Yükleniyor...
Kıbrıs dizisinde Erenköy Savunması’na takılıp kaldığım anda kitaplığımdaki Kod Adı Bozkurt adlı kitap geldi birden aklıma. Okunma sırasını bekleyen birçok kitaptan sadece biriydi. Arka kapağı okuyup Kıbrıs ile ilgili olduğunu hafızama atmışım ki adeta kitaplıktan el salladı “Gerçek kahraman burada, gel!” der gibi. Diziyi bırakıp kitabı okumaya başladım. Kıbrıs Davası ile ilgili bilmediğim birçok ayrıntıyı bu kitaptan öğrendim. O yüzden birkaç kelam ile anlatmak istedim.
Yıl 1962…Apar topar Seferberlik Tetkik Kurulu’na çağrılan Yarbay Kenan aklında bin bir soru ve içinde garip duygularla, Komutanın kapısını çalar. Hoşbeş sohbetten sonra Komutan sadede gelir ve Yarbay Kenan’a hayatı boyunca unutamayacağı yılları yaşatacak gizli görevini açıklar. Görev Kıbrıs’tadır.
1958 yılında Kıbrıs’ta Türklere karşı saldırılar artmış, katliamlar başlamıştır. Türkiye duruma tepkili ise de görünürde fiili bir müdahalede bulunmaz. Bu demek değildir ki Türkiye Kıbrıs’ı yalnız bıraktı. Perde arkasında çok gizli faaliyetler yürütülmektedir. Öyle ki devlet’in yetkili isimlerinin bile çoğu faaliyetten haberi yoktur.
Başlangıçta NATO’nun Rus yayılmacılığına karşı Türkiye’de kurulmasını istediği Seferberlik Tetkik Kurulu, Kıbrıs’taki durumun karışmasıyla birlikte burada NATO’dan gizli görev yapmaya talip olur. Adnan Menderes’in talimatıyla Kıbrıs’ta gizli bir örgüt kurulması konusunda çalışmalara başlanır. Bu kapsamda Yarbay Rıza Vuruşkan, direnişi örgütlemek amacıyla, Ali Conan kimliği ile İş Bankası Müfettişi göreviyle Ada’ya gönderilir. Rauf Denktaş ve Fazıl Küçük’ün çabaları ile kurulan Türk Mukavemet Teşkilatı’nın başına geçerek Kıbrıs Türkü’nün örgütlenmesine büyük katkıda bulunur.
27 Mayıs’a kadar hem Kıbrıs’taki mukamevetçilerin Türkiye’de gayri nizami harp konusunda eğitilmesini hem de Türkiye’den adaya silah sevkiyatını başarıyla yürütür. 27 Mayıs’tan sonra Seferberlik Tetkik Kurulunu destekleyen isimlerin tasfiyesi, Kıbrıs mücadelesini sekteye uğratır. Bu süreçte Rıza Vuruşkan Ada’dan çekilir. Bu organizasyon boşluğunda Rum saldırıları hız kesmeden devam etmektedir. İşte Yarbay Kenan’a burada ihtiyaç duyulur.
Yarbay Kenan’ın görevi Türk Mukavemet Teşkilatını kuran Rıza Vuruşkan’ın kaldığı yerden devam etmek, teşkilatın başına geçmektir. Yarbay Kenan, görevi memnuniyetle ve gururla kabul eder. Görev adı Kemal Coşkun, unvanı Bayraktar, kod adı ise “Bozkurt”tur.
Ailesini Ankara’da bırakarak Kıbrıs’a geçen Kenan Bey burada bir müddet ateşelik göreviyle durum tespiti yapar. Kıbrıslı Türkler ve Rumlarla arkadaşlıklar kurarak istihbarat toplamaya başlar. Sonrasında eşi Behice Hanım ve küçük oğlu Gültekin’i de yanına aldırır. Büyük oğlu İskender ve kızı Lale Ankara’da kalmıştır. Tüm aile fertleri için hasret dolu günler başlamıştır. Kenan Çoygun ve ailesi bu hasrete görev aşkı ve vatan sevgisi ile katlanacaktır.
Kitapta Türk Mukavemet Teşkilatı, kısa adı ile TMT’nin yapılanması da ayrıntıları ile veriliyor. TMT artan Rum saldırılarına karşı bir savunma harekâtı olarak kurulmuştur. Rauf Denktaş ve Fazıl Küçük kurdukları teşkilat ve eldeki silah stoğu ile başarı sağlanamayacağı düşüncesi ile Türkiye’ye, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu’ya başvururlar. Bunun üzerine Rıza Vuruşkan adaya Bayraktar olarak gönderilir.
Teşkilat o kadar gizli bir yapılanmadır ki, üyeleri bile birbirini tanımaz çoğunlukla. Herkesin bu yapılanmada farklı isimleri ve gerekli yerlerde kod adları vardır. Rıza Vuruşkan, Ali Conan ismiyle bilinir. Kenan Çoygun, Kemal Coşkun; Rauf Denktaş “Toros”; Fazıl Küçük ise “Ağrı”…
Yapılanmanın en alt kademesinde beşer kişilik hücreler bulunur. Hücrelere “oğul”, üyelerine “arı” denir. Hücreler içindeki beş kişi, diğer hücre üyelerini tanımaz. Hücreler arası iletişimi yalnız hücre lideri sağlar. Oğullar petekleri, petekler kovanları oluşturur. Bölge bazındaki teşkilatlanmanın en üstünde Sancaktar yer alır. Sancaktarlar ise Bayraktar’a bağlıdır. Bayraktar’ın kod adı Bozkurt’tur. Bozkurt’u yalnızca üst düzey yöneticiler bilir. Yapılanmada en önemli esas gizliliktir.
Gizlilik sadece kişilerde değildir. Teşkilatın terminolojisi de şifrelidir. Telsiz, çalgı; istihbaratçı, falcı; tabanca, iğnedir mesela. Silahların genel adı ise berekettir. Çok zor şartlarda elde edildiği ve haklı bir dava için kullanıldığı düşünülünce ismin rastgele seçilmediği anlaşılıyor.
Takvimler 20 Aralık 1963’ü göstermektedir. Tabip Binbaşı Nihat 6 gündür evine gidememiş, çatışmalardan yaralı gelen askerler ile uğraşmaktadır. O sıralarda, hafızamıza o acı fotoğrafla kazınacak meşum olayın yaşandığından habersizdir. Üç çocuğu ile birlikte eşi, evlerinde vahşice katledilmiştir. Tarihe “Kanlı Noel” olarak geçen olayın atmosferi de kitapta iyi bir kurguyla anlatılmış.
Kanlı Noel akşamı yapılan tek katliam bu değildir. Rumlar Türkleri adadan çıkarmak amacıyla önlerine çıkanı katletmektedir.
Dünya kamuoyu Kıbrıs’ta yaşanan vahşeti bir noktaya kadar görmezden gelebilmiştir. Fakat olaylar çığırından çıkınca yabancı basın da Ada’daki katliama yer vermeye başlayacaktır. Rauf Denktaş, Kıbrıs davasının büyük neferi, uluslararası arenada diplomasi yoluyla yaşananları dünyaya anlatmak için olanca gücüyle çalışmaktadır. Fakat Ada’da da Türk’ün sesini duyuracak bir araç gerektir. Böylece, “Bayrak, bayrak, bayrak. Burası Kıbrıs Türk Mücahidi”nin sesi. Bu toprakları Yunan çizmeleri altında ezdirmemeye yemin etmiş insanların sesidir.” anonsu ile Bayrak radyosu yayın hayatına başlar. Bu öyle arkasında büyük medya patronlarının ve maddi kaynakların bulunduğu bir radyo değildir. Kıbrıs Türk’ünün evinde, arabasında bulunan aküler ve telefonlarla mücahitlerin çabasıyla yapılmış çok değerli bir yayın organıdır, Kıbrıs Türkü’nün mazlum ama gururlu sesidir.
Kenan Çoygun’un bu mücadelede düsturu Başbuğ Mustafa Kemal Atatürk’ün “Ya istiklâl, ya ölüm!” sözüdür. Mücahitlere de bu sözle moral verir. Rauf Denktaş, Kenan Çoygun ve diğer tüm mücahitler ölümü göze almışlardır. Kenan Çoygun bir taraftan istihbarat çalışmalarını yürütmekte bir taraftan askeriyle birlikte Kıbrıs sokaklarında, Beşparmak Dağları’nda yiğitçe çarpışmaktadır.. Sadece silahlı değildir mücadele, aynı zamanda psikolojik harp de yürütür.
Mücahitlere, karşılaştıkları Rumlara asla kendi durumları hakkında kötü izlenim yaratacak şekilde konuşmamalarını sıkı sıkı tembihler. Şehirlerdeki hoparlörlerden şarkılar, türküler çalınacak; bu yolla Türklere moral verilecek, Rumların ise motivasyonu düşürülecektir. Şehir merkezlerinde bunu yaptıran Kenan Çoygun’un Beşparmak Dağları’nda nöbetteyken yardımcısından bağlamasını istemesi kimilerini şaşırtsa da o tepkilere aldırmaz. Bağlaması geldiğinde bir Dillirga türküsü tutturur. Gece boyu Beşparmak Dağları saz sesiyle ve askerlerin türküleri ile inler.
Kenan Çoygun Kıbrıs’ta geçirdiği yıllar boyunca kod adının hakkını ziyadesiyle vermiştir. Ergenekon Destanı’nda Bozkurt nasıl Türk Milleti’ne öncülük etmişse, Kenan Çoygun da Kıbrıs Türkü’nün kısılıp kaldığı dar boğazdan çıkmasına öncülük etmiştir.
Kenan Çoygun iyi bir istihbaratçı, iyi bir savaşçıdır. Bunun yanında çok da iyi bir aile babasıdır. Sadece ailesinin değil, emrindeki askerlerin de babasıdır. Bazen de arkadaşı… Rum kızı için yanıp tutuşan Remzi’ye kız kaçırma işini organize ettiği olaydaki gibi. Mücahitlerin moralleri, sağlıkları ve aileleri ile yakından ilgilenir. Asker kimliği bir yana sanata, dansa, müziğe ilgilidir. Bağlama çalar, zeybek oynar, çarpışmasını da bilir eğlenmesini de…
Cüneyt Öztürk tarafından yazılan ve İlgi Kültür Sanat Yayınları tarafından Kasım 2013’te basılan kitapta Kıbrıs’ın 1962-1970 yılları arasındaki mücadele dolu yılları sağlam bir kurgu ile işlenmiş. Yukarıda anlattıklarımızın dışında Rauf Denktaş’ın hukuk ve diplomasi mücadelesi, Kanlı Noel, Erenköy direnişi, Cengiz Topel’in şehit edilişi gibi birçok konu tarih sıralaması içinde anlatılmış ve o dönemin atmosferi başarılı bir şekilde yansıtılmış. Kitabı bitirdiğimde uzun süre o atmosferden çıkamadım, çıkmak da istemedim. Kıbrıs davasını anlamak için roman tadında faydalı bu belgeseli eskilerin deyimi ile tavsiye edeyim: Okuyunuz, okutunuz efendim.
Keyifli okumalar dilerim.