1921’DEN, 2014’Ü SORGULAMA

  6 ARALIK 2014  93 yıl önceye gidip birlikte düşünelim: “13 Ocak 1921 günü, TBMM kürsüsüne çıkan Muhittin Baha* Bey, şu konuşmayı yapar: ‘Efendiler, buraya gelen her fert, her üye, küçük yavrusunu gözyaşları ile bıraktığı, eşi ile helalleştiği, babasının elini öperek evinden ayrıldığı zaman yemin etmişti. Ya bu devleti tam istiklâl ile yaşatacak, bu milleti […]


Paylaşın:

 

6 ARALIK 2014 

93 yıl önceye gidip birlikte düşünelim:

“13 Ocak 1921 günü, TBMM kürsüsüne çıkan Muhittin Baha* Bey, şu konuşmayı yapar:

‘Efendiler, buraya gelen her fert, her üye, küçük yavrusunu gözyaşları ile bıraktığı, eşi ile helalleştiği, babasının elini öperek evinden ayrıldığı zaman yemin etmişti. Ya bu devleti tam istiklâl ile yaşatacak, bu milleti esaretten kurtaracak ve babasına bıraktığı küçük yavrusuna yarın şeref ve şan vererek dönecek, ya da bu meclisin bütün bireyleriyle beraber düşman önünde ölecek.

Efendiler, tam bir inançla söylüyorum, bu millet için ölmek yoktur. En güçsüz zannedildiği ve en yardımsız kaldığı anlarda, düşmanlarının en güçlü göründüğü zamanlarda bile, akla ve hayale gelmeyen olağanüstü başarılar göstererek, insanda hayranlık uyandıran bu millet batmaz.

Efendiler, silah yok, top yok dediler; Osmanlı ordusu çürümüştür dediler; genel savaştan yoksul ve perişan çıktı dediler; yaşlıları umutsuz, gençleri korkak, çocukları tutsaklığa lâyıktır dediler. Yaşlıların gözlerindeki parlayan inanç ışığına bakınız. Meclisinizin içinde o muhteşem insanlar vardır; dışında da vardır. Gençlerin özverisine bakın. Bütün dünyayı karşılarında gördükleri halde, dünyanın bütün fabrikalarının yıkıcı silahlarını düşmanlarının elinde gördükleri halde, ellerindeki kırık tüfekleriyle onların üzerine hücum ettiler ve onları yendiler.

Efendiler, yenilmiş olan bütün milletler, güçlü ya da güçsüz bütün milletler hayret içinde. Güçsüz olmayan, güçsüzlük hissetmeyen bir millet var. O milleti siz temsil ediyorsunuz, onunla övününüz.

Efendiler, bir ölüyorsak, on doğuyoruz; bir kişi eksildikçe ruhumuzda on kişilik güç buluyoruz. Zarar yok efendiler; çok yandık, çok harap olduk. Avrupa denen ‘uygarlık’ kitlesi, bu alçaklar ve benciller kitlesi üç yüzyıldan beri ellerinden geleni yaptı. Onların bizde yarattığı yangınlar, ruhlarımızdaki külleri dağıtmak için şimdi birer rüzgâr oldu. Yananlar yanarken, ölenler ölürken; doğanlar şimdi daha güçlü, daha dirençli ve kararlı oluyorlar. Ben geleceğe bu ümitle bakıyorum…”

Muhittin Baha Bey’in konuşmasından hemen sonra Mustafa Kemal kürsüye gelir. Yüzünde anlamlı bir gerginlik vardır, sararmıştır; sesi her zamankinden daha kısıktır. Duyduğu coşku konuşmasına yansır ve şu duygulu sözleri söyler:

“…Cennetten vatanımıza bakan merhum Kemal, (Namık Kemal)

Vatanın bağrına düşman dayadı hançerini,

Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini.

Demişti. İşte ben, bu kürsüden, bu yüksek meclisin başkanı olarak, yüksek kurulunuzu oluşturan bütün üyelerin her biri adına diyorum ki:

Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,

Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini. 

Ey millet duygusu!

Sen ey fani insanı ölümsüzlüğe bağlayan büyük olay!

Ey insan toplumunun en yüksek ideali!

Ey temizleyici düşünce!

Ey ölüm korkusu içinde kararmış ruhları aydınlatan meşale!

Ey Yaratıcı kudret! Bütün bunlar senin eserindir.

Yüzyılların yükü altında yorulmuş çorak Anadolu toprağından fışkıran kahramanlar senin çocuklarındır.

Sen küçük hesapların düzenlemesi değilsin. Özgürlüğün tek kaynağı sensin.

Kendisini bir milletin parçası hissetmeyen insan, tutsak ve yoksuldur, ona değer verilmez. Kalbi, milliyet ateşiyle yanan insan, iç ve dış dünyadan gelen zulüm, hakaret, tutsaklık ve kölelik ihtiraslarına aynı anda karşı koyar. Bir insanı koşulsuz diğer insanlara bağlayan sensin.” (Vural Savaş, Ulusalcı mı Milliyetçi mi olmalıyız? s. 25,26,27)  

Muhittin Baha Bey’in I. İnönü Savaşı sırasındaki, bu müthiş konuşması ve Mustafa Kemal’in, yaratılışın kanunlarına göre oluşan “millet” gerçeğini hareket noktası yapan, hayranlık uyandırıcı sözleri, millî mücadele ruhunu ne güzel yansıtıyor.

Yokluklar içindeki Büyük Türk Milleti, bu yüksek iman, azim ve irade ile “haçlıları” yenip zaferi kazandı; T.C.Devletini kurdu ve egemenliğini 7 düvele kabul ettirdi.

2014’e, bugünlere geldiğimizde ise; şartlar değişmiş, ama haçlı emeli değişmemiş; yine hedefte Türk Milleti var. Yine, haçlı sömürgeciler ve güdümündeki; vatanına, milletine, tarihine ve medeniyetine ihanet eden ırkçı-bölücü, kardeş kanı döken, elebaşlarının çoğu Ermenici olan teröristler, yıkım peşinde. Kazım Karabekir paşanın yazdığı gibi, gizli emelleri“Büyük Ermenistan” devletini kurmaktır.

Şükürler olsun ki, her kökenden kardeşlerimiz, kaynaşmanın gücüyle asırlardır; milletimizi millet, devletimizi devlet, vatanımızı vatan, dinimizi din, medeniyetimizi medeniyet bilmiştir.

Bugün de, Türk Milletinin ayrılmaz bir parçası olarak, Ermenici, Marksist-Stalinist PKK/KCK bölücülerine itibar etmemektedir.

Yapılan pek çok araştırmada görüldüğü, milyonlarca kardeşimizi temsil eden, kahraman 50 bin Köy Korucusu örneğinde olduğu gibi, ihanete prim vermemektedir.

Ama bu yetmiyor. Yöneten siyasetin; hainlerle pazarlık yapılamayacağını görüp; Türk Milleti, TBMM ve ordusu ile el ele vererek, yurtta kanun hâkimiyetini, kamu düzenini ve can-mal güvenliğini sağlaması şarttır. Gerçek çözüm budur.

 



* Muhittin Baha Pars, (d. 1884, Bursa) – (ö. 29 Ağustos 1954), TBMM I., VI., VII. ve VIII. Dönem Bursa, V. Dönem Ordu Milletvekilliği, I. Dönem Divân-ı Riyâset Kâtipliği, Maârif Encümeni Reisliği yapmıştır.

Yazar

Sadi Somuncuoğlu

Yorum Yap

Kayıt olmadan yorum yapabilirsiniz.




Benzer Yazılar