KUTSALI TARTIŞMAK

Geri kalmışlığın alametleri çoktur. Önce zihinde başlar, sonra ülkeye yayılır. Artık bilgi, akıl ve bilim devre dışı kalır, cehalet iktidar olur. Bunun için “en büyük düşman cehalettir“ demişler. Türkiye gündemine bakınca manzaramız  böyle görünüyor. Ülkemizdeki tartışmaların lüzumu, konusu ve kalitesi; bunun sonucunda ortaya çıkan kamplaşmalar, güven ortamının tahrip edilmesi sonucunda önümüzdeki tehdit ve tehlikeleri göremez […]


Paylaşın:

Geri kalmışlığın alametleri çoktur. Önce zihinde başlar, sonra ülkeye yayılır. Artık bilgi, akıl ve bilim devre dışı kalır, cehalet iktidar olur. Bunun için “en büyük düşman cehalettir“ demişler. Türkiye gündemine bakınca manzaramız  böyle görünüyor. Ülkemizdeki tartışmaların lüzumu, konusu ve kalitesi; bunun sonucunda ortaya çıkan kamplaşmalar, güven ortamının tahrip edilmesi sonucunda önümüzdeki tehdit ve tehlikeleri göremez hale gelmemiz, başka nasıl açıklanabilir?

Bu bakımdan ülkemizin geleceğine dair endişelerimiz artırmaktadır.  Şöyle ki;

1) Bilindiği gibi, 15 Temmuz kanlı darbe girişimi kısa zamanda, [saat 24.00-01.00 gibi] devletimizin meşru güvenlik güçleri tarafından bastırıldı. Ama, 29 Eylül’de 27’ncisi düzenlenen Muhtarlar Toplantısında konuşan Cumhurbaşkanı ülkemizi derinden sarsan bu girişimi şöyle tarif etti: “Şundan hiç kimsenin şüphesi olmasın; o gece Türk milleti bir darbeye karşı koymakla kalmamış, ülkesini bir işgalden kurtarmıştır. Biz de milletimizden aldığımız güçle darbecilerin karşısında durduk, böylece oyunu bozduk.” Tehlikenin büyüklüğünde şüphe yoktur, bu tamam da, darbeyi “Türk Milleti önledi” ifadesiyle kastedilen nedir?  Bunu  anlamaya çalışalım. Eğer Türk Ordusu, Jandarması ve Emniyet güçleri kastediliyorsa, bu gerçeğin de ifadesidir ve mesele yok. Zira Türk Milleti bundan büyük bir gurur duyar ve geleceğinin teminat altında olduğunu görerek mutlu olur. Ancak, yaşananlara bakılırsa kastın farklı olduğu görülüyor. Cumhurbaşkanı 15 Temmuz gecesi saat 24.00 ve 00.30’dan itibaren Marmaris’te kaldığı otelden başlayarak günümüze kadar verdiği beyanlarda, darbe girişimini vatandaşlarımızın önlediği hususunda ısrar etmektedir. 16 Temmuz’da saat 02.00’de [01.30 saat sonra, 03.30’da otel bombalandı] Marmaris’ten ayrılarak Başkent Ankara’ya değil de saat 04.00’de İstanbul Atatürk Hava limanına inmesi ve 4 gün İstanbul’da kalarak meydanlara çağırdığı vatandaşlara  konuşması, sanki önceden verilmiş bir kararın uygulanması gibi anlaşılmıştır. Konuyla ilgili olarak Abdulkadir Selvi, 20 Eylül tarihli yazısında şöyle ilginç bir iddiada bulundu:  Cumhurbaşkanı 15 Temmuz‘da Marmaris’ten AKP Ankara İl Başkanını arayıp halkı meydanlara çağırın demiş. İl Başkanı da AKP’lileri harekete geçirerek darbeyi önlemiş.

15 ve 16 Temmuz gece yarısı ve sonrasında meydanlara koşan vatandaşlarımızdan, darbecilerin havadan ve karadan açtıkları ateşle şehit olanların sayısı 242’dir. Bu insanların darbeyi önlemek için ellerinde silah veya benzeri bir şeyler  yoktur. Ancak, devletlerini korumak için canlarını ortaya koymuşlardır. Genel Kurmayın ve bazı komutanlarımızın aldığı tedbirlerle, havada, karada ve denizde hareketin engellenmesi üzerine darbeciler planlarını uygulayamamışlardır. Medyaya taşan genel bilgiler böyledir. Bu durumda soralım; vatandaşlarımız meydanlara koşmasalardı, darbe önlenemez midi? Buyurun cevabını siz verin.

2) “15 Temmuz Türk Milletinin İkinci Kurtuluş Savaşı” mıdır? Hayır; çünkü çok şükür devletimiz yıkılmadı vatanımız düşmanlar tarafından işgal edilmedi. Hatırlamalıyız ki, ülkemizde 15 Temmuzla beraber 6 darbe girişimi olmuş, bunun 4’ü yine TSK tarafından bastırılmıştır. İki kalkışma,  27Mayıs 1960 ve 12 Eylül 1980 başarılı olmuştur.  27 Mayıs bir yıl, 12 Eylül üç yıl başta kalmış, sonra demokratik rejime dönülmüştür. “27 Mayıs Demokrasi Bayramı” olarak ilan edilmiş ve tatil yapılmıştı, sonradan kaldırıldı. Bunlardan ders alınmalıdır.

3) Lozan tartışmaları son derece yanlıştır.  Lozan devletimizin tapusudur. Şehitlerin kanıyla kazanılan Türkiye Cumhuriyeti kutsalımızdır.  Günlük siyasetin tartışma malzemesi yapılarak kamplaşmalar yaratılamaz. Tarihçiler ve bilim adamları tarafından araştırılır, eksiği, yanlışı,  fazlası tespit edilerek gerçekler ortaya çıkarılır, siyasetçiler bu sonuçlardan istifade ederler. Her gelişmiş ülke tarihe böyle yaklaşır.

Adalar konusunda söylenenlerin Lozan’la ilgisi yoktur. Lozan’da İngiliz temsilcisi Lord Curzon, “Bir gün gelecek Lozan’da bizden aldıklarınızı sizden tek tek geri alacağız.” der. Bugün sanki bu kehanet gerçekleşiyor ve Ege’de 3,5 mildeki adalarımızı Yunanistan açıktan işgal ediyor. Ama istilaya dur diyen yok!

SONUÇ: Lozan’a hezimet, 15 Temmuz’a ikinci kurtuluş savaşı(!); Cumhuriyet Türklere göre kuruldu, Türkiye sadece Türklerin değildir, burada yaşayan 27 etnik gurubundur , Çözüm süreciyle ülkeyi paylaşmaya demokratikleşme  ve nihayet  2023’de Yeni Türkiye Sözleşmesi diyenler ne istiyorlar ve kimin yolunda yürüyorlar’!?

Yazar

Sadi Somuncuoğlu

Yorum Yap

Kayıt olmadan yorum yapabilirsiniz.




Benzer Yazılar