Almatı’da Aralık Soğuğunda Bir Meydan…

Komünist rejimlerden ya da diktatörlüklerden kurtularak bağımsızlığını kazanan ülkelerde meydanların anlamı büyük ve ağırdır. Böyle bir ülkenin başşehrine gittiğiniz vakit soracaksınız: Sizin meydan hangisi?


        (2015 yılı…Almatı’da geçen bir hafta. Ülkeye ayak bastığımız gün pazardı ve seçimler vardı. Ertesi sabah Nursultan Nazabayev’in yüzde 97 ile yine kazandığını öğrendik. Farâbî Üniversitesi’ndeki öğretim üyesi hanımlarla sohbet ederken “Öteki adaylar kimdi?” diye sordum. Mânâlıca güldüler. “Öteki adayların isimlerini, cisimlerini bilmiyoruz!” Sağlıklı bir demokraside duyulmaması gereken, kurulmaması gereken bir cümle. Ama atayurduma gelmiş olmakla o kadar coşkuluydum ki, üzerinde durmadım. Hem yetmiş küsur yıllık Sovyet boyunduruğundan kurtulup kendine gelmek kolay mıydı?

Jeltoksan olaylarını da o zaman öğrenmiştim).

Komünist rejimlerden ya da diktatörlüklerden kurtularak bağımsızlığını kazanan ülkelerde meydanların anlamı büyük ve ağırdır. Böyle bir ülkenin başşehrine gittiğiniz vakit soracaksınız: Sizin meydan hangisi?

Almatı’nınki Respublika Alangy. Cumhuriyet Alanı. Hem de bu meydan, bütün öteki meydanlara öncü olmuş bir meydandır.

Önceki adı Brejnev Meydanı.

Komünist rejimlerden ya da diktatörlüklerden kurtularak bağımsızlığını kazanan ülkelerde, “meydanı” bulduğunuzda “önceki adını” da soracaksınız. Bu ülkelerde meydanların ismi değişmiştir, isim değişikliği yazılı olmayan kanundur.

Kazakistan tarihinde “Jeltoksan olayları” var.  SSCB’deki millî direniş hareketlerinin bayrağını açan, fitilini ateşleyen, iki gün süren gösteriler.

Jeltoksan Kazak Türkçesi’nde “aralık ayı” demek.

Yıl 1986. SSCB’de Gorbaçov dönemi. Şeffaflık ve yeniden yapılanma. Kazakistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti Komünist Partisi’nin Birinci Sekreteri Dinmuhammed Konayev 22 yıldır bu görevdeydi. Kazak’tı. Hem memleketin yerlisi olması, hem uzun görev süresi onun halk tarafından benimsenmesine, “aksakal” olarak saygı görmesine yol açmıştı. 16 Aralık 1986 günü Moskova birden, ani bir kararla Konayev’i görevden aldı; yerine, Kazakistan’la hiç alâkası olmayan, ülkeyi tanımayan bir Rus’u, Gennadiy Kolbin’i tayin etti. Bu atama halkta büyük bir hayal kırıklığı ve öfke doğurdu. Kazak gençleri bu uygulamaya isyan etti. Ayağa kalktılar! Kazakistan’ın başına Kazakistanlı biri gelmeliydi! Kazak olmasa bile en azından Kazakistan vatandaşı olmalıydı!

Görünürdeki sebep bu tayin idi belki ama isyanın gerisinde Sovyetlerin Ruslaştırma politikalarına “yeter” demek isteyen bir ruh olduğu besbelli. Kolbin’in tayini sadece bardağı taşıran damla olmuştu.

17 Aralık sabahı üniversite öğrencileri, kendilerine katılan işçi gençlerle beraber Brejnev Meydanı’nda toplanmaya başladı. “Kolbin Rusya’ya dön!” pankartları açıldı. Önce sâkin bir atmosfer varken güvenlik güçlerinin sert müdahalesi ile ortalık savaş alanına döndü. Mahallî güvenlik güçleri gençlerin direnişini kıramayınca ertesi gün Almatı’ya uçaklar dolusu Rus askeri gönderildi. Gençlerin üzerine tanklardan ateş açıldı, soğuk sular sıkıldı, kimileri tank paletleri altında kaldı, kimileri dövüldü. Aralık soğuğunda yaralı gençler kamyon kasalarına doldurularak şehrin dışına götürülüp atıldı.

Şimdi müzik öğretmeni olan Şolpan Kısımbetova o gün meydanda olan genç kızlardan biriydi. “Hava çok soğuktu.” diyor. “‘Kazakistan Kazaklarındır!’ diye bağırdı bir kız. Bunu duyan Rus askerleri ellerindeki sopalarla kıza hunharca vurmaya başladılar. Kız gözlerimin önünde kanlar içinde yere düştü. Bu sefer saçlarından sürükleyip karnını tekmelemeye başladılar. İlerde çocuk doğuramasın diye. Ona yapılan işkence karşısında dehşet içinde ve çaresiz kalmışken Rus askerleri köpekleriyle üzerimize koşmaya başladılar. Göstericiler de koşuyordu, ana-baba günü oldu. Yere düştüm. Kalkamadım. Köpekler üzerime geliyordu. Tam ısıracaklardı ki iki Kazak genç beni koltuklayıp kaldırdılar, oradan uzaklaştırdılar. Onlar olmasa şimdi hayatta olmazdım. Bir arkadaşımın başına gelen de tüyler ürpertici. İçine şişe soktular ve üstüne çıkıp tepindiler, karnını tekmelediler, şişe içerde kırılsın, kız sakatlansın diye. Arkadaşım ölmedi, hayatta, ama çocuğu olmadı. Jeltoksan olaylarında en fazla Kazak kızları zarar görmüştür. Bir çoğunun çocuğu olmadı. Zaten gaye de buydu: Nesilleri kurusun, çoğalmasınlar. ”

Resmî makamlar ölü sayısı 22 dediler. Ama halk olayların boyutlarını göz önünde tutarak sayının çok daha fazla olduğuna inanmaktadır. Tutuklananlar, kayıplar yüzlerce. İşten çıkarılmalar, okuldan atılmalar, fişlemeler yüzlerce. Aileler kayıp evlâtlarını aramak için üniversite veya yurtlara başvuramamış. Çünkü evlâtlarının o gün gösterilere katıldığı ortaya çıkıyor, başlarına daha büyük sıkıntılar geliyormuş.

Tutuklananlardan biri Kayrat Riskulbekoğlu idi. Yirmibir yaşında üniversite öğrencisi. Direnişin liderlerinden. Hapiste öldü. Ölmeden önce bir şiir yazmıştı Kayrat.

Kunadan taza basım bar,      Günahtan temiz başım var,

Jıyırma birde jasım bar,         Yirmibir yaşım var,

Kaskaldaktay kanım bar,      Kuş kadar kanım var, 

Boztorgayday* janım bar,    Kuş kadar canım var 

Alam desen alındar.               Alacaklarsa alsınlar

 

Kayrat degen atım bar,           Kayrat diye adım var,

Kazak degen zatım bar,          Kazak diye zatım var,

Erkek toktı kurbandık,           Erkek toklu kurbanlıktır,

Atam desen atındar,               Asarlarsa assınlar.

 

 Hapiste öldü. Nasıl öldüğü hâlâ belli değildir.

“Toklu”nun ne olduğunu bilir misiniz? “Bir yaşını doldurmuş, kurban edilme şartlarını taşıyan koç” demektir.

Komünist Parti’nin iddiası bu gençlerin içkici, esrarkeş, uyuşturucu müptelâsı serseriler olduğu şeklindeydi. İnananlar da olmuştur buna. Yetmiş yıldır süren “sovyet insanı yaratma” propagandasının etkisinden kurtulmak kolay değildir. Ama inanmayanlar çoğunluktaydı ve 17-18 Jeltoksan, Kazakistan’ın bağımsızlığına giden yolun belki ilk kilometre taşı oldu. Kazakistan bağımsızlık ilânını bu yüzden 1991 yılında 16 Aralık günü yaparak o kanlı ve soğuk jeltoksanı tarihe mimlemiştir.

Hatta bütün SSCB’nin çözülmesine giden yolun başıydı o gün. Bu olayların Gorboçov’un glasnost ve perestroyka politikaları ile uyuşan tarafı ise, daha önce o koca Sovyet coğrafyasında olan bitenler, “demirperde” adının hakkını vererek dışarıya hiç sızdırılmazken –kimbilir belki daha önce de buna benzer kalkışmalar olmuştu-, Jeltoksan olaylarının Sovyet haber ajansları tarafından dünyaya duyurulmasıdır. Tabiî ki kendi bakış açılarından!

Ya şimdi neler oluyor? O güzelim Almatı’da Jeltoksan olaylarına çok benzer bir durum var. Yine soğuk, yine tanklar ve kan… Kazakistan cumhurbaşkanı meydana dökülenlere “teröristler, katiller, suçlular” diyor. Güvenlik güçlerine uyarmadan öldür emri verdi! Rus ordu birliklerini davet etti, neden? 1986 Jeltoksan olayları onlardan kurtulma mücadelesi değil miydi? Şimdi tekrar?… Protesto gösterileri yapan kendi halkına karşı başka bir devletin askerini çağırmak nasıl bir politikadır? Bu defa bardağı taşıran damla yükselen gaz fiyatları mı? Yoksa protestoların gerisinde o yüzde 97 ile kazanılan seçimlere kadar giden, biriken, müzminleşen, nasırlaşan sorunlar, öfkeler, hoşnutsuzluklar, yolsuzluklar, adaletsizlikler mi var? Düvel-i muazzamanın, bu yeraltı-yerüstü kaynakları çok zengin topraklardaki ayak oyunları mı? Bugün için en kesin bildiğimiz,  Rus askerlerinin Kazakistan topraklarına girdiğidir. Ve yine bildiğimiz Rus askerlerinin girdiği yerden kolay çıkmadığıdır.

Türk Devletleri Teşkilâtı’nın kurulmasının sevinci kursağımızda kalırken… Çok üzgünüm.

* Kaskaldak ve boztorgay iki küçük kuş cinsi

Yazar

Ayşe Göktürk Tunceroğlu

Yorum Yap

Kayıt olmadan yorum yapabilirsiniz.




Benzer Yazılar