Yükleniyor...
Elimde bir kitap var: Var mısın?: Güçlü Bir Yaşam İçin Öneriler (Cüceloğlu, 2021)
Psikolog Doğan Cüceloğlu’nun Kanal D ana haber bülteninden tanıdığımız Deniz Bayramoğlu ile yaptığı sohbet serilerinden oluşan bir söyleşi kitabı.
Doğan Hoca, ön sözde kitabın amacına yönelik şöyle demekte:
“Gönlümden geçen; yaşamın önemli boyutlarına ilişkin sorular soran ve –tıpkı benim de bir zamanlar ihtiyaç duyduğum gibi- bu konuda bir mentorla sohbet eksikliği çeken okuyucunun, bu kitapla aradığı sohbete ulaşmış hissetmesi.”
Kitapla ilgili yorumumu sona bırakmadan peşinen söyleyeyim; Hoca’nın bahsettiği sohbet eksikliği doyurucu biçimde gideriliyor ve yaşamın önemli boyutlarına dair sorulara söyleşi havası eşliğinde farklı pencerelerden bakılıyor. Okuyucuya her anlamda farkındalık kazandırılıyor.
Bu yorum havasındaki tespitim sizi ikna ettiyse yazının geri kalan kısmını okumanıza gerek yok. Derhâl, yeni bir sekme açıp alışveriş yaptığınız kitap sitesine girmenizi ve kitabın siparişini vermenizi tavsiye ederim.
Şimdi, geri kalanlarla devam edebiliriz.
Kitap, on dört (14) bölümden oluşuyor.
Bölümlerin başlığı birer soru cümlesinden meydana gelmekte.
Aslında bu soruların çoğu, kendimizle baş başa kaldığımızda ‘içimizdeki ben’e sorduğumuz sorular. Ancak, bu sorulara cevap verebiliyor muyuz ya da verebiliyorsak ne kadarını hayatımıza yansıtabiliyoruz emin değilim.
İşte bu kitap cevap vermemizi, adım atmamızı sağlayacak deneyimleri içeriyor bir bakıma. Bunu sadece Doğan Hoca’nın nüfus kâğıdında yazan sayıya bakarak değil geride bıraktığı meslek yaşantısına ve bizlere de çoğu zaman yansıttığı anlam arayışına dayanarak söylüyorum.
Yazıyı çok uzun tutmadan içerikten de bahsetmeliyim.
On dört bölüm demiştik.
Birinci bölüm vurucu: “Hayatın Anlamı Nedir?”
Bu bölümde ‘birey’in ne kadar önemli olduğundan bahsediyor Hoca. Toplum, ana-baba, eğitim sistemi olarak bireye odaklanmamız ve bu bireyi her an bir ekibin parçası olduğunun farkında, bunun sorumluluğunu taşıyacak şekilde yetiştirmemiz gerektiğini söylüyor.
Kültürü daha sonraki konuşmalarına temel teşkil edecek şekilde ikiye ayırıyor: Denetim odaklı korku kültürü ve gelişim odaklı değerler kültürü. Toplumumuzda hangi kültürün ağır bastığını tahmin edersiniz zannediyorum. İşte Doğan Hoca hayatta karşılaştığımız çoğu problemin kaynağının bu kültür olduğunu belirtiyor.
Somut örnek vereyim: Polisin ve mobesenin olmadığı bir noktada kırmızı ışıkta geçen şoförün ya da sonradan af çıkacağını bildiği için vergisini ödemeyen vatandaşın beslendiği kültürü bahsedilen denetim odaklı korku kültürüyle açıklayabiliriz. Çünkü bu kültür ortamında neyi nasıl yaptığının bir önemi yoktur. Neyin, nasıl göründüğünün önemi vardır.
Bölümün sonunda başlıktaki vurucu soru soruluyor: Hayatın anlamı nedir?
Hoca şöyle cevaplıyor: “Bana göre hayatın anlamı ‘keşif’tir. Hayat bir keşif yolculuğudur. Neyi keşfedeceksin? Özünü, kendini.”
Diğer bir bölümde -İnsan Kendini Nasıl Geliştirir?- insanın keyifli olabilmesi için yaşamda kendi olarak var olması gerektiğini ifade ediyor.
Başka bir bahiste çocukluktaki tanıklığın çok önemli olduğu, küçük yaşlardaki utandırılmanın insanın bütün hücrelerine işlediği tespitinde bulunuyor. Örnek veriyor: “Mesela biri çocukluğunda keyifli bir keşif ortamındayken, dışarıdaki tanıklık, ‘Kikirdeyip durma, öyle bağırma, anladın değil mi?’ demişse… Büyüdüğünde ne zaman mutlu olsa içinde bir korku, kaygı belirir; farkında değildir ama kendisine aşağılayıcı bir laf geleceğini bekler, mutluluğunda bile tereddüde düşer.”
Aslında bu tespiti kendimize yönelerek yapamasak bile televizyon dizilerine ve işledikleri konulara bakarak yapabiliriz. Bakınız; Masumlar Apartmanı, Kırmızı Oda.
Hakikaten, çocukluk dönemi çok mühim bir evre. Bu yüzden aile ve okul kültürünün sağlıklı bir hâle gelmesi şart. Bunun sadece sözle de yazıyla da olmayacağı muhakkak.
Halk arasında bir söz vardır, “Bakamayacağın çocuğu yapma!” diye. Kısmen doğru olduğunu kabul etmekle beraber yeterli bulmuyorum. Bence, “Bakamayacağın, ‘birey’ olmasını sağlayamayacağın, kişilik kazandıramayacağın çocuğu yapma!” şeklinde olmalıdır.
“Yaşam Neleri Ödüllendirir?” adlı bölümde Hoca, bir araştırmaya atıf yaparak ‘mutluluk’ kavramını irdeliyor. Atıf yaptığı araştırmaya göre mutluluğun beş şeyle ilgisi yok; yaş, cinsiyet, görünüş, zekâ seviyesi ve eğitim düzeyi.
Okurken burada biraz duraksadım, şöyle dedim kendi kendime: “Demek ki mutluluğun parayla ilgisi varmış (!)”
Sonra Hoca, mutlulukla ilgisi olan faktörleri sıralarken para faktörünü şöyle açıklamış: Belirli bir miktara kadar gelir seviyesi.
Buradaki belirli miktardan kasıt, insanın kendi yaşamını idame ettirebileceği bir gelirinin olması. Hoca, bunu şöyle örneklendirmiş: “Mesela ABD’de o zamanki çerçeve içerisinde, kişinin yıllık geliri altmış bin doların üstüne çıktığı zaman ister iki milyon dolar kazansın ister on milyon fark etmiyor.”
Buradan ben, mutlu olma yolunda para dediğimiz şeyin sadece bir araç olduğu sonucuna varıyorum ve para kazanmayı hayatının yegane amacı hâline getirenlerin mutlu olamayacağını tahmin ediyorum.
Mutlulukla ilgisi olan diğer faktörler de şunlar: Aile ilişkileri, icra edilen mesleğin kişi için anlamlı olması, arkadaş-dost-komşu ilişkisi, “Cesur ve bağımsız biri miyim?” sorusuna verilen yanıt, sağlık, “Değerlerimle vicdanım rahat mı?” sorusuna verilen yanıt.
Araştırmada ilginç olan diğer husus, her şeyin başı olan sağlığın mutlulukla ilgisi olan faktörler sıralamasında ilk sırada yer almaması. Zannediyorum, bu araştırma bugün bir daha yapılsa birinci sıraya yükselecektir.
Başka bir bölümden daha bahsedeyim: “Nasıl Eş Seçilir?”
Bu bölümde kadın-erkek ilişkilerine değiniliyor. Cinsellik ele alınıyor. Ve daha birçok şey.
Başlarda aktarmıştık. Hoca, hayatın anlamını “keşif” olarak nitelendirmişti. İşte kadın-erkek ilişkilerini de bu keşif üzerine temellendiriyor.
Hoca sağlıklı bir evlilik hayatında çoğu zaman insan-insan ilişkisinin rol oynaması gerektiğini söylüyor. Çünkü ona göre kadın da erkek de her şeyden önce insan.
Bu noktada şöyle diyebiliriz sanırım: Esas olarak kadın-erkek ilişkisi kurmanın yolu insan-insana ilişkiyi öğrenmekten geçiyor.
Kitabın bu bölümünde Hoca’nın şu sözlerini okuyunca dönüp dolaşıp aynı noktaya geldiğimizi de fark ediyoruz: “Kadının saygı görmediği, eşit olmadığı bir evliliğin içinde büyümüş bir çocuğa istediğiniz kadar eşitlikten bahsedin; yerleşmiş davranış kalıbı başka olacaktır.”
Ne demek gerekir? Sanırım şu: Çocukluk, çocukluk, çocukluk!
Uzattığımın farkındayım, bahsettiklerimi ve daha fazlasını kitapta bulacaksınız zaten.
O hâlde Doğan Cüceloğlu’nun ‘sevgi’ tanımını aktararak bitireyim:
“Sevgi, ‘besbelli ki aradığın ben değilim, o zaman sen de benim sevgili/eş olarak artık yoldaşım değilsin ama ben seni sevdiğim için senin kendin olabileceğin bir yolculuğa çıkmanı istiyorum’ diyebilmektir. Birlikte çıktığın yolculukta kendin olarak var olmana önem verildiğini görmek… İşte gerçek sevgi budur.”
Cüceloğlu, D. (2021). Var Mısın? : Güçlü Bir Yaşam İçin Öneriler. İstanbul: Kronik Kitap.