Yükleniyor...
Psikologlar “siyah-beyaz hastalığı” diyorlar. Bu hastalığa yakalananların gözünde her şey ya siyahtır ya beyaz! Gri yok. Hâlbuki tabiat grinin tonlarından ibaret. Güneşte bile leke var. Ve meşhur sözdür, “Gecenin en karanlık ânı, sabaha en yakın olanıdır”.
Siyah-beyaz hastalığının kendini gösterdiği pek çok cephe var. Derin aşktan, maşukun veya maşukanın bir kusurunu görüp nefrete dönenler. Çok sert bir zayıflama diyetindeyken, yanlışlıkla bir zeytin kaçırdım, gitti diyet diyerek obezliğe avdet edenler…
Özellikle bizim “fikir” dünyamızın askerleri, şehvetle kendi beyazlarını savunup muarızlarını simsiyah görme peşinde. Bu yeni bir hastalık değil. Güneş lekeleri Avrupa’da ilk defa gözlendiğinde de kilise, bunları reddetmeye çalışmıştı. Hatta lekelerin ilk kâşiflerinden Cizvit matematikçi Christoph Scheiner de leke gördüğünü kabul etmedi. Öyle ya, ‘ay seması’nın üstündeki her şey mükemmeldi. Güneşte leke olamazdı. Gözledikleri leke değil, güneşe yakın uydulardı belki. Neyse ki Scheiner çok inat etmedi ve Galile gösterdiği delillerle onu ikna etti.
Güneş lekelerinin lekeliğinde bile grilik var, çünkü güneş “lekeleri” aslında leke değil, sadece çevrelerine göre biraz daha soğuk bölgeler. (Soğuk dedimse o kadar da değil. Çevre 5 500 oC, güneş lekeleri 3 500 oC.)
Fakat iş güneşten uzaklaşıp dünyaya inince bütün renkler kayboluyor ve etraf sadece siyahlar ve beyazlarla doluyor. Bilhassa benim başkanım hata yapmaz! Yaptı diyen hâindir ve … İhracı vaciptir. (Hadi bu sefer hoşgörülü davranalım!) Hazreti Peygamber’in bile hata yaptığını Kur’an’dan biliyoruz. (Abese 1-12’ye bir göz atın.) Olsun. O yapabilir; benim liderim yapmaz.
Tarihe de böyle bakıyoruz maalesef. Tarihteki insanlar iyiyse, hiç kusurları yoktur. Kötüyse kusurdan başka bir şeyleri yoktur. II Abdülhamit ya Gök Sultan’dır, ya Kızıl Sultan. Pembe Sultan olamaz.
Bir başka millî sporumuz, tarihteki büyüklerimizi tokuşturmak! Atatürk Enver Paşa’yı döver mi; yoksa Enver Paşa mı Atatürk’ü döver? Bir büyük entelektüelimiz geçen gün televizyonda, Enver Paşa’nın Atatürk’ten yetmiş kat daha büyük olduğunu söylemişti. Niçin kendini tuttu bilmiyorum. Öyle ya, bunun yedi yüzü var, yedi bini var…
Bir arkadaş tanıdım. ABD’ye doktora yapmaya gitmiş. Giderken Atatürk’ün dünyanın en büyük ve en tanınmış adamı olduğuna iman ediyormuş. Sonra kaldığı evin sahibi yaşlı hanım teyzenin Atatürk’ü duymadığını öğrenince Atatürk gözünden öyle bir düşmüş ki, şimdi bir numaralı Atatürk düşmanı kendisi!
İnsanları ve kavramları durmadan methetmenin veya durmadan zemmetmenin geri tepmesi oluyor. Bir zamanların rahmetli Behçet Kemal tipi Atatürk methiyeleri Gazi’den bir epey soğutmuştu insanları. Askerî yönetim dönemlerinin abartılı Atatürkçülüğü de. Neyse şimdi rüzgâr tersten esiyor da Cumhuriyet’in ve Atatürk’ün büyüklüğünü tekrar idrak ediyoruz. Dindar görünen ahlaksızlar da deist ve ateist üretiyor.
Yirminci asrın ideoloji hikâyelerinde de reaksiyonlar görülür. Hem Mussolini hem Hitler kariyerlerine sosyalist olarak başlamıştı!
Taha Akyol’un anarşist Pisarev’den sıkça alıntıladığı bir cümle vardır: “Darvin haklıysa Lamark haindir!” Eh ben de bu fillin çekimine devam edebilirim: Bohr haklıysa Newton haindir, Schrödinger haklıysa Bohr haindir. Einstein haklıysa Newton bir daha haindir.
Itrî Devlet Konservatuarı’na giremez diyen Türk müziği düşmanı Batı müzikçilerimiz, Batı müziğine düşman halk müzikçilerimiz vardı. Belki hâlâ vardır.
Cumhuriyete düşman Osmanlıcılar, Osmanlıya düşman Cumhuriyetçiler… İslam öncesi Türk tarihinden utanan Müslümancılar, Göktürk’ten sonrasına geçemeyen kadimcileri(!) yaratıyor. Ne demiş Newton: Her etki kendisine eşit ve zıt yönde bir tepki yaratır.
Bilim, Din ve Türkçülük kitabımda Türkçülüğün mihenk taşı diye bir ölçü koymuştum: Türkçü, ki ben kendimi Türkçü addederim, Türk tarihinin tamamını “benim” diye benimseyen insandır. Hem Cumhuriyet, hem Osmanlı, hem Selçuklu, Karahanlı, … Göktürk, Hun… Hepsi benimdir. Zaferleriyle, başarılarıyla da benimdir, hezimet, hatasıyla da benimdir. Ben onlardansam, başarı ve zaferlerini de, hata ve yenilgilerini de yüreğimde hisseder, dimağımda anlamaya çalışırım. Ne Cumhuriyetin kurucuları ne de Osmanlı Hanları arasında hain veya aşağılık kimse kabul ederim. Hatalı evet, hain, hayır. Bu Mete’ye kadar geriye doğru da böyledir.
Lütfen ideolojilerimize mukayyet olalım, gözlüklerimizi temizleyelim. Grilerin ve daha nice renklerin nüanslarını görmeye çalışalım.