Yükleniyor...
Post- gerçeklik, post- truth denen şey ne? Olayları, olguyu gerçekteki gibi değil, olmasını arzu ettiğimiz gibi anlatmak. Ne hakla? Şu hakla: Eğer kutsal bir hedefe gittiğinize inanmışsanız yalan mubahtır. Harpte hile mubahtır ya… Onun için doğrular önemli değildir. Bizi hedefimize götürecek doğru varsa ne âlâ. Yoksa? Yoksa uydururuz. Varmış gibi anlatırız. Tabii bu yalan üretimi işini kanaat önderleri yapar. Takipçiler bunları alıp tekrar ederler. Büyüklerin tartışılmaz gerçekleri varken hâşâ bir de onlardan şüphe mi edecekler?
Aşağıya aynen alacağım “yorum”, bizim Millî Düşünce Merkezi YouTube sitesinde, genç fikir adamımız Esad Kıraç’ın Türkçülük konulu bir videosuna geldi. Merak edenler videoyu şuradan izleyebilir. Şimdi yoruma buyurun:
“Türkçülük batıl bir inançdır ayrıca hilafeti bölmek için masonlar ve Yahudiler tarafından düzenlenen bir projedir devleti Ali’ye Osmaniye bölmek için çıkışmıştır ayrıca Türkçülük de itterak da teraki de selanik de kurulmuştur dünya tarihinde bir ilkdir bu siz öyle bir parti düşün ki merkezi payitaht da diyil ayrıca ne təsadüfdür ki ahalisi çoğunluğu Yahudiler dir sizce ve bu bir tesadüf mü ayrıca ne tuafdır ki Turancılık firni ilk defa ortaya atan Muhsin Tekinalp yani mohis kohel fıransız Yahudisi dir ayrıca Turancılık ın kitabını yazmış Yusuf akcura da babası tarafından Tatar annesi tarafından Yahudi dir ayrıca Hüseyin Nihal atsız bir Sırp milyetçisi dir sonra dan Türkçü olmuştur yani bir dönem dir alçak şamanist bir kafirdir din düşma dır ayrıca peygamber efendimize hakaret içerikli şiirleri vardır çoğu türk bile olmayan alçak Atalar ında peygamber efendimiz in önüne koymuştur ayrıca öldünde bile kendisini şaman usulü gömdürdü ve İsmail aspurhan da türk diyidir Yahudi asıllı dır Ziya Gökalp de türk diyidir Kürt dür ayrıca Kürtçü dür sonra dan Türkçü olmuştur yani dönmedir”
Post gerçeklik imalatı da asgari bir seviye gerektirir herhâlde. Yukarıdaki paragrafın yazarı (?) açıktır ki henüz hakkıyla okuryazar değil. Belki “Ali topu at.”ı okuyabildiği için önlüğüne kırmızı kurdele iliştirme düzeyinde. Şimdi, bu “yorumcu”nun yazmaya çalıştığı bu yalanları, kendisinin uydurması mümkün değil. Niçin ciddiye aldın diye sorarsanız işte bundandır. Bu kişi, bu kadar yalanı uyduracak seviyede değil, görüyorsunuz. Hangi medreseden feyz aldığı araştırmaya değer.
Onu bırakmadan önce iki noktaya dikkat çekmek isterim. Birincisi “ırkçı-faşist” diye böğürürken çırılçıplak ortaya serdiği gerçek ırkçılık! O Yahudi, Yahudi’nin yanındaki de Yahudi! “Yahudiyse kötüdür!” anlayışı, Hitler’in falan eriştiği bir ırkçılık düzeyiydi. Bizim dinbazlar onu aşmış. Onlar için, “Kötüyse Yahudidir!”. Mesela Millî Mücadele’nin bütün kahramanlarının, sanayicilerimizin, gazetecilerimizin, yazarlarımızın çoğu Yahudidir. “Yahudi Darwin”i de gördüm. Bu açık ırkçılık ve bir nefret suçu; fakat o işlere bakan bir merci yok bizde herhâlde.
İtiraf edeyim, o yukarıdaki yorumdaki seviyeyle yeni karşılaşıyorum. Demek ki okumalarım eksik. Onu araştırırken gözüme başka bir şey çarptı. Yine koyu dinbaz birisi, sosyal medyada, “Sıhhî hadis”ten bahsediyordu. Biri de ona takılmış, “Ne diyorsun? Yani hastane, doktor, hastalık falan hakkında hadis mi?” Sonra o Tweet’i kaybettim. Tekrar bulayım diye Google’a yazdım. Ne göreyim! “Sıhhî hadis” almış yürümüş. Şu anda tırnak içine alıp aradım. “Sıhhî hadis” konusunda 45 yazı bulundu! 40 sevaptır ya, bu 45 olmuş!
Sahih hadis olur. Hadisin sıhhatinden de bahsedilebilir. Ama “sıhhî hadis” diye bir şey yoktur. Peki, ben neden bu zırvalarla uğraşıyorum? O 45 sonuç var ya. Girin bakın, ne kadar militan, ne kadar kaleminden kan damlayan tipler. Fırsat verin, palasından da kan damlar.
Yukarıdaki yorumcunun yazı ve anlatım seviyesinin epey üstünde bir başka örnek verip bitireyim. Bu sefer post- gerçekleri anlatan rahmetli Erbakan. Tabii yine kötü ve hain bir Yahudi’den, Millî Mücadele’nin, milliyetçilerin Lozan Heyeti’ndeki delegesi, Hahambaşı Hayim Nahum Efendi’den bahsediyor. Dinbazların on yıllar ötesine dayanan bir post- gerçeklikleri vardır. Bizim heyet saf, saftorik Lozan’da mücadele verirken şeytani zekalı Nahum bunların hepsini kandırır ve laikliği kabul ettirir. Saftoriklerin başında da rahmetli İsmet İnönü vardır tabii. Heyet, merkezle devamlı haberleştiği için Ankara’dakiler de külliyen ya saftoriktir ve kanarlar yahut Yahudidir ve oyunun içindedirler. Tek aklı başında kişi, hepsini kolayca kandıran Hayim Nahum Efendi’dir. İşte Erbakan Hoca’nın anlattığı, Lozan’da uygulamaya konulan Hayim Nahum doktrini! “Türkleri harp meydanında yenemezsiniz. Onun için içerden yıkacağız. Bunun için: 1. İşsiz bırakacağız 2. Aç bırakacağız 3. Borca esir edeceğiz 4. Dininden uzaklaştıracağız 5. Böleceğiz 6. Böldüklerimizi birbiri ile çarpıştıracağız 7. Büyük İsrail’e vilayet yapacağız.”
Bugünlerde, Hoca’nın bunları söylediği bir videoyu ortalıkta dolaştırıyorlar. Arayan bulur. “Hayim Nahum doktrini” ve “Erbakan” yazın yeterli. Eliniz değmişken aklınıza hangi isim gelirse o ismi ve yanına “Yahudi” yazın. Hepimizin Yahudi olduğunu göreceksiniz. Atatürk, Koç ailesi, Doğan ailesi, Demirel. Galiba İnönü değil, o Süryani imiş.
Peki, bunlar neye dayanıyor? Irkçı istihare ve ilhama herhâlde. Çünkü hiçbir dinbaz, bir dayanak, bir kaynak zikretmiyor.
İşte bu insanlar, yalanlarını kustuktan sonra bize dönüp “ırkçı!” demiyorlar mı?! Allah ıslah etsin.
Hahambaşı Hayim Nahum Efendi’yi bilmeyenlere özetleyeyim: Türkiye’nin parçalanmaması için çırpınan, bu amaçla Avrupa başkentlerinin kapısını tek tek çalan, Avrupa’da verdiği demeçlerle millî mücadeleyi sonuna kadar destekleyen bir vatanseverdir Nahum Efendi. Zaferden sonra Lozan heyetimizde görevlendirildi.
Bütün okuyucularımın bayramını kutlar, insanların birbirine nefret değil sevgi ve güven duyduğu bir Türkiye dilerim. Değerli dostum Yağmur Tunalı’nın güzel deyişiyle: “Bayram gibi bayram olsun” sevgili okuyucularım.