ERDOĞAN’NI ANLAMAK!

Erdoğan, 1991’i başlangıç sayarsak 26 yıldır aktif siyasetin içinde. Grafiği hep yükselmiş. 2003’de Başbakan, 2014’de Cumhurbaşkanı olmuş ve yasal, idari veya siyasi hiçbir sınır tanımadan fiili durum yaratarak ne isterse almış, ne istiyorsa yapmış. 15 yıllık tek parti iktidarında; Türk milleti temel değerleriyle ve devlet, başta ordusu olmak üzere bütün kurumlarıyla bunalıma sürüklenmiş, Bütün devletlerle […]


Paylaşın:

Erdoğan, 1991’i başlangıç sayarsak 26 yıldır aktif siyasetin içinde. Grafiği hep yükselmiş. 2003’de Başbakan, 2014’de Cumhurbaşkanı olmuş ve yasal, idari veya siyasi hiçbir sınır tanımadan fiili durum yaratarak ne isterse almış, ne istiyorsa yapmış. 15 yıllık tek parti iktidarında; Türk milleti temel değerleriyle ve devlet, başta ordusu olmak üzere bütün kurumlarıyla bunalıma sürüklenmiş, Bütün devletlerle hasım duruma gelerek; yalnızlaşmışız.

Şimdi önümüzde referandum var. Anayasa değiştirilerek; tek adam, devletin, meclisin, yasamanın, yürütmenin, yargının, ordunun ve partisinin başı olacak. Bu da yetmiyor, “özerk yönetim” veya “eyalet” kurma yetkisi de isteniyor. İktidar ve destekçileri; “teklif metninde böyle bir ifade yok. Bunu nereden çıkarıyorsunuz” diyorlar. Açıklayalım: Anayasanın “Md.123/3 Kamu tüzelkişiliği ancak kanunla veya kanunun açıkça verdiği yetkiye dayanılarak kurulur” hükmündeki cümlenin altı çizilen kısmı çıkarılıyor, bunun yerine, veya Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle kurulur.” İbaresi ekleniyor. Böylece tek adam da kararname ile kamu tüzelkişiliği/devlet teşkilatı kurabiliyor. Buna “eyalet de, “özerk yönetim” de dahildir.

Devlet kurmak ne demektir? Örnek verelim: 1920’de TBMM, Anayasa’yı yaptı, kanunlar çıkarıp devleti inşa etti. Cumhurbaşkanı, meclis, hükümet ve bağlı kurumlar, il ve ilçe ile nahiye ve köy teşkilatlarının yasalarını çıkardı. Bunlara kamu tüzelkişiliği diyoruz. Bu işlemleri büyük Atatürk değil, egemenliği temsil eden TBMM yaptı. Referandum metnine göre de Cumhurbaşkanı % 51oy alarak seçilebildiği halde % 100’e ait yetkiyi kullanacak; bu meşru değildir; ayrıca tek adam egemenliği temsil edemez. Bir başka itiraz da şöyle; “Canım cumhurbaşkanı niçin eyalet veya özerk yönetim kursun?” şeklinde oluyor. Çok yazdık ama tekrarlayalım:

Belge 1) Erdoğan 1991’de Erbakan hocaya verdiği “Kürt” raporunda şöyle diyor: “Sorun gerçekte ulusal bir sorundur, yani bir Kürt sorunudur… Cumhurbaşkanı Özal’ın ilk defa Kürt varlığını tanıdıklarını ilan etmesi ve sonraki günlerde ‘Federasyon da dahil her konu tartışılmalıdır’ türünden demeçler vermesi, Körfez Krizi esnasında Celal Talabani ve Mesut Barzani’nin temsilcisiyle en üst düzeyde görüşmeler yapması, Kürt sorununun yeni bir bakış açısı temelinde konuşulmasına rahat bir imkân sağlamıştır. Türkiye’de Kürt kimliğinin tanınması ve Kürt kültürünün geliştirilmesi… Türkiye’de yaşayan diğer halklara da -Laz, Çerkez, Gürcü, Arap vs.- tanınması gerektiği… Türkiye’de dileyen herkesin kendi anadilinde eğitim-öğretim yapabilmesini savunmak…  Devlet-PKK çatışmasında… devletin “Bölücü”, “Terörist”, “Ayrılıkçı” vs eleştiri üslubunu benimsememek; … RP, Türk ırkçısı MÇP ile işbirliği yapan milliyetçi-muhafazakâr-sağcı bir parti şeklindeki eleştirilerden yakasını ancak böylelikle kurtarabilir.”

Belge 2) Erdoğan: 1993’te 2. Cumhuriyet tartışmaları kitabı: “Bugün Türkiye Cumhuriyeti’nde 27 etnik grup yaşamakta. Bu 27 etnik grubun da varlıklarının tanınması gerekmektedir. ‘Türkiye Türklerindir’ gibi tezler yanlıştır. Türkiye, Türkiye’de yaşayan herkesindir… 70 yıllık tarihinde Türkiye Cumhuriyeti katı bir üniter anlayışa sahip olmuştur. Her konuda ‘tekçi’ olmuştur ve bu tek olan şeyi de kendisi seçmiştir.”

Belgelerde, Türk Milletinin ayrılmaz unsurları olan etnik grupların devlete ortak yapılması istenmiyor mu? AKP’nin30 Eylül 2012 Kongresinde dağıtılan 2023 yol haritası (63 maddelik manifestosu)ndan ve gerçekleşenlerden örnekler verelim:

  • Devlet televizyonunda 24 saat Kurmanç ve Sorani gibi lehçelerinden yayın yapması, Anadolu Ajansının bu lehçelerden bülten çıkarması.
  • Kürtçenin devlet okullarında seçmeli ders olması.
  • Askeri okul müfredatlarının değiştirilmesi.
  • Okullarda ANDIMIZIN kaldırılması.
  • Atatürk’ün ‘Ne Mutlu Türk’üm’ özdeyişinin kaldırılması.
  • Üniversitelerde Kürtçe bölümlerin açılıp, öğretmen yetiştirilmesi.
  • Partilere etnik dillerde propaganda imkanı tanınması.
  • Etnik partilere fiilen (defakto) izin verilmesi.
  • Yerel belediyelerin “Kürtçe” yazışma yapmaları.
  • Kürtçe bilme şartı ile kamu görevlisi istihdamı.
  • Merkezden bağımsız, Bölgesel Kalkınma Ajansları kurulması.
  • Anadilde kamu hizmetlerine erişim.
  • Ayrımcılıkla Mücadele ve Eşitlik Komisyonu kurulması.
  • Kamuda etnik ayrımcılığa son verilecek.

Yukarıdaki millî/üniter devleti parçalayacak etnik talepler, uluslararası hukuka ve 1876 II. Abdülhamit Han anayasası dahil bütün anayasalarımıza temelden aykırıdır. Yukarıdaki istekler uygulanırsa, Türkiye; Suriye, Irak ve Libya’nın durumuna düşer. Çünkü egemenlik paylaşılamaz. Görüldüğü gibi etnik (Köken/ırk) federasyon takıntısı temel yapılmış.

Efendim bunlar geride kaldı diyenlere söylüyoruz: 1 Nisan 2017 Diyarbakır’da Erdoğan şöyle konuşuyor: “Tek millet diyoruz. Dikkat edin. Türk demiyoruz, Kürt demiyoruz, Çerkez, Laz, Roman, Boşnak demiyoruz. Hepsini birden içine alan bir ifade kullanıyoruz, tek millet diyoruz.  Yani 80 milyonuyla tek millet.” Eğer ümmet denilmek isteniyorsa, bu İslam imanının “tevhit” akidesine aykırıdır; zaten bir ve bütün olan ümmeti, ırklara göre böler.. Sosyolojik manada millet deniliyorsa, yine ırkçılıkla milleti de, ümmeti de böler.

Bu tehlikeli ısrardan vazgeçilmelidir…

 

Yazar

Sadi Somuncuoğlu

Yorum Yap

Kayıt olmadan yorum yapabilirsiniz.




Benzer Yazılar