Yükleniyor...
“Tam bağımsızlık” döneminde kıyamet kopuyor! AB, Almanya, Hollanda gibi birçok ülkeyle yaman bir kavgaya girdik. Bu arada ABD de ihmal edilmedi, aynı tansiyonda verdik veriştirdik. Tam bağımsızlık yanlıları ne kadar tatmin oldu, sonuçta ne elde edildi bilmiyoruz. Ama, dönüş yolunu bulduk; Mevlüt Çavuşoğlu;“Türkiye ve Almanya arasında sorun olması için bir neden yoktur… Siz bize bir adım atarsanız, biz iki adım atarız.” dedi. Demek ki, bu kavganın aslı faslı da yokmuş.
Doğru olabilir de, AB, ABD ve Almanya gibi ülkelerle hayati derecede önemli meselelerimiz var. 58 yıldır kapıda bekletilen tek bir ülke var, o da biziz. Haydi “umut fakirin ekmeğidir” diyerek bekleyelim de, geriye yıkımdan, dağılmaktan başka ne kaldı ki? Bizi kuşatanlar haçlılar değil mi? Hafızamızı da mı kaybettik? Bu gerçeği Türk dostu Fransız romancı Claude Farrere, bakın nasıl tespit ediyor: “Büyük Türklerin önünde titremiş olan Avrupa, 18. yüzyıldan itibaren intikamını almaya başladı ve Türkleri her fırsatta küçük düşürmekten geri durmadı. Küçük düşürmek, sivri bir bıçaktır ki, milletlerin içine kadar işler.”
“Dün dünde kaldı, dünya değişti, 100 yılın medeniyet projesinde yer almalıyız” sevdasıyla kendimizi aldatıp, gövdemizle daldık. Gafletin, hatta ihanetin kör ettiği gözlerimizin görmediği gerçeği bazen AB’ciler yüzümüze söylüyorlar. AB Komisyonu’nun Genişlemeden Sorumlu Temsilcisi Günter Verheugen açıkladı: 1997’de, Türkler şimdiki genişleme sürecinden dışlandığında, kendilerine ayrımcılık yapıldığını düşündüler. Bir tek Türkler dışlanmıştı… en iyisi… birlikte, her iki tarafı da zorlamayacak, tam üyelik dışında bir çözüm bulalım. Çünkü ben bu tam üyeliğe, inanmıyorum… Bunu Türkler de biliyor tabii. Buna rağmen Türkler, ‘İhtiyacımız var, bize bu perspektifi sunmalısınız.’”
AB Komisyonu’nun 1999 Genişleme raporunda: “AB artık aday ülkeleri tek tek ve o ülkenin özelliklerine göre değerlendirecektir. Aday ülke AB’nin istediği bütün hususları yerine getirmiş bile olsa, üyeliğe alınması, AB içinde sorun yaratıyorsa alınmayacaktır.” hükmüne yer verdi.
Adalet Bakanı Cemil Çiçek, AB uyum paketleri için şöyle diyor; “Bütün bunları AB’ye yaranmak için değil, ihtiyacımız olduğu için yaptık. Demokrasiye bizim ihtiyacımız var. Müzakere tarihinin şu veya bu olacağı umurumda değil…”
Dışişleri Bakanı Abdullah Gül 2003’de , 7. Uyum Paketi için; ”Bırakınız AB’yi bir tarafa, paketi görünce önce bizim inanmamız ve tatmin olmamız lazım. Bunları gerçekleştirdikten sonra adamların kapısını çalmalıyız.” demiştir.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Avrupa Birliği sürecini sonlandıran tarafın Türkiye olmayacağını söyleyerek, “Aslına bakarsanız, bizim Avrupa Birliği üyeliğine ihtiyacımız da kalmamıştır.” dedi. (1 Ekim 2017) Cemil Çiçek’in dediği gibi madem, müesses nizama karşı “demokratikleşme” tamamlanmış, AB’ye ihtiyaç kalmamış!
AB cephesinde en yeni gelişmeler şöyle: Bulgaristan Başbakanı Boyko Borisov, “Türkiye’nin AB’ye üye olacağı konusunda ikiyüzlülüğü bırakalım. En iyisi oturalım ve Türkiye ile AB arasında özel bir anlaşma yapalım” dedikten sonra; “Brüksel ile Ankara arasındaki mülteci krizi odaklı 18 Mart mutabakatı [Ahmet Davutoğlu’nun Kayseri pazarlığı]’na büyük önem veriyoruz.” diyor. Almanya Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel de, Ankara ile “daha sıkı yeni bir Gümrük Birliği’ne gidilebileceğine” işaret ederek, “Ama Türkiye’deki durum yeniden değişmediği sürece bu söz konusu olamaz. Türkiye-AB ilişkilerinde alternatif yollar aranması gerektiğini belirterek, Brexit’in (İngiltere’nin AB’den ayrılması) Türkiye ve Ukrayna ile ilişkilerde yeni bir model oluşturabileceğini” söylüyor. (27.12.2017) Avusturya’nın taze Başbakanı Sebastian Kurz da, Bild gazetesine verdiği röportajda, “Türkiye’nin Avrupa Birliği’nde (AB) yeri yok” demiştir.
Bu önemli açıklamaları özetleyelim: Türkiye’nin AB üyesi olmayacağı kesindir; o halde “Türkiye ile AB arasında özel bir anlaşma yapalım.” [Merkel’in, “imtiyazlı ortaklık” teklifi.] Kısaca; egemenliğimizden vazgeçeceğiz, karar organlarında bulunmayacağız; AB’ye, topsuz tüfeksiz teslim olup güdüleceğiz.
AB uyum yasalarıyla; Anayasaya rağmen, yerel ve ana dillerde yayın, eğitim, öğretim ve iletişim başlatılmış; partilerin ve belediyelerin etnik dillerde yazışma ve propaganda yapması sağlanmıştır. Türk Milleti etnik bir topluluk mesabesine indirilerek, ayrıştırılan diğer etnisitelerle sözde eşitlenerek vatanın ve devletinin bölüşülmesi gündeme taşınmıştır. Hedef seçilen millî ve üniter Türk devlet yapısının hırpalanmasıyla, kamu düzeni ve kanun hakimiyeti zayıflamış; bozulan güvenlik ve huzur, toplumdaki bunalım ortamını tetiklemiştir.
SONUÇ: Türk Milletinin ve devletinin, daha büyük bir felâkete sürüklenmesini önlemek için neler yapılabilir? Bu bakımdan [misak.millidusunce.com] adresini tıklamak gerekmektedir. Burada AB meselesi kapsamlı bir şekilde, belge ve bilgilere dayalı olarak ele alınmış, çıkış yolları gösterilmiştir.
———
Edebiyatımızda yeni bir ses: “Melal Burcu” ile şairliğini ortaya koyan, “Kavga Günleri” ile bir döneme ışık tutan” Yağmur TUNALI’nın, “Bittiği Yerde Başlar” ve “Gittiler”den sonra “Devler Geçti Bu Yollardan” kitabı Panama Yayıncılıktan çıktı. Çok seçkin 6 fikir, kültür ve sanat insanıyla yapılmış röportajlar ve onlar hakkında verilen bilgilerin yer aldığı önemli bir eser.