Yükleniyor...
Türkçenin iki dev şairi: Fuzuli ve Şehriyar
“Kızılbaşlar”, ilk defa Şeyh Haydar tarafından yapılan ve kullanılan kızıl başlık (kızıl börk) takıyorlardı ama bunun adı “Kızıl başlık” değildi; “Haydarî tac”dı. Doğal olarak Kızılbaş adı, Şeyh Haydar’ın etrafında toplanan müritlerin kendilerine verdiği bir isim değildi. Başkaları hatta önce düşmanları “Kızılbaş” dedi onlara. Başta bu isme mesafeli davrandılar sonra benimsediler. İlk başlarda Pir Sultan dilince;
“Gidi Yezit bize Kızılbaş demiş,
Meğer Şah’ı sevmiş dese yoludur.
Yetmiş iki millet sevmedi Şahı,
Biz severiz Şah-ı Merdan Ali’dir” diyerek Kızılbaş adına mesafeli durdular. Tepki, birkaç yüzyıl sonra kabule dönüştü. Hatta Kızılbaş adı, bir madalya gibi göğüslerde taşınmaya başlandı. Kızılbaş olmak, “Allah’a hamd” nedeni olmuştu. 19. yüzyıl şairlerinden Kemteri dilince;
“Ehl-i imana Kızılbaş dediler ey Kemterî
Nezd-i münkirde bihamdillâh Kızılbaş olmuşum” haline dönüştü.
Kızılbaş örneğinde olduğu gibi, bir topluluğa dışarıdan verilen adın süreç içinde kabul edilmesi; zamana ve coğrafyaya göre anlam değişimine uğraması, tarihte sık görülen olaylardandır.
***
Türkmen ismi de bunun gibidir. Esas olarak Türkmenler ve Oğuzlar farklı Türk kavimleridir. Tarihte ilk defa toplu halde Müslümanlığa geçen Türkmen adlı bir Türk boyunun adı, sonraları Müslümanlığa geçen Oğuzların ortak adı olmuştur. (Her ne kadar Türkmen adına “Türk menend” (Türk’e benzer) gibi bazı açıklamalar getirilmişse de, bunların aslı yoktur; palavradır. Türkmen kelimesi, tıpkı şişman, kocaman gibi Türkçe bir kelimedir.) Oğuzlar bu isme, üç yüz yıl boyunca direndiler. Türkmen değil, Oğuz olduklarında ısrar ettiler. İslam’ı kabullerinden ancak üç yüz yıl sonra Türkmen adını benimsemeye başladılar.
***
Ermeni adı da dışarıdan verilen bir isimdir. Ermeniler, kendilerine “Hay” derler. Kavimlerinin adı budur. Ancak dışarıdan “Ermeni” denile denile, sonunda onlar da Ermeni adına alıştılar; bu ismi kabul ettiler. Bugün uluslararası yazında da dışarıdan verilen Ermeni ismi, yaygın olarak kullanılmaktadır. Ermeni adı, Osmanlı topraklarının en azından bir kısmında ve Osmanlı tarihinin en azından bir döneminde bütün gayrimüslimleri ifade eden çatı bir kavramdı. İşte, dışarıdan verilen bir ismin, zamana ve mekâna göre anlam değişmesine uğramasının bir başka örneği…
Şüphesiz, bu örnekler çoğaltılabilir. Ancak güncel bir örnekle konuyu kapatmak istiyorum.
***
Bugün de benzer bir kullanımı Azerbaycan sahasında yaşayan Türkler için kullanıyoruz ve yanlış yapıyoruz. Hem de büyük bir yanlış… Azerbaycan Türklerine, “Azeri” demek için aslında haklı gerekçelerimiz var: Kendimizi Türk kimliği ile ifade ediyoruz ve başka bir siyasi organizasyona bağlı olan topluluğa psikolojik olarak “Türk” dışında başka bir kimlik nispet ediyoruz. Devletlerinin adı ile onlara farklı bir mensubiyet atfediyoruz.
“Azeri” ismi doğal olarak Azerbaycan Türklerinin hoşuna gitmiyor. Onların da haklı gerekçeleri var: Onlar kendilerine “Türk” diyor ve bütün dünya da (gerginlik yaşadıkları Ermeniler de dâhil) onları bu isimle biliyor. Gerginlik yaşadıkları bir devletin bile onlara “Türk” deyip, kardeş bildikleri bizlerin “Azeri” demesi, tepkilerini daha da duygusal bir şekle sokuyor.
Hepimizin haklı gerekçeleri var ama son tahlilde haklı olan Azerbaycan Türkleri. Tarihte olmadığı gibi bugün de “Azeri” denilen bir halk yok; Türk var. Türk’e, Türk demek de hepimizin ortak ödevi.