Yükleniyor...
Tarihte çok çeşitli otoriter/dikta rejimleri görülmüştür.
Bugün de var. BM üyesi 200 devletin çoğunluğu böyle.
“Demokrasi perdeli” olanları da az değildir.
Ülkeyi bir diktatör yönetir. Özellikleri ise; önce, “Ben” diyerek vicdanlarını baskı altına alırlar. Sonra saltanatları, aile efradı ve hizmetkârlar gelir.
Öfke ve kin temel muharriktir. Baskıcıdırlar.
Yaptıkları, hep doğru ve hatasızdır!
Allah insanı hür yarattı, adaleti, iyiliği ve birliği emretti, ama takdir! “Ben”e aittir.
Yargı, hak-hukuk, can-mal güvenliği, vatan-millet bütünlüğü gibi ne varsa, buyruklarındadır.
Bazen ağızlarından “bal damlar”, her şey “insan ve millet için!” derler, ama icraat değişmez.
Otoriter toplumlarda, korku ve sinme vardır; ama, sinmeyen, zulme ve haksızlığa hayır diyenler de, hiç eksik olmaz. Ceza alır, hapsedilirler. Bu yüzden cezaevleri hep dolar-taşar.
İnsanlık bu kısır döngüden nasıl ve ne zaman kurtulacak bilinmez.
***
Son 10 yılımıza damgasını vuran “diktatörlük” tartışmaları üzerine yazma ihtiyacını duyduk.
Meseleye somut bir şekilde yaklaşmak için, bazı örnekleri hatırlatmakta yarar vardır. İlk örneği, gün geçtikçe acısı daha da artan, yüreklerimizi dağlayan Soma olayından verelim:
Önce 3213 sayılı Maden Kanunu ne diyor?
Maden ruhsatları, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’na bağlı Maden İşleri Genel Müdürlüğü (MİGEM) tarafından verilir. Arama ruhsatı en fazla 15 gün, maden işletme ruhsatı azami 2 ay içinde verilir.
Başbakanlık genelgesi ne diyor?
“28325 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 16 Haziran 2012/15 sayılı Başbakanlık genelgesi ile kamu kurum ve kuruluşlarının sahip oldukları taşınmazların kullanımı… bu çerçevede yeni maden ruhsatları da Başbakanlık iznine bağlandı.”
Görüldüğü gibi Başbakanlık emri, milli iradenin, yani TBMM’den çıkan yasa emrinin üstüne çıkarılıp, geçersiz hale getirilmiştir.
Böylece devletin hiyerarşik yapısı bozulmuştur. Ayrıca, Başbakanlıkta izin bekleyen maden ruhsatı sayısı 17.000’e ulaşmıştır. 2012’den önceki yıllarda 10 bin dolayında seyreden yıllık ruhsat sayısı, 2012’de 1.407’ye, 2013’te ise 84’ye düşmüştür.
Genelgenin amacı ne olabilir?
***
AOÇ’deki Başbakanlık binası kararı!
Ankara 11. İdare Mahkemesi, 33 bin 500 dekarlık alanda yapımı süren Başbakanlık binası ile ilgili olarak, Nazım İmar Planı ve 1. Derece Doğal ve Tarihi Sit Alanı, Koruma Amaçlı Nazım İmar Planı ile Ulaşım Uygulama Projesi’nin yürütmesini durdurmuştur.
Başbakan ne diyor?
”Yeni Başbakanlık binasının yapımı ile ilgili bir sıkıntı söz konusu değil, inşallah nisan mayıs gibi açılışını yapacağız.”
Bu bilgiye göre, Başbakan yargı kararını tanımamış, kendi kararını üstün görerek inşaatı devam ettirmiştir.
17 ve 25 Aralık yargı kararları neydi?
Yargı kararıyla, 17 ve 25 Aralık 2013 tarihlerinde “yolsuzluk ve rüşvet” operasyonları başlatılmış, Başbakan ve bazı bakan çocukları ile iş adamlarının gözaltına alınarak ifadelerine başvurulması için adli kolluğa emir verilmişti.
Bu operasyon için Başbakan ne yaptı?
Başbakan, ilgili Emniyet Müdürlüğüne emir vererek, adli kolluğun yargı kararı gereğince görevini yapmasını engelledi.
Gerekçe olarak da özetle; “devletin içine sızan bir paralel yapının olduğunu, kendisine darbe yapmak istendiğini” ileri sürdü.
Erdoğan, gerek medyada yer alan büyük boyutlu yolsuzluk ve rüşvet görüntülerine dayalı yargılamayı, gerekse şüphelilerin gözaltına alınmasını, yasal yollardan değil şahsen verdiği emirlerle işlemez hale getirdi.
Arkasından da, yine hukuk yoluna başvurulmadan, bu operasyonda görevli adli soruşturmayı yürüten pek çok polis, savcı ve hâkim bu görevinden alınmıştır.
Sonra, tarihimizde eşi görülmeyen sürgünler başladı. Halen de bütün yurtta devam ediyor. Şu anda yolsuzluk ve rüşvet davasının akıbeti ne olacak, belli değil.
Bu uygulama ile Erdoğan, kendisi ve yakınları hakkında kararı bizzat kendisi vermiş olmadı mı?
Yargı kararları hakkında Anayasamız ne diyor?
Anayasa 138’inci maddesinde “Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez” demektedir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 4001 sayılı Kanunla değişik 28’inci maddesinde “1. Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idare, gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecburdur” hükmünü getirmektedir.
TBMM Başkanı Cemil Çiçek ne diyor?
“Anayasanın 138. maddesi, bu memlekette ölmüştür… Yolsuzluk, Devleti çürüten, hak ve adalet duygusunu zedeleyen bir illettir… Demokrasilerin en belirgin kuralının kuvvetler ayrılığıdır. Yürütmenin yargı alanına, yargının ise yürütme alanına müdahale etmemesi gerekir.”
SONUÇ: Erdoğan, “Kuvvetler ayrılığı bize ayak bağı oluyor” demedi mi? Bunun anlamı, ülkeyi tek başıma ben yönetirim değil mi? Böyle olmasa, “İmralı mutabakatı” ile bölücü terör örgütüne “özerklik/devlet” kurma izni verilebilir miydi?