Yükleniyor...
İnsanımızı denizden kopardılar. Toprağa, çimlere basamaz olduk. Maviye duvarlar ördüler; yeşile biçilmeyi hak gördüler.
Bir beton furyasıdır gidiyor. Muasır medeniyetler seviyesi gökyüzüne kat çıkmakta aranıyor. Medeniyet olmuş rant; uygarlığımızın özü hak getire… bırakılmış bir köşeye.
Kökleri de gökleri de göremez, anlayamaz, hissedemez olduk. His sandıklarımız da farklı maskelere bürünmüş.
Ne bunca asfalt yol çökerken medeniyetinizi getirdi, ne de ışıklı tabelalarla kaplanmış beton ormanlar ferahlık verdi. Nefes alınmıyor.
Bir ağaca sarılmayı, bir çiçeği koklamayı, denize uzun uzun bakmayı, gün doğumlarını ve batımlarını unuttuk.
Küçük çocuk gün doğmadan çalan zille eğitimsizliğe giriyor; şirketlerin çarkları ise gün batımında masa başında oturmaya devam ediyor. Sonrası kalabalık kaldırımlar, toplu taşımalar, korna sesiyle dolmuş bireysel trafikler.
Hafta sonları, AVM food courtları millet bahçesi olmuş; mağazaların camekanlarına ekmek banılıyor. Polyesterden üretilmiş kıyafetler belki de kapış kapış giderken, kimse “Neden pamuğa layık değilim?” demiyor.
İnsanımız yatırımdan vazgeçtikçe çay, kahve içiyor; ekonomi ise bir şekilde kalabalıklarla “Şahlanıyor!” deniliyor. Hâlbuki insana zaruri olan limanı güzel bir ev iken limanlara nelerin geldiği bilinmiyor. Üstüne bir de zelzele ile bazı limanlar havaya uçuyor.
Bir balonun içerisine sıkıştırılmış, durmaksızın helyumla beraber yükseklere çıkartılıyoruz: Kıskanılıyoruz, eğitimde örnek alınıyoruz, demokrasimiz ileri, yargımız bağımsız… cennet oluyoruz, cennet.
Araçlar trafik kurallarını unutmuş; torpili olan çakarlı, çarpmaya müsaadeli, kaldırıma park edebilmeli, kırmızı ışıkta geçebilmeli. Motorlara zaten Bangladeş kanunları geçerli. Yaya geçidine adım atmak bir bahis; küfürsüz direksiyon sallamak ise beis.
Bebekli kadınlara özellikle yol verirdi sürücüler; kaldırımda avlamazlardı. Şimdi ise yaya geçidi yayaya “Dur!” demek; sürücüye de “Gazla!” Bir sabırsızlık sarmalı içerisinde durmadan geriye giden kalabalıklar.
İnsanı insana düşman etmişler; siyasal dincisi ile etnik bölücüsü el ele vermiş. Kendi belirsiz nesillerinde kuramadıklarını yıkmaya çabalıyorlar. Beyhude bir çaba. Garabet bir arsızlık. Dört koldan bir sarılmışlık.
Bir cennet, cehenneme nasıl mı çevrilir? Birbirini anlamayan yığınların giderek bir araya gelmek isteğiyle.
Birbirimizi anlamaktan vazgeçtik; doğadan koptuk. Doğayı düşman belledik. Doğaya ve insanlığımıza bir savaş açtırdık. Ne doğa doğa olarak kaldı, ne de insanlığımız insanlık.