10.09.2024

Ermeni soykırımı yoktur, Ermeni tehciri vardır

Ermenilerin iddia ettiklerinin aksine tehcir Sözleşme’ye göre soykırım değildir.


Soykırım Suçunun Önlenmesine ve Cezalandırılmasına Dair Sözleşme, 9 Aralık 1948 tarihinde Paris’te toplanan Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 260 A (III) sayılı kararıyla kabul edilmiş, daha sonra imza, onay ve katılım sürçleri başlamıştır. Sözleşme 13. maddeye uygun olarak, 12 Ocak 1951 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Ermenilerin iddia ettiklerinin aksine tehcir, Sözleşme’ye göre soykırım değildir.

Ermenilere göre soykırım tanımı ve yorumu aşağıdadır.  Türkiye’ye bu kapsamda çok ağır bir iftirada da bulunulmuştur: Thousands of women and children were raped”.

“Soykırım, insanın ortak varoluşlarına son vermek amacıyla örgütlü bir şekilde öldürülmesidir. Kapsamı nedeniyle, soykırım, merkezi planlama ve uygulanması için bir iç mekanizma gerektirir. Bu, soykırımı devlet suçu haline getirir, çünkü sadece bir hükûmet böyle bir yıkım planını gerçekleştirecek kaynaklara sahiptir. 24 Nisan 1915’te Ermeni katliamlarının ilk aşaması, yaklaşık yüzlerce aydının, özellikle Osmanlı İmparatorluğu’nun başkenti Konstantinopolis’te (bugünkü Türkiye’de İstanbul) tutuklanması ve öldürülmesiyle başladı. Dünya çapındaki Ermeniler, 24 Nisan’da Ermeni soykırımının tüm kurbanlarını anıyorlar. Nihai çözümün ikinci aşaması: Türkler tarafından silahsızlandırılan 60.000 kadar Ermeni gencin Türk ordusuna gönderilmesiyle (öldürülmesiyle) ortaya çıktı. Soykırımın üçüncü aşaması, Suriye çöllerine sürülen kadın, çocuk ve yaşlılara yönelik katliamlar, sürgünler ve ölüm yürüyüşlerinden oluşuyordu. Bu yürüyüşler sırasında yüz binlerce kişi Türk askerleri, jandarmalar ve Kürt ya da Çerkez çeteler tarafından öldürüldü. Diğerleri kıtlık ve salgın hastalıklara maruz kalarak öldü. Binlerce kadın ve çocuğa tecavüz edildi. On binlerce kişi zorla Müslüman yapıldı. Ermeni soykırımının son aşaması, Türk hükûmeti tarafından, Ermeni ulusunun anavatanındaki toplu katliamların ve ortadan kaldırılmasının reddedilmesiyle ortaya çıktı. Ermeni Soykırımı uluslararası arenada tanınmasına rağmen Türkiye, Ermeni soykırımını kabul etmedi, tarihsel gerçekleri tahrif ederek propaganda kampanyalarına ve lobicilik faaliyetlerine başvurdu.” (https://www.mfa.am/en/genocide)

Ermeni tehciri, (Ermenistan’a göre soykırım) BM’nin kabul ettiği uluslararası soykırım tanımına uymamaktadır. Eğer Ermenistan’ın tanımını esas alırsak, Anzak askerlerinin 250 bin Türk askerini katletmesi de bir soykırımdır. Çünkü BM’nin “İnsanın (Türklerin) ortak varoluşlarına son vermek amacıyla örgütlü bir şekilde öldürülmesi” tanımına uymaktadır. Avustralya ve Yeni Zelanda askerleri, binlerce kilometre uzaktan gelerek 250 bin Türkü Gelibolu’da varoluşlarına son vermek amacıyla örgütlü bir şekilde öldürmüştür.  Bu tanıma göre 18 Mayıs 1944 tarihinde 300 bin Kırım Türkü anavatanları Kırım’dan sürülerek “ortak varoluşlarına son vermek amacıyla örgütlü bir şekilde” öldürülmüştür. Bu da bir soykırımdır. Ermenistan, Hocalı’da BM’nin tanımına uyan bir soykırım gerçekleştirmiştir.

Türkler ve Ermeniler bin yıl aynı coğrafyada huzur ve barış içinde birlikte yaşamışlardır. MIT’nin ünlü ekonomi profesörlerinden Daron Acemoğlu, Ermeni kökenlidir. Her fırsatta Türkiye’ye gelmektedir. Eşi eski bakanlardan İsmail Özdağlar’ın kızıdır. Bir ara, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kuracağı kabinede ekonominin başına geçeceği iddia edilmişti. Bunun üzerine Prof. Dr. Daron Acemoğlu, böyle bir temasın olmadığını açıklamıştır.

Soykırım Suçunun Önlenmesine ve Cezalandırılmasına Dair Sözleşme’ye göre 1948 yılı öncesindeki eylemlerle ilgili olarak soykırım suçu işlendiği hükmü verilemez. Soykırım suçu, 1948 yılında Birleşmiş Milletler Sözleşmesi ile kabul edilmiştir. 1948 yılı öncesinde “soykırım” diye bir suç tanımı yoktur.  Fakat başka bir gerçek daha vardır. ABD mahkemeleri, Türkiye aleyhindeki soykırım iddialarının duruşmasına yeniden başlayabilir. Sözde soykırımının resmen tanınması, Amerikan makamları tarafından tazminatlar da dahil olmak üzere yeni perspektifler açabilir. ABD mahkemelerinde Türkiye aleyhine açılan önceki davalar, ABD Başkanı Joe Biden’in Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Ermeni tehcirini soykırım olarak tanıdıktan sonra yeniden ele alınabilir. ABD mahkemeleri, Amerikan yönetiminin soykırımı tanımadığı için şimdiye kadar Ermenilerin davalarını kabul etmemiştir. Şimdi durum farklıdır. Hollanda “Abovyan Kültür Derneği” temsilcisi İnge Drost, tehcirin ABD makamları tarafından soykırım olarak tanınmasının, tazminatlar için yeni umutlar açtığını söylemiştir.

“Kanunsuz suç olmaz” ilkesi, çağdaş ceza hukukunun temelidir. Hiç kimse 1948 öncesindeki Ermeni tehcirini soykırım olarak nitelendiremez.  Uluslararası hukuk açısından AİHM İkinci Dairesi, AİHM Büyük Dairesi ve İsviçre Federal Mahkemesi Ermeni tehcirinin soykırım olmadığına karar vermiştir. BM 1948 Soykırım Sözleşmesi’ne göre, ancak suçun işlendiği ülkenin mahkemesi veya yetkili Uluslararası Ceza Mahkemesi, soykırım suçunun işlendiğine hükmedebilir. Soykırım suçunu, ülkeler veya uluslar (tüzel kişiler ve topluluklar) işlemez, bu suçu kişiler işler.

1923 yılında kurulan Türkiye Cumhuriyeti gibi tüzel kişilerin “soykırım suçu işlediği” söz konusu olmayıp bu, ceza hukukunun temel ilkeleriyle bağdaşmaz. Soykırım, bir suç tanımıdır. 1915 tehcirine ilişkin yetkili mahkeme kararı yoktur. Ceza hukuku, kişilerin suç oluşturan eylemleriyle ilgilenir. Yetkili Türk mahkemesinin ve yetkili Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin bu yönde kararı bulunmamaktadır. Parlamentolar ve uluslararası kuruluşlar 1915 tehcirini “soykırım” olarak niteleyemez. Bunlar siyasal amaçlı kararlardır.  Ermeni tehciri “holocaust” diye anılan Yahudi soykırımından farklıdır.

Yahudi soykırımı, Nürnberg mahkemesinin kararıyla hükme bağlanmış bir soykırım suçudur. Bu suçu işleyenler uzaydan gelmiş yaratıklar değildir. Suçlanan da Almanya ya da Almanlar değildir. Mahkûm olanlar soykırım suçunu işleyen Alman yetkililerdir. Diğer bir deyişle gerçek kişiler olup, öz be öz Alman’dır. Ermenistan’ın iddia ettiği gibi Nürnberg Mahkemesi kararı sonucunda mahkûm olanlar Alman olduklarına göre, Almanya’nın tarihte ilk soykırım suçu işlemiş bir ülke olması gerekir. Fakat, bu hukuken mümkün değildir. Soykırımı Almanlar değil, Alman kökenli Naziler işlemiştir.

Tehcir iddia edildiği gibi bir suç ise, tehcirin yapılmasının yolunu açan Talat Paşa olduğuna göre onun yargılanıp hüküm giymesi gerekirdi. Ama bu mümkün değildir. Çünkü o dönemde “Soykırım Suçunun Önlenmesine ve Cezalandırılmasına Dair Sözleşme” yoktur ve bu sebeple suç yoktur. Talat Paşa’nın katili Solomon Teilirian ise Almanya’da yargılanmıştır ama suçluluğu mahkeme tarafından reddedilmiştir.

Cinayet, sanığın aile fertlerinin öldürülmesinin intikamını almak amacıyla işlenmiş, ahlaki bir eylem olarak haklı bulunmuştur. Savunma, cürmün kişisel önemini vurguladığından, suikastın örgütlü yönü göz ardı edilmiş ve bunun sonucu olarak Ermeni terör örgütlerinin işleyeceği diğer cinayetlerin önü açılmıştır (Şeref Ünal, “Salomon Teilirian Davası Talat Paşa Suikastı: Berlin, 2-3 Haziran 1921”, 2004, Ufuk Üniversitesi Yayınları, s. 65-66). Talat Paşa davası ve jürinin kararı, Batı dünyasında “Talat Paşa’nın suçunun ispatı” olarak algılanmıştır. Karar, Almanya’nın da suçunun reddedilmesi demekti ve Almanya’yı suça iştirakten kurtarıyordu.

Ermeni tehciri soykırım değildir. O zaman, 93 harbinden sonra Osmanlı’nın Avrupa kıtasındaki topraklarından Anadolu’ya zorla göç ettirilen, tehcire uğrayan Türkler de soykırıma uğramıştır. Bu durumda Yunanistan, Romanya, Bulgaristan, eski Yugoslavya ve Kırım Türklerini Kırım’dan tehcire zorlayan Rusya ve Batılı ülkeler Türklere soykırım yapmıştır.

Rahmetli babam Süleyman Karluk, 1944 yılında soykırıma uğramamak için Köstence’den Türkiye’ye göç etmiştir. Baba dedem Cebeci Mezarlığı’nda istirahat etmektedir.  Bu sebeple ben, babam sayesinde Türk vatandaşlığımın yanında Romanya vatandaşı (ve de Avrupa Birliği vatandaşı) oldum.

1915 Ermeni tehciri sonrasında bazı Osmanlı yetkilileri ve siviller imparatorluk içindeki Divan-ı Harp mahkemelerinde ve İngilizler tarafından Malta’da kurulan mahkemelerde yargılanmışlardır.  Yeterli kanıt bulunamamış, İttihat ve Terakki yöneticileri beraat etmiştir. Böylece soykırım yaşanmadığı ortaya çıkmıştır.  Uluç Gürkan’ın görüşü aşağıdadır.

Kaynak: https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/137997

18 Ocak 1919 tarihinde sözde Ermeni soykırımı yapmakla suçlanan 120 kişi Britanya Yüksek Komiseri Amiral Sir Somerset Arthur Gouch Calthorpe idaresinde Malta Adası’na götürülmüştür. Emperyal Batı’nın “soykırım” dediği 1915 olaylarının yargılamasını Malta’da İngiliz Mahkemesi yapmış, suç unsuru tespit edememiş ve yargıladıkları Osmanlı vatandaşları beraat etmiştir. 29 Temmuz 1921 tarihinde İngiliz Kraliyet Başsavcısı yargılananların hepsine beraat kararı vermiştir. Son tutuklu 1922’de serbest bırakılmıştır. Aşağıda Malta tutuklamalarıyla ilgili orijinal belgeler vardır.  İlk belgede Malta tutkulularına yönelik hiçbir suçlamanın yapılamayacağına ilişkin belge ve Türkçesi vardır.

Bu konuda Uğur Dündar’ın 20 Mayıs 2021 tarihli Sözcü gazetesinde yayımlanan röportajı önemlidir. Emekli Büyükelçi Şükrü Elekdağ, Biden’ın ABD Anayasası’nı 3 defa ihlal ettiğini açıklamıştır. Dündar, bu 3 ihlali içeren notun Haziran’daki görüşmede Biden’a verilmesini önermektedir. Ben de aynı görüşteyim.

Osmanlı, tehcir ile ilgili iddialar ortaya çıkınca bazı Türkleri de haksız yere idam etmiştir. Bunlardan biri Boğazlıyan Kaymakamı Mehmet Kemal Bey’dir. 10 Nisan 1919 Perşembe günü Beyazıt Meydanı’nda soykırım suçlamasıyla idam edildiğini genç nesiller unutmamalıdır.  İdamdan önce usulen son sözü sorulan Kemal Bey’in açıklaması tarihe geçmiştir:

“Sevgili vatandaşlarım! Ben bir Türk memuruyum. Aldığım emri yerine getirdim. Vazifemi yaptığıma vicdanım emindir. Sizlere yemin ederim ki, ben masumum. Son sözüm bugün de budur, yarın da budur. Ecnebi devletlere yaranmak için beni asıyorlar. Eğer adalet buna diyorlarsa, kahrolsun böyle adalet.” dediğini kimse unutmasın. Kemal Bey, idamından önce yetkililere verdiği vasiyetnamesinin 7. maddesine şöyle yazmıştır: “Fert ölür, millet ise yaşar ve inşallah Türk milleti yaşayacak…”

Şüphesiz sonsuza kadar… Sen rahat uyu Kemal Bey.

Yazar

Sadık Rıdvan Karluk

Peki ben ne yapabilirim?
Bizi okuyor, beğeniyor ve “Peki ben ne yapabilirim?” diye soruyor musunuz? Bağış yaparak bizi destekleyebilirsiniz. Bağışlarınızla faaliyetlerimiz daha sık, daha geniş ve daha etkili olacaktır. TIKLAYINIZ!

Yorum Yap

Kayıt olmadan yorum yapabilirsiniz.