Yükleniyor...
Cumhuriyetimizin yüzüncü yılında yüzyıla sığmayacak bir acıya şâhit olduk.
Bu acının tanığı da, sanığı da biziz. Hâkimi ise doğa. Verdiği hüküm de şu: Yıllarca unutamayacağımız, ebediyen sürecek bir sızı.
Tanığıyız; yapılanların, yapılmayanların, eksik bırakılanların.
Sanığıyız; yaptıklarımızın, kulak tıkadıklarımızın, görmezden geldiklerimizin.
Kabul edelim, çok nadir görülen bir felaketle karşı karşıyayız. Ama bu hüküm cümlesi asla sorumsuzluğa perde olmasın.
Çünkü deprem, sarsıntı anından ibaret değildir.
Öncesi, sırası ve sonrasıyla ele alınması gereken bir olgudur.
Bu üç aşamada da sınıfta kaldığımız fakat ne yazık ki hayatta kalamadığımız çok açık bir şekilde görülmektedir.
Nice ilim insanı Türkiye’yi deprem gerçeği ile yüzleştirmek isterken biz, “Allah’tan gelen Allah’a gider.”, “Alnımıza yazılmışsa elden bir şey gelmez.” diyerek sorumsuzca hareket ettik.
Tercihimizi bilimden yana değil, kaderci din anlayışından yana kullandık. Hak verelim, bilimin meşakkatli yolunda yürümek yerine edilgen bir kulvara girmek pratikti.
Bu tercihimiz 6 Şubat 2023’e kadar bir şekilde kabul gördü.
Fakat doğa, bize her nefes alışımızda acı çektirecek, her lokmayı boğazımıza dizecek bir ders verdi.
Bu dersin en ufak algılama kabiliyeti olan vatandaşlarımızca da alındığına inanıyorum, inanmak istiyorum.
Betonarme tabutlar yüzünden binlerce insanımızı toprağa verdik.
Biz, geri kalan milyonlar, toprak üstünde yaşayan ölüleriz.
Üzülerek söylüyorum, eğer aynı kafa ile devam edersek olası İstanbul depreminden sonra da bir hiçiz!
Adında ‘Cumhuriyet’ yer alan güzel ülkemde en ufak bir söz hakkım varsa bana kulak vermenizi istirham ediyorum.
İsraf, dinen de ahlaken de hoş karşılanmaz.
Gördüğümüz, yaşadığımız onca şeyden sonra insan canını öncelemeyen her adım, sarf edilen her kuruş, kullanılan her imkân bana göre israftır.
Din görevlileri ne der bilmem ama günahtır da.
Mâlum, genel seçimler yaklaştı.
Seçimin de ağız dalaşından ibaret siyasetin de bir anlamının kalmadığı noktada hiçbir siyasî parti seçim odaklı para harcamasın, sokaklarda propaganda yapmasın.
Gelecek nesilleri değil gelecek seçimleri düşünen siyasetçilerin laflarını da gerçekleştiremeyecekleri vaatlerini de dinlemeye tahammülümüz yok.
Hazineden aldıkları paraları deprem olan ve de olacak alanların imârına, inşâsına harcasınlar.
Başka bir çağrım, ticaret erbabına:
Reklama ayırdığınız bütçenin tamamını afetzedelere aktarın.
Televizyon ekranlarında ya da sosyal mecralarda herhangi bir ürünün/eşyanın tanıtımını görmek istemiyoruz.
Eğer derdiniz sadece reklamsa zaten muhtaca yardım etmekten daha büyük reklam olmaz.
Son çağrım, bizi yönetenlere:
Olağanüstü zamanlarda olağan dışı kararlar almak gerekebilir.
Bu sebeple bilim insanlarına kulak vererek atılması gereken hiçbir adımdan tereddüt etmeyin.
Hatta biraz zor olacak ama iktidarı bilime devredin!
Üniversitelerin bahar dönemini uzaktan eğitimle tamamlayacağı ilan edildi. Bu kararı yolun henüz başındaki bir eğitimci olarak yanlış bulduğumu ifade etmek isterim.
Alınan kararı mecburiyetten ziyade kolaycılık olarak görüyorum.
Tüm sorunlarımızın kaynağının cehalet olduğu yerde, ilk önce eğitim kurumlarının gözden çıkarılması fecaattir.
Yukarıdaki çağrımı yineliyorum: Bu kararı bilim camiasına kulak vererek gözden geçirin.
Depremlerin ardından Meksika’nın Türkiye’ye gönderdiği arama-kurtarma ekibinde görev yapan Proteo adlı köpek kurtarma çalışmaları esnasında enkaz altında kalarak hayatını kaybetti.
Bana kalırsa insanlıktan çıkmışların, gözü dönmüşlerin kol gezdiği bir devrede ‘hayvan’ ve ‘insan’ kavramları sadece biyolojik etiketten ibarettir.
Bu yüzden, olur da kendinize hâkim olamayıp birine ‘Hayvan!’ hitâbıyla hakaret edecekseniz, Proteo’nun hatrına bir daha düşünün, derim.
Yasımız büyük.
Cumhuriyet’i tekrar özüne döndürmeyi hedefleyerek girdiğimiz yeni yılda devleti yaşatmanın derdine düştük.
Bunun yolunun da insanı yaşatmaktan geçtiğini hepimiz biliyoruz.
Çok şey değil; imar affı rezaletinin bir daha yaşanmaması için yas’al düzenleme yapılmasını, içinde gönül rahatlığıyla başımızı yas’tığa koyabileceğimiz binalar inşâ edilmesini ve ihmâlden kaynaklı ölümlerin yas’aklandığı, ‘olursa bir şikâyetin’ ecelden olduğu memleket istiyoruz.
Nice badireler atlatan milletimizin son kertede canına sahip çıkacağından ve ardından bir ‘Anka Kuşu’ misali küllerinden doğacağından en ufak şüphem yok.
Başımız sağ olsun!
1 Yorum