Yükleniyor...
İslam coğrafyasında bulunan ülkelerin birçoğu keşmekeş içinde çabalamaktadır. Bu keşmekeşi, emperyalist güçlerin, daha açık ifadesiyle BOP’un eseri olarak görenler az değil. Gerçek de böylemi, bunu tam olarak bilmiyoruz. Elimizde sağlam bilgi ve belgeler olmadan, hüküm vermemiz oldukça zor. Ancak dünya ölçeğinde baktığımızda, yaşanan zincirleme kanlı isyanların, neredeyse hepsinin İslam ülkelerinde zuhur ettiğini görüyoruz. Yine bu ülkeler, BOP çerçevesinde dönüştürülecek ülkeler arasında yer almaktadır.
Acaba bu bir tesadüf mü, yoksa ileri sürüldüğü gibi midir? Bu konuda kesin olarak konuşabilmek için biraz daha beklememiz gerekiyor.
Bu analiz Tunus’tan başlayıp Suriye’ye kadar sıçrayan olaylar için geçerli olabilir. Ama mesela; 1960’da iç savaşla Sudan da, 1984’de bölücü PKK terörüyle Türkiye’de, 2003’de ABD-İngiliz işgaliyle Irak’ta meydana gelen kanlı olayları ve yaşanan bölünmeleri izah edebilir mi? Hayır.
Çünkü sayılan bu çatışmaların mahiyetini çok iyi biliyoruz. BOP çerçevesinde başlamış ve sürüp gitmektedir. Eş zamanlı ve tesanüt içinde yürüyen PKK bölücü terörü ve AB uyum yasaları adı altında yapılan düzenlemeler, BOP çerçevesinde ve ABD güdümünde gerçekleşmektedir.
Stratejik müttefikimiz ABD’nin rolünü gösteren uygulamaların başında ise; işgalci ABD’nin, Irak’ı bölüp kuzeyde kukla bir “Kürdistan” kurması, PKK’ya rahatça barınacağı üs vermesi ve himayesi altına alarak, Türkiye’nin uluslararası hukuktan doğan sıcak takip hakkına engel olması gelmektedir.
Bu çerçevede BOP nedir, bu projeye bizimkiler nasıl bakıyor özetle hatırlayalım.
Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Girişimi Büyük Ortadoğu Projesi, ABD’nin Fas, Moritanya, Orta Asya ve Moğolistan, Kafkasya ve Türkiye ile Arap Dünyası ve Somali’yi içine alan “İslam Coğrafyası” dönüşüm stratejisidir. Uzun bir vadede gerçekleştirilmeye göre planlanmıştır.
ABD’nin, yeni-muhafazakârlar (neokonlar) denilen ekibinin 1997’de geliştirdiği ‘Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi’nin (PNAC) bir alt unsurudur. Aslında BOP, 1957’de belirlenen ve Eisenhower Doktrini olarak da bilinen “Ortadoğu’da Barış ve İstikrarı Koruma” planının devamından ibarettir.
Bugün BOP çerçevesinde öne çıkan “Orta Doğu Serbest Ticaret Alanı” ve “Orta Doğu Ortaklık Girişimi destek programları” son yıllarda siyasi söylemlerde sıkça dile getirilmektedir.
Türkiye, Suriye, Lübnan ve Ürdün arasında imzalandığı söylenen Serbest ticaret anlaşmasının, (Gümrük Birliğinde kaldığımız sürece uygulanması mümkün değildir) bütün bölgeye de yayılacağı vurgulanmaktadır. Siz bunlara, son aylarda kesin bir dille reddedilse de (bazı ülkelerin tepkisini gidermek için) İslam paydasında Neo Osmanlıyı ihya etmek söylemini de ilave edebilirsiniz. Zira BOP bunu öngörmektedir. Yine bizimkilerin ifadesine göre öncülüğümüzde İslam Dünyasında, (Nedense Türk Dünyası hariç) bütün Orta Doğu ülkeleri arasında büyük bir dayanışma ve işbirliği organizasyonu meydana gelecekmiş.
Fena bir rüya değil. Büyük düşünmek lazım(!) değil mi? BOP sayesinde, babamızın oğlunun bile bahşetmeyeceği bir dünya, bizim oluyor. Ne güzel.
Peki BOP bu himmeti (!) yapıyor da, karşılığında bizden bir şey istemiyor mu? İstiyor, ehemmiyetsiz küçük (!) bir şey istiyor. O da şu: Orta Doğu ülkeleriyle entegrasyona gidebilmek için içyapınızı buna uygun hale getirmeniz lazım. Türkiye’nin, üniter (merkezi yönetim) ve milli (tek milletin devleti) yapısından, federasyon (çok merkezden yönetilen), çoğulcu (çok ortaklı) yapıya geçilmesi şart. Hani eko-politik diye bir kuruluşun açıkladığı gibi, dış yapıya göre, içyapının yeniden düzenlenmesi.
Daha açık ifadesiyle, birkaç istisnanın dışında, bütün dünyaya, Selçuklu ve Osmanlı’ya uygun olarak kurulmuş olan milli devletimiz Türkiye Cumhuriyeti’ni tasfiye edecek, aynen Irak Federasyonu gibi olacağız.
İyi de, meşruiyetin ve gücün kaynağı olan bir millet, aşiret topluluklarına göre parçalara ayrılıp, her birine siyasi kimlik verilerek bunlar üzerine egemenlikler inşa edilirse, halimiz nice olur. Ortada meşruiyet ve güç-kudret kalır mı? Bu ucube rejim bizi Yugoslavya’ya döndürmez mi?
ABD Başkanı George Bush tarafından ilk defa Ağustos 1990’da açıklanan “Yeni Dünya Düzeni” bu değil mi? Milli devletleri aşiret ve şehir devletlerine kadar parçalamak, sonra da dünyayı yönetmek.