”

Kimine göre de bir çocuğu gülümsetmektir.

Rahmetli Cemil Meriç, kime ait olduğunu söyler: “Acıya katlananındır.”

Platon, zaferlerin en büyüğü insanın kendini fethetmesidir, der.

Bir münakaşada zafer kimindir sizce?

“Kimin olacak? Kazananındır tabiî ki.” dediyseniz yanıldınız.

Kaybedenindir.

Bir başka deyişle galiptir, bu yolda mağlup.

Hz. Ali’nin perspektifinde; mü’minin zaferi, haramlardan kaçınmak ve güzelliklere yapışmakla mümkündür.

Savaş meydanında tarih yazanlara kulak verirsek:

1071’de, içinde bulunduğumuz Ağustos ayıyla akıllara kazınan, büyük komutan Sultan Alparslan; harbi, sonunda zafer bulunduğu için sevmektedir.

Memlük seferine çıkarken develerinin katar katar kitap taşıdığı rivayet edilen Yavuz Sultan Selim şunu belirtir:

“Cesaret insanı zafere, kararsızlık tehlikeye, korkaklık ise ölüme götürür.”

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, savaş ve de barış dâhisi Mustafa Kemal Atatürk’ün meşhur sözüdür:

“Zafer, zafer benimdir diyebilenin; muvaffakiyet, muvaffak olacağım diye başlayanın ve muvaffak oldum diyebilenindir.”

Savaş Sanatı yazarı Sun Tzu’dan aktaralım:

“Kendini ve düşmanını iyi tanıyorsan zafer senin için asla tehlikede değildir. Gökyüzü ile yeryüzünü iyi biliyorsan senin için zafer asla tükenmez.”

Pittacus’a göre gerçek zaferler, kan dökmeden kazanılandır.

Atatürk de böyle düşünmüş olacak ki tarihin en meşru savaşlarını verdiğimiz yıllardan sonra öğretmenlere şöyle hitap etmiştir:

“Ordularımızın kazandığı zafer, eğitim ordularınızın kazanacağı zaferler için yol açtı. Gerçek zaferi siz, öğretmenler kazanacaksınız. Bunu başaracağınızdan kuşkum yoktur. Sarsılmaz bir inançla ben ve arkadaşlarım sizi gözeteceğiz. Sizin karşılaştığınız tüm engelleri kıracağız.”

Dolayısıyla en önemli gayemiz; kılıç kuşanmış askerler değil, eli kalem tutan bireyler yetiştirmektir.

Voltaire; bir millet düşünmeye başlarsa, onun zaferini hiçbir güç engelleyemez, der.

Haklıdır. Düş’tüğümüz yer düş’ünmediğimiz noktadadır.

Ayağa kalkacağımız yer tam da burasıdır.

Daha fazla düş kırıklığına uğramamak için; zihinleri özgürleştirmemiz, fikrî tartışmaları alevlendirmemiz gerektiği de ortadadır.

Takkeyi önümüze koymalı

Zaferler ayındayız, Cumhuriyet’in 100. yılındayız.

Yanılmayı çok isterim fakat kurucu iradenin 2023 hayalindeki bir Türkiye’de yaşamıyoruz. Gelinen noktada başta aydın takımı olmak üzere toplumun her bir ferdi sorumluluk sahibidir.

Mevcut durumdan herkes hissesine düşeni almalı ve atalarımızın hissî senetlerine artık sahip çıkmalıdır.

Aksi takdirde, yani ikiyüz’lü davranmaya devam edersek güzelim Cumhuriyet’in ikinci yüz’yılı da güme gidecek. Ve korkarım, bu sefer gerçekten insan içine çıkmaya yüz’ümüz kalmayacak.

Yüz’ülüp yüz’ülüp kuyruğuna gelinen Cumhuriyet’in yeniden ayağa kalkması için; saygı duruşunda bulunmak, anma merasimleri ile kendimizi tatmin etmek ve slogan atmak dışında yapmamız gereken çok şey var.

100 sene evvel verilen destansı mücadelenin yanında bu çok şeyin aslında hiçbir şey olduğunu da ifade etmek lazım.

Yazar

Doğukan Altıparmak

1 Yorum

Yorum Yap

Kayıt olmadan yorum yapabilirsiniz.




Benzer Yazılar