17.09.2024

Deprem ve yönetimin beden dili

Yönetimi temsil eden siyasetçilerin, deprem alanlarındaki gezileri sırasında, doğrudan ‘yardım eylemine’ odaklanmaya göre, kendi görünürlüklerine ve oradaki varlıklarını göstermeye daha çok özen gösterdikleri görüldü.


Deprem, yer kabuğundaki kırıklıkların neden olduğu hareketlilik sonucunda toprağın depreşmesidir. Bir anlamda, yerin altında birikmiş enerjinin güçlü bir biçimde yer üstüne çıkışı ve dışa vurumudur.

Doğanın, fizikî ve ekolojik işleyişi ile insan fizyolojisi ve davranışları arasında bazı benzerlikler bulunmaktadır. Söz gelimi, yeraltındaki faylarda biriken enerjinin yol açtığı hareketler, üstte kontrol edilemeyen birçok istenmeyen durumlara neden olmaktadır. Tıpkı buna benzer biçimde, insanların ‘bastırma’ savunma düzeneği aracılığıyla edindikleri ‘bilinçaltı’ güçleri de iç veya dış tetikleyici bazı etkenlere bağlı olarak kontrolsüz olarak dışa yansımaktadır.

Bilinçaltı güçlerinin hareketliliği

Bilinçaltı oluşumları, küçük yaşlardan itibaren, toplumsal ve kültürel değerlere aykırılığı nedeniyle uygunsuz istek ve duyguların, zihnin alt katmanlarına bastırılmasıyla oluşmaktadır. Bilinçaltına itilmiş olan bu duygu ve eğilimler, son derece enerjik bir yapıya sahiptir. Bunlar, akli denetimin zayıfladığı her fırsatta, bazen saçma sapan sözler ve eylemler ile bazen de bedensel sinyaller yoluyla dışa yansıtılır. Bilinçaltının davranışsal yansımaları, en fazla uyku sırasında, sarhoşluk hâlinde, cahil kişilerin şakalarında, içlerinde kin ve nefret duyguları biriktirmiş olan kişilerin öfke patlamalarında ortaya çıkmaktadır.

‘Dil sussa da beden konuşmaya devam eder’

İnsan iradesinin zayıfladığı zamanlardan biri de beklenmeyen ve aniden gelişen olaylar karşısındaki şaşkınlık, öfke ve kızgınlık hâlleridir. Derin bir duygu boşalmasına neden olan travmatik durumlarda, kişiler sözlerini ve eylemlerini kontrol etseler bile, asla beden dillerine hâkim olamazlar.  Çoğu durumlarda hem dil hem de beden, birlikte mesaj vermeyi sürdürür. Toplumsal ikiyüzlülüğün yaygın olduğu kitle davranışlarında, konuşulan sözlerden çok, beden dilinin mesajları daha anlamlı sayılmalıdır. Bu çerçevede, fizikî görünüş ve duruşlar, yürüyüş tarzları, yüz ifadeleri, baş ve göz hareketleri, el-kol hareketleri, ağız kenarlarındaki değişim, oturma biçimleri, ses tonundaki değişmeler gibi birçok bedensel mesajlar bilinçaltı yansımalarıdır. İnsan zihni, toplumsal beğenirlik ve çeşitli dışsal kaygılardan dolayı gerçeği saklasa da altta yatan gerçek bir biçimde kendini beden diliyle dışa vurur. İnsan, zihin kurgusuyla diline yalan söyletse de insan bedeni yalan söylemez ve gerçeği bir biçimde dışa yansıtır.

Depremin fiziki ve davranışsal çöküntüsü

Deprem, özellikle az gelişmiş ülkelerde çok yönlü sorunlara neden olmaktadır. Bu sorunların çözüm sorumluluğu, devleti yönetme konumunda olan kadrolara aittir. Bu sorumluluğun yerine getirilmesi konusunda daha önceden ciddi bir hazırlık yoksa, aniden meydana gelen bu olaylar, halkın canını yakar ve haklı olarak kızgınlık yaratır. Bu durum, halkın feryatları ve haklı yakınmaları karşısında sorunları çözemeyen ve acıları dindiremeyen mevcut yöneticiler üzerinde çok büyük bir gerilime neden olur.  Yönetici sınıfın yetersizliği ve liyakatsizliği, plansızlığa; plansızlık, kargaşaya; kargaşa, insanların çığlığına ve aşırı eleştirilerine yol açar.  Depreme maruz kalmış ve yardıma muhtaç insanlar için yaşanılan olaylar zaten büyük bir travmadır. Yönetici kadroların liyakatsizliğinden kaynaklanan yardımların zamanında ulaştırılamaması, bu travmayı daha da ağırlaştırır. Toplumsal travmanın artışı, yöneticilik konumunda olan sorumlular üzerinde psikososyal bir baskı yaratır. Gereğini yerine getiremeyen yönetici sınıf, muhtemelen ‘her şey yolundaymış’ gibi sakinleştirici propagandalar yapacaktır. Deprem nedeniyle halkın yaşadığı çaresizlikler ve çığlıklar, propagandanın gücü ile kontrol edilemez ise yöneticilerin bilinçaltında saklanan gerçek duygular beden dili aracılığıyla dışa vuracaktır.

Enkaz alanında görünürlük yarışı

Kritik ilk iki günde, resmî kuruluşlar yeterince alanda görülmeyince, deprem bölgesinde haklı olarak ‘devlet nerede’ çığlıkları yükselmeye başladı. Arama ve kurtarma çalışmaları sırasında, gönüllü ve resmi görevlilerin enkazdan canlı insan çıkarırken, bazı enkaz başlarında siyasal gösterilerde sıkça kullanılan sloganlar atıldı. Her an göçük olabilir ve son derece tehlikeli bir yerden, büyük bir risk alarak canlı çıkarmaya emek veren insanlar, özenle ‘sessizlik’ isterken; dışarıdan bir kısım grupların, dinî içerikli sloganlarla gerçekleşen bu güzel başarıya ortak olma çabaları çok dikkat çekiciydi. Bu bir, ‘biz de oradaydık’ görünürlük yarışı gibiydi.

Siyasetin öfkesi ve beden dili

Depremin büyüklüğü karşısında, 4. Derece alarm düzeyinde uluslararası yardım çağrısında bulunulmuştu. Dünyanın her yanından yardımlar gelmiş, arama ve kurtarma ekipleri canla başla çalışmaya başlamıştı. Siyaseten ve yaşam tarzları bakımından bütün ayrılıkların ve aykırılığın geri plana atılması gerektiği bir zamandı.  Konumları gereği bütünleştirici mesajlar vermesi gereken siyasetçilerin, gözlerini ağartarak ya da havaya tokat atarak öfke gösterileri pek hoş kaçmadı.  Kahramanmaraş’ta, iktidar yanlısı bir hanım siyasetçinin, enkaz altında daha canlar varken, İBB Başkanına -durup dururken- sözlü saldırısı çok yersizdi. Bu, yetmezmiş gibi, nefretini saldırgan bir beden diliyle göstermesi, bu depremin en ‘acınası’ görüntüleri arasında yerini aldı.

Meksika’dan gelen arama kurtarma köpeği Proteo!

İçeriden ve dışarıdan gelen ekiplerin arama köpekleri ile enkaz altından çıkan kedi ve köpeklerin, insanların kurtarılması yönünde beden diliyle yol göstermeleri, bu depremin en ‘merhametli’ görüntüleri arasında yerini almıştır. Bunlardan, Meksika’dan gelen arama kurtarma köpeği Proteo’nun yorgunluktan can verdiği bildirildi.  Yaratılışın mayasında sevgi ve merhamet olduğu içindir ki, bütün canlılarda bu duyguyu az veya çok görmek mümkündür. Ancak, yaratılış mayası, sahip oldukları şeytani duygular ve ideolojik şartlanmalarla bozulmuş kişi ve topluluklarda, ne yazık ki bu olumlu enerjiyi görmek mümkün olmuyor. İster olumlu, isterse olumsuz olsun, her türlü canlıda hissedilen ve gerçekte yaşanılan her türlü duygu, niyet ve tutku bedensel sinyallerle dışa vurulmaktadır.

Yöneticilerin alanda görünürlük yarışı

Yönetimi temsil eden siyasetçilerin, deprem alanlarındaki gezileri sırasında, doğrudan ‘yardım eylemine’ odaklanmaya göre, kendi görünürlüklerine ve oradaki varlıklarını göstermeye daha çok özen gösterdikleri görüldü. Söz gelimi, henüz enkazların altından canlı insanlar çıkartılırken ve binlerce insanın cansız bedeni enkaz altındayken; deprem alanındaki basın toplantısı sırasında devletin en üst düzeydeki bakanlarından birisinin, ‘çocukça’ bir telaşla televizyon kamaralarının önünde ‘ön safa’ çıkma uğraşısı çok ibretlik bir durumdu. Başka bir üst düzey siyasetçinin, ‘ön safta’ bulunurken yüzüne yapıştırdığı hüznün, başka bir siyasetçi-yöneticinin yerine geçmesiyle ‘ön safı’ kaybetmenin acısıyla yüz coğrafyasının kızgınlığa dönüşmesi hafızalara kazındı.

Deprem alanına taziye ve geçmiş olsun ziyareti yapmakta olan iktidar mensubu siyasetçilerin yüzlerinde üzüntülü görünme edaları vardı. Siyasal İslamcı siyasetçilerin bir kısmı, uzun bir süre üzüntülü görünmekten sıkılmış olmalılar ki, arada bir gülümsedikleri görüldü. İktidar ortaklarının ileri gelenleri ise daha çok gözlerini ağartarak ve kendilerini eleştirenleri azarlayarak deprem yönetimine (!) katıldılar. Hele biri vardı ki, deprem bölgesindeki vatandaşları sert bir biçimde azarladığı sırada, yüzündeki öfke ve kızgınlığının şiddeti, hissettiği acı ve üzüntüden çok daha fazlaydı. Depremde meydana gelen yitikler ve zararlardan dolayı vatandaşın öfkesi ne kadar haklı idiyse bölgeye ‘geçmiş olsun’ demeye gelen siyasetçinin öfkesinin, üzüntüsünden daha fazla olması hiç unutulmayacak görüntülerdi.

Depremin neden olduğu yitik canlar ve yol açtığı acılar, asla unutulmayacak!  Elbette, yıkıntılar ve fizikî çevre, bu defa akıl ve bilimin ışığı altında onarılacak ve yeniden yapılandırılacak.

Depremin, kendi varoluş süreci dışındaki bütün sonuçların, yönetim sistemlerinin çarpık zihniyetinden kaynaklandığı iyi anlaşılmalı ve anlatılmalıdır. Toprak, titredi ve üzerindeki yanlışlıkları acıklı bir biçimde gösterdi. Herkes, iyice düşünüp, ‘titreyip kendisine dönmeli’! Özellikle önemli karar merkezlerini işgal edenler!..

Yazar

Feyzullah Eroğlu

Peki ben ne yapabilirim?
Bizi okuyor, beğeniyor ve “Peki ben ne yapabilirim?” diye soruyor musunuz? Bağış yaparak bizi destekleyebilirsiniz. Bağışlarınızla faaliyetlerimiz daha sık, daha geniş ve daha etkili olacaktır. TIKLAYINIZ!

Yorum Yap

Kayıt olmadan yorum yapabilirsiniz.




Benzer Yazılar