Yükleniyor...
İran ile Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) 5 daimi üyesi ve Almanya (5+1) arasında 12 yıldan beri devam eden nükleer müzakereler anlaşmayla sona erdi. 14 Temmuz 2015 tarihinde AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Siyasetlerinden Sorumlu Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini ve İran Dışişleri Bakanı Cavad Zarif Viyana’da yaptıkları basın toplantısında anlaşmanın sağlandığını resmen açıkladılar.
Anlaşmanın İran’da ve bölgede ekonomik kalkınmaya ve silah, özellikle nükleer silah yarışının ortadan kalkmasına ve savaşların önlenmesine neden olacağına yönelik değerlendirmeler, uluslararası ve yerli medyalar tarafından gündeme taşınmaya başlamıştır. Bir ağızdan seslendirdikleri düşünceleri şöyle karakterize edebiliriz:
Bu anlaşmanın imzalanmasıyla, nükleer faaliyetleri tamamıyla Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) tarafından denetleneceği için, İran’ın nükleer silahları elde etmesi mümkün olmayacaktır. Buna karşılık İran’a uygulanan yaptırımlar, ambargolar kaldırılacaktır. Bu ise, İran ve bölgeye güvenlik, ekonomik kazanç kaynakları vaat ediyor. Yine İran, 100 milyar dolarlık kaynağı üzerindeki dondurma tedbiri de kaldırılacağından, önemli bir imkana kavuşmuş olacaktır. Bütün bu gelişmeler, batılı firmaların İran’da yatırım yapmasının önünü açacaktır.
Bunlar olumlu ihtimallerdir. Ama bu beklentilerin arkasında neler vardır ve ne çeşit gelişmelere yol açacaktır, bunları düşünmek gerekmektedir. Acaba, Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) ile ilişkisi var mıdır, varsa bunun şekli, amacı ve sınırları ne olabilir? Bu ve benzeri hususları enine boyuna değerlendirmek gerekmektedir. İran’da iktidarı ele geçiren yeni Cumhurbaşkanı Hasan (Firidun) Ruhani’nin nükleer ve diğer konulara bağlı olarak İsviçre’de yeniden masaya oturmaya başladığı Kasım 2013 tarihinden hemen sonra kaleme aldığım “İran 5+1 Anlaşması, Dış Dinamiklerin İran Üzerine Güç Dengelerinin Korunmasına mı Hizmet Ediyor,[1] ve Devlet dergisinde yayımlanan Dünden Bu Güne Gerçek İran”[2] başlıklı araştırmalarımda değinmiştim. Orada konuyla ilgili şu ifadeler yer almıştır:
“Agresif bir dış politika takip eden Rusya Federasyonu Cumhurbaşkanı Vladimir Putin, 5+1 anlaşmasından önce Moskova’da düzenlediği basın toplantısında, İngiltere’nin, İran’ı kaybetmekte olduğu için ABD’yi yeniden imdada çağırmasını alaycı bir dille eleştirerek şöyle söylemiştir: ‘Bölgedeki müessiriyetini ve denetim sahalarını tek başına koruyamaz hâle gelen İngiltere, koca karılar gibi dedikodu yapmaktan başka bir işe yaramıyor…’ İran’ın 5+1 Anlaşması’nın, dış dinamiklerin ülkede oluşturduğu güç dengelerini koruyup koruyamayacağını veya başka vahim olaylara zemin hazırlayıp hazırlamayacağını yakında göreceğiz.
Şimdilik net olarak şu iki hususun altını çizmeliyiz:
Söz buraya gelmişken, bu makalenin temelini teşkil eden, 20.Yüzyılın başlarında dış müdahale ile hakimiyetin el değiştirmesi olayını hatırlatmalıyız. Bilindiği gibi İngiltere, bin yıldır muhtelif Türk Hanedanları eliyle temsil edilen (son dönemde Kaçar Türk Hanedanı vardı) egemenliği, sömürgesi Hindistan üzerinden gerçekleştirdiği darbeyle yıkıp yerine Pehlevi/Fars Hanedanlığını getirmiş ve bu güne kadar yaşatmıştır.
18 ay önce ön gördüğümüz gibi Hasan Ruhani iktidarının, 5+1 ülkeleri ile masaya oturması ve bir anlaşmaya varmış olmasına bu açıdan bakmalıyız. Sözde Reformist kesim Köktencilere karşı geçici bir zafer kazanmıştır. Bu zafer aynı zamanda, Şiiliği İslamiyete karşı kullanmayı amaç edinen sözde reformist kesimin[3] ve Putin’in “koca karılar” gibi diyerek karakterize ettiği İngiltere’nin, Dini Lidere, Rusya’ya ve Türk-Arap tarafına karşı elde edilmiş geçici zafer olarak da görülebilir.
Pakistan nükleer silah elde etmiş ne yapmış?! Saddam Hüseyin nükleer silah elde etmeye çalışıyor diyerek Irak’ı kan içinde boğmadılar mı? Ama nükleer silaha ilişkin hiçbir şey bulamadıkları halde, Bölgeyi kan bürümüştür. Irak’ta, Suriye’de, Libya’da, Yemen’de, Lübnan’da, Filistin’de yaşanan durum göz önündedir. Hepsi iç savaş halindeler. Askerler bir tarafa, siviller ve demografik yapı üzerinde büyük cinayetler işlenmektedir. İran’a ve bölgeye yönelik dudak uçuklatacak kadar şaşırtıcı vaatler şimdiye kadar niçin uygulanmamıştır, niçin uygulanması için gereken ortam hazırlanmamıştır? Neyi bekliyorlardı? Beklenen şey neydi?
Nükleer silah anlaşmasını imzalamak için, Firidun (Hasan) Ruhani ve Cavad Zarif’in iktidar olmasını mı bekliyorlardı? İran’ın imzalamış olduğu bu 5+1 anlaşması neyi çözecektir?! İran nükleer silah elde edemeyecektir, öyle mi? İran şu an sahip olduğu teknoloji ile zaten nükleer silah elde edemez. Rusya ve Çin’in iradesi dışında nükleer silah elde etmesi mümkün değildir. Bu gün Rusya isterse, İran en kısa zamanda nükleer silaha ulaşabilir. Bu anlaşma onu mu engelleyecektir!?
Asıl söz konusu olan, 1989 tarihinden itibaren (Ayetullah Ruhullah Homeyni’nin ölmesi, Ayetullah Seyyed Ali Hameney’in yüksek dini önder olması) İran’daki dengelerin değişmesi, Rusya’nın İngiltere üzerine ağır basması ve nüfuz dairesinin yüksek oranda artması, İngiltere’nin İran’daki nüfuzunun kaybedilmek üzere olmasıdır. Dava, bunun davasıdır.
Direkt İngiltere tarafından idare edilen, yönetilen ve Türk düşmanlığına dayalı olarak seçilen Haşimi Refsancani, Cumhurbaşkanı Ruhani, eski Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi ve çevreleri direkt batı desteğiyle İran’da kendi egemenliklerini kurmayı ve Rusya ile beraber yürüyen Ayetullah Hameney’in önderliğindeki güçleri ortadan kaldırmayı ve silip atmayı planlıyorlar. Mücadele, bunun mücadelesidir. Bu anlaşma, İngiltere başta olmakla batının, Rusya’ya karşı, Türk-Arap-İslam karşıtı sözde reformistlerin Yüksek dini lidere karşı kazanmış oldukları geçici zaferidir.
Refsencani-Ruhani-Hatemi kesimi, İran’da kendi iktidarlarını kurabilmiş olsalar, İran’ın yurt içi ve yurt dışı siyaseti tamamen yön değiştirecektir. Bu gün İran’ın Irak, Suriye, Yemen ve Filistin siyaseti, ters dönüşle Batının Büyük Ortadoğu Projesinin gerçekleşmesi doğrultusunda ilerleyecektir. Bu ise, BOP’un Ortadoğu’da hedeflerine ulaşması açısından büyük bir gelişme kaydedecek demektir.
Batının Ortadoğu’yu yeniden yapılandırılması çerçevesinde Büyük Ortadoğu Projesi gereğince Rusya’nın bölgeden sökülüp atılmasıdır. Bunun için ilk önce İran’da Rusya ile aynı tarafta görülen güçlerin (Yüksek dini öndere bağlı güçler ile BOP muhaliflerinin) etkisiz hale getirilmesidir. İkincisi ise, İngiltere tarafından yönetilen, sözde reformist kesimin egemenliğinin güçlendirilmesidir.
Sözde İnsan hakları, temel hak ve özgürlükler, çoğulcu ve demokratik siyasi yapılanma gibi hazır kavramlara dayalı taslakların, Türk karşıtı, Pers merkezli otoriteye bağlı biçimde uygulanmasıdır. Azınlıklara yönelik nispi hakların verilmesi ve seküler düzenin kuruluşu ile kendilerine bağımlı sözde reformist kesimin tam egemenliğinin sağlanması istenecektir.
Bu dört maddede yer alan hususların, ayrıca ele alınması gerekmektedir
Rusya ve müttefikleri bu olayı suskun bir biçimde bekleyecek lükse sahip değildir. Onların da buna karşı önleyici tedbirleri muhakkak vardır. Rusya, Ortadoğu’da ki nüfuzunu kaybederse, İran’ı kaybedeceğini iyi biliyor. İran’ın kaybıyla da, Kafkaslarda ve Orta Asya’da kuşatılacağı açıktır. Böyle bir durumda, Rusya’nın iç savaşa sürüklenip yeni bir dağılmanın eşiğine sürüklenmesi mümkündür. Bu ise Rusya’nın tamamen çökmesi demektir.
Sonuçta İran, Batı için nasıl bir jeopolitik önem taşıyorsa, Rusya için de hayati derecede değerli stratejik bir ülkedir. Bu bakımdan; Rusya, Azerbaycan, Ermenistan, Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ve İran’da ki müttefikleri, Büyük Ortadoğu Projesine karşı varlıklarını korumak zorunda kalacaklardır. Batı, kendi kontrolünde aşırı değişimi hedeflemişse, onlar da, mevcut durumu şimdilik korumayı, aşamalı ve kontrollü değişimi hedefleyeceklerdir.
Son söz olarak, 17 Temmuz 2015 tarihinde ABD’den yayımlanan GUNAZ.TV’de canlı yayında söylediğim “Bu anlaşma İran’da ki sistem içi ikilemde patlak oluşturacaktır. Bu durumda, ülke iç savaşa sürüklenebilir.” şeklindeki değerlendirmemi; dün, 18 Temmuzda ülke lideri Ayetullah Hameney’in Ramazan Bayramı ile bağlı konuşmasındaki tavrı, ne kadar doğru bir tespitte bulunduğumu gösterdi.
Yüksek Dini Lider konuşmasında, ,Anlaşmanın içeriğini direkt reddetmese de, ABD’yi tehdit içeren bir dille uyardı. İslami İran ile ABD’nin Ortadoğu siyasetlerinde 180 derecelik bir zıtlık olduğunu söyleyerek, ABD ile İslami İran’ın asla ve asla beraber yürüyemeyeceğini kesin bir dille belirtti. Aynı zamanda ülke içi İngiliz eksenli güçleri de uyarmaktan geri kalmadı.
Haşimi Refsancani ise birkaç gün önce İngiltere’nin ünlü The Gardien gazetesine verdiği söyleşide, nükleer anlaşması konuşulamaz yasakları ortadan kaldırmış ve ABD’nin Tahran’da Büyükelçiliğini yeniden açabileceğini ifade etmiştir.
[1] Turan Dergisi, Sayı 22, 2014
[2] Devlet Dergisi, Yıl 11, Sayı 452, Mart-Nisan 2014
[3] Türk-Arap-İslam karşıtı sözde reformist kesim söylediğimiz bu unsurlar Şiiliği İslamiyete karşı kullanmak isteyen, uyduruk Eski Pers uygarlığını ön plana almayı hedefleyen Batı özellikle İngiliz eksenli kesimdir. Refsancani, Hasan Ruhani, Muhammed Hatemi, Rahim Maşayi ve bu gibi diğer unsurlar sistem içinde bu cebhenin çeşitli kanatlarını yönetiyorlar. Artık bilgi için:
1. Devlet Dergisi, 452. Sayı, “DÜNDEN BU GÜNE GERÇEK İRAN”