AİHM Egemeliğimizi ve Hukukumuzu Hiçe Sayıyor

11.12.2010   Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) 15.6. 2010’da, Büyükada Rum Yetimhanesi tapusunun Patrikhaneye devredilmesine karar verdi. 27.11.2007’de yapılan duruşmada, dava konusu yerin 1902’de Rum Yetimhanesi Vakfı’na tahsis edilmiş olduğunu vurgulayan Türk hükümetinin avukatı, “Patrikhanenin, söz konusu taşınmazın hiçbir zaman kullanıcısı ve maliki olmadığını, vakıflara ya da hayır kurumlarına tahsis edilen taşınmazların tahsis amaçları dışında özel […]


Paylaşın:

11.12.2010 
 
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) 15.6. 2010’da, Büyükada Rum Yetimhanesi tapusunun Patrikhaneye devredilmesine karar verdi. 27.11.2007’de yapılan duruşmada, dava konusu yerin 1902’de Rum Yetimhanesi Vakfı’na tahsis edilmiş olduğunu vurgulayan Türk hükümetinin avukatı, “Patrikhanenin, söz konusu taşınmazın hiçbir zaman kullanıcısı ve maliki olmadığını, vakıflara ya da hayır kurumlarına tahsis edilen taşınmazların tahsis amaçları dışında özel mülk gibi kullanılamayacakları kuralı dikkate alındığında başvurunun temelsiz olduğunu ve reddedilmesi gerektiğini” ortaya koymuştur.

Buna rağmen AİHM, “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS)’nin mülkiyetin korunmasıyla ilgili maddesi”nin ihlal edildiği gerekçesiyle bu kararı verebildi. Türkiye’yi de Patrikhane’ye 26 bin euro ödemeye mahkum etti.

Büyükada Tapu Sicil Müdürlüğü de siyasi baskısı ve ‘mahkeme kararı’ gerekçesiyle, Yetimhaneyi Rum Patrikhanesi üzerine tescil etti..

AİHM bu kararıyla yetkilerini aştı, hukuken yok olan bir hakkı siyaseten var etti. Buna göre;

* Bu karar AİHS’ye aykırıdır. Sözleşmenin 11 Nolu Protokol’ünün 1’inci maddesi; “Mülkiyetin korunması: Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır” diyor. Demek ki, Rum Patrikhanesi’nin tüzel kişiliği olmadığına göre dava açamaz. AİHM “Tüzel kişilik verdim” de diyemez. Bir azınlık cemaatine/topluluğuna taşınmaz veremez. Hukuk dışı bu uygulama, dünyada bir ilktir.

*  Bu kararla, Tapu Kanunumuzun, taşınmaz tescilinin gerçek ve tüzel kişiler üzerine olacağına dair 1 ve 2’nci maddeleri çiğnenmiş, hukukumuz alt üst edilmiştir. Yetimhanenin, hiçbir zaman maliki olmayan Patrikhane’ye verilmesinin bir amacı olması gerekir.

* Dünyada ilk defa tüzel kişiliği olmayan bir topluluğa dava açma hakkı tanınmıştır. Ve taşınmazın bu topluluk üzerine tapuda tesciline karar verilmiştir.

* Lozan Antlaşması’na ve Türk  hukukuna göre, sadece Rum Hıristiyan cemaatin dini hizmetlerini yapmakla mükellef olan bu  kiliseye; (dava konusu da olmadığı halde) patriklik, tüzel kişilik ve ekümeniklik kimliği  bahşedilmiştir. (Kararda;  “Affaire Rum Patrikliği (Patriarchat Ecumenique) Turkey, Application No. 14340/05” ifadesi kullanılmak suretiyle.)

Aslında AİHM benzer konuda ilk kararını, 2007’de Fener Rum Erkek Lisesi Vakfı’nın açtığı davada, aynı gerekçeyle vermiştir. İkinci kararını, Bozcaada Kimisis Teodoku Rum Ortodoks Kilisesi Vakfının açtığı davada görüyoruz.

Sıranın, Heybeliada, Burgazada, Kınalıada ile Gökçeada’daki çok değerli mülklere geleceği bildirilmektedir.

Halen benzer pek çok dava Türkiye’nin değişik yerlerinde, yerel mahkemelerde, devam etmektedir.

* * *

Başbakan Erdoğan Mayıs 2010’da Papandreu’yla yaptığı basın toplantısında, Rum Patrikhanesi’nin AİHM’deki davasına dair kararın gelmesinin ardından Yetimhane’yi teslim etmeye hazır olduklarını, Fener Rum Patriği Bartholomeos’a aktardığını söylemiştir.

Devlet Bakanı Egemen Bağış, “Yetimhaneyi, Sayın Başbakanımızla, Başbakan Yardımcımız Sayın Arınç ile beraber gezdik. O binanın uluslararası bir çevre enstitüsü olarak yeniden ele alınması konusunda görüşmelerimiz devam ediyor.” demiştir.

Şu hale bakınız; Türkiye’nin avukatı Yetimhane Rum Patrikhanesi’ne verilemez derken Başbakan, Bartholomeos’la görüştüğünü, karar gelince teslime hazır olduğumuzu söylüyor. Bağış da mahallinde incelemelerde bulunduklarından, taşınmazın “Uluslararası Çevre Enstitüsü” olmasından bahsediyor.

Kısacası; büyük bir kaynak isteyen Yetimhanenin restorasyonunu yapıp Patrikhaneye teslim vereceğiz.  Aynen Akdamar, Sümela ve diğer örneklerde olduğu gibi.

Eğer Patrikhane tüzel kişilik ve ekümeniklik kazanırsa, ki gidiş bu yöne doğrudur, İstanbul’da Rum Ortodoksluğunun Vatikanvari bir yönetim merkezi doğacak demektir. 2008’de TBMM’den Lozan’daki azınlık vakıflarının önünü açan bir yasa çakmıştı. Buna göre, İstanbul sur içi ve dışından başlayarak bütün ülkede, geçmişte gayrimüslimlere ait ne kadar kilise, kilise yeri ve taşınmaz varsa hepsini iade etmek zorunda kalacağız. Türkiye adeta işgale uğramış gibi olacak.

Buna bir nevi Haçlı seferi denmez mi? Haçlı mahkemesi gibi hareket eden AİHM, hukuku boşuna mı çiğniyor? Ne dersiniz?

Horul horul uyuyanlar, sözümüz sizedir…
 
 

Yazar

Sadi Somuncuoğlu

Yorum Yap

Kayıt olmadan yorum yapabilirsiniz.




Benzer Yazılar