Aman halk paniğe kapılmasın

Siz “halka her şey söylenmez” düşüncesiyle davranırsanız, halk da, “bana kim bilir neleri söylemiyorlar” diye düşünür. Haklı da olur. Halk ne bebektir, ne çocuk. Sizin gerçekleri söylemediğinizi, sakladığınızı derhal anlar. Sonra gerçekleri öğrenmek için başka kaynaklar arar ve mutlaka bulur.


Paylaşın:

1980’lerde bir gün… Suudî Arabistan’ın Dhahran kasabasında, Petrol ve Maden Üniversitesinde hocayım. Kuş uçuşu 9 km ötedeki Khobar kasabası yönünden şiddetli bir patlama duyduk. O yöne baktık. Bir toz ve duman yükseliyordu. Bütün akademisyen arkadaşlarım, aralarında sözleşmiş gibi BBC ve diğer yabancı radyolara, televizyonlara yöneldi.

9 km ötedeki patlama hakkında bilgi almak için binlerce kilometre ötedeki haber kaynaklarına başvuruyorduk. Çünkü hepimiz biliyorduk ki yaşadığımız ülkenin haber kaynakları, “halk paniğe kapılmasın” diye bu patlamadan ya bahsetmeyecekti ya da haber gerekli filtrelerden geçtikten sonra verilecekti.

Nitekim bir süre sonra, haber saatinde yerel televizyonu açtık. Patlamadan falan eser yoktu. Haberlerde her zamanki gibi protokol sırası vardı. Önce Kral Hazretleri’nin gönderdiği telgraflar ve Kral Hazretleri’ne gelen telgraflar. Sonra bakan vekillerinin gönderdikleri, onların açıklamaları ve onlara gelenler… (Suudî Arabistan’da bakan yoktur, bakan vekilleri vardır. Çünkü bütün bakanlıkların bakanı Kral Hazretleri’dir.)

Çocuk halk- ebeveyn yönetim

Avrupa’da, Amerika’da katliamlar, patlamalar, felaketler olur. Son zamanlarda ABD’de okulların, alışveriş merkezlerinin taranması, birçok insanın ölümü art arda yaşandı. Siz hiç oralarda internetin yavaşlatıldığını, sosyal medyanın kapatıldığını işittiniz mi?

Anlaşılıyor ki Türk halkı ve Suudî Arap halkı kolayca paniğe kapılıveriyor. Paniğe kapılınca da ne yapacakları belli olmaz, maazallah! Onun için iktidarlar, paniğe kaptıracak haberlerden halkı tecrit etmeyi uygun buluyor. Tıpkı bebeklerin, çocukların seyretmemesi, duymaması gereken şeylerden uzak tutulması gibi. Bebeklerin ve çocukların neleri duyup neleri duymamaları gerektiğinin kararını anne-babaları verir. Eh Türk ve Suudî halkının yöneticileri de anne-baba rolünü yükleniyor. Halk da bebek veya çocuk oluyor bu hesaba göre. ABD, Avrupa halkları öyle değil. Onlar yetişkin.

Çocuklar kolay aldanır

Ebeveyn- çocuk politikasının vahim sonuçları var. Siz “halka her şey söylenmez” düşüncesiyle davranırsanız, halk da, “bana kim bilir neleri söylemiyorlar” diye düşünür. Haklı da olur. Halk ne bebektir, ne çocuk. Sizin gerçekleri söylemediğinizi, sakladığınızı derhal anlar. Sonra gerçekleri öğrenmek için başka kaynaklar arar ve mutlaka bulur. Sonra onlara güvenmeye başlar.. İşte dedikodu, siyah ve gri propaganda, komplo teorileri ve paniğin âlâsı, bu ortamda serpilip gelişir.

İnsanlar, “resmî kaynaklar doğru söylemez” veya “resmî kaynaklar doğrunun hepsini söylemez” kanaatini edinmeye görsün. Artık sizin doğrularınıza da inanmazlar.

İki resmî haber politikası düşünün:

Birincisi, “aman halk paniğe kapılmasın” diye olan biteni anlatmıyor. Bu en masumu. Daha beterleri var. “Bunları duyarlarsa iktidarımızın aleyhine olur” düşüncesiyle de gerçekler saklanıyor. Yalan olmasını, doğru olmamasını diledikleri haber ve yorumları da sansürlüyor; böyle fikirleri yazıp çizenlere, anlatanlara hapis cezaları öngören kanunlar çıkarıyor. Basının yetkililere ulaşması kolay değil. Neleri sorabilecekleri, neleri sormayacakları baştan belli. Hatta öyle “basın” var ki, neleri soracakları sözde “basın toplantısından” önce ellerine veriliyor; onlar da paşa paşa o soruları soruyor.

O sırada demokrasilerde

İkincisi, ne olmuşsa, halka anlatıyor. Hatta kendisi anlatmıyor, halkın tarafsızlığına ve bağımsızlığına indandığı basın ve yayın kuruluşlarının anlatmasına izin veriyor. Bu kuruluşlar resmî kişilere, onların sözcülerine kolayca ulaşıyor, onları sorguya çekebiliyor. Onlar da doğruları anlatıyor. Olur da anlattıkları doğru çıkmazsa, buna skandal gözüyle bakılıyor ve istifalar veriliyor. Resmî ağızların tek sığınacakları şart var: “Şu anda sorduğunuza cevap vermem, suçluların yakalanmasını güçleşdirir.” O zaman basın da susar, başka hiçbir gerekçe ile soruları geçiştiremiyorsunuz.

Şimdi lütfen düşününüz: Bu iki toplumdan hangisi dedikodulara inanmaya daha yatkındır? Hangisini yalan haberlerle yönlendirmek daha kolaydır? Hangisi komplo teorileriyle paniğe kapılabilir? Bu iki toplumdan hangisi, yöneticiler doğruları söylediğinde bile, “Vardır yine bir numara.” diye düşünür ve ona göre davranır?

Sadece patlama haberleri için geçerli değil bu söylediklerim. Sormaya devam edeyim: Hangi toplumda yolsuzluk söylentileri kolayca yayılır ve gerçek kabul edilir? Hangi toplumda, her konuda fısıltı gazetesine inanmak olağandır?

Gerçeği saklarsanız, yalan ortama hâkim olur. Doğru haberi ellerinizle dolaşımdan kaldırırsanız, yalan habere gün doğar.  Yalanı, fısıltı gazetesini, komplo teorilerini hâkim kılmak mı istiyorsunuz? Kolay: İnterneti yavaşlatın; hatta tamamen kapatın. Her şeye yayın yasağı koyun. Hoşlanmadığınız haberleri yayanları hapse atın.

Tekrar edeyim… İnsanların yalan habere inanmayıp doğru haberlere kulak vermesinin tek yolu vardır: Resmî kaynakların hızla doğruları açıklaması. Basına kapılarını açması, gerçek sorulara gerçek cevaplar vermesi.

Yazar

İskender Öksüz

Yorum Yap

Kayıt olmadan yorum yapabilirsiniz.




Benzer Yazılar