18.04.2024

Türk kuruluşlarının ABD’de Ermeni yanlısı WSJ Gazetesi’ne ilan vererek destek olmasının anlamı nedir?

Türkiye aleyhinde yazılarla gündeme gelen daha çok Ermeni tezlerini destekleyen WSJ gazetesi, bazı Türk-Amerikan dernekleri tarafından bir sayfalık ilan verilerek ödüllendirilmiştir. Verilen ilan yerinde midir? Peki, ya gazete seçimi?..


 

Wall Street Journal gazetesi

Wall Street Journal gazetesi

ABD’de yayın yapan ve daha çok Ermeni tezlerini destekleyen The Wall Sreet Journal (WSJ) gazetesine Türkiye’nin önemli ekonomi kuruluşlarının ilan vermesine bir anlam veremedim. Bu gazete Türkiye’ye hasım bir yayın organıdır. 17 Eylül 2018 tarihinde Türkiye aleyhine aşağıdaki yorumu yapmıştır: “Finansal krizden sonra, yatırımcılar riskli gelişmekte olan piyasalarda daha yüksek getiri talep etti… Ancak pek çok yatırımcı, tek başına daha yüksek faiz oranlarının yeterli olmayacağına, Türk şirketleri ile büyük miktardaki borçları  finanse etmeye çalışan bankalar için sorun yaratabileceklerine inanmaktadır… Türkiye Merkez Bankası, Perşembe günü enflasyonda ana faiz oranını % 17,75’ten % 24’e yükseltti ve bankanın bağımsızlığıyla alakalı olan ilgili sorunlara cevap verdi ama Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan  bir gün sonra yüksek faizlerden  hoşnutsuzluğunu yineledi.” (İlan için tıklayınız )

Ermeni yanlısı WSJ gazetesine MUSİAD, TOBB, Türk-Amerikan İş Konseyi gibi  Türk-Amerikan kuruluşlarının  ilan vermesi  doğru bir tercih değildir. ATAA (Assembly of Turkish American Associations) ve FTAA (Federation of Turkish American Associations) ilana katılmamıştır.

Çünkü, WSJ  25 Ocak 2018  tarihinde ABD’nin eski İstanbul  Büyükelçisi Henry Morgenthau Sr.’ nin (İlgili yazı için tıklayınız) torunu Robert M. Morgenthau’ nun kaleme aldığı bir yazı yayınlamıştır. Yazıda Hitler’in sahte evraklara dayanan sözde  Ermeni  soykırımı  gündeme  getirilmiş ve Başkan Trump’ın sözde Ermeni soykırımını tanıması gerektiği savunulmuştur.

Yazının yayımlanmasından sonra Şükrü Server Aya ve Ferruh Demirmen gibi vatansever kişiler WSJ’ye Türkiye’nin görüşlerini açıklayan bir mektup göndererek bunların da yayımlamasını istemişlerdir. WSJ’nin, bu mektupları yayımlamaması üzerine Demirmen gazetenin tutumunu kınayan, ifade özgürlüğü hususunda hipokrasi (ikiyüzlülük) yaptığını dile getiren kinayeli ikinci bir mektubu bazı diğer yayın organlarına göndermiştir.

Demirmen haklı olarak şu eleştirilerde bulunmaktadır: “Ermeni sorununda Türk karşıtlığı ile bilinen ve boykot edilmesi gereken böyle bir gazete şimdi ne yazık ki birtakım Türk-Amerikan dernekleri tarafından verilen bir sayfalık ilan ile ticari bakımdan taltiflenmiştir. Bizim makaleleri yayımlamayı reddeden WJS editörleri şimdi acaba ne düşünmektedir? Demek ki Türk tarafından herhangi bir yaptırım, boykot, rahatsızlık söz konusu değilmiş! Ve ilan veren Türk-Amerikan derneklerinin bu hassasiyetine ne denir?”

Ermeni sorununda Türk karşıtlığı ile bilinen bir gazete bazı Türk-Amerikan dernekleri tarafından  bir sayfalık ilan  verilerek ödüllendirilmiştir

ABD Başkanı haklı gerekçelerle eleştirilirken Türk düşmanı olan ve sözde Ermeni soykırımını destekleyen bir ABD gazetesine ilan verilmesi doğru değildir. Bu kapsamda bilgi sahibi olunmadan fikir sahibi olunmuş ve hata yapılmıştır. Anadolu esnaf ve tüccarının katkıları bilinmeyerek Türk ve Türkiye düşmanlığı yapan, sözde Ermeni soykırımına destek veren, Ermeni muhibi WSJ gazetesi ise ödüllendirilmiştir. Ermeni terör örgütü ASALA’nın Paris’te görev yaptığım 1985-1990 yıllarında tehdidine maruz kalmış birisi olarak bu konuya değinme ihtiyacını hissettim. Ayrıca ARMENIAN DEPORTATION IS NOT A GENOCIDEbaşlıklı makalem; Independent Academia ve Azvision.news’de  en çok okunan (4883, 24 April 2017 ) makaleler arasında yer almıştır.

Açıkça söylemek gerekirse ilan verilen gazetenin yayın politikası Türk devletinin temel politikası ile bağdaşmamaktadır. Bir taraftan ABD’ye yaptırım uygulayacağız diyorsunuz, diğer taraftan sözde Ermeni soykırımı konusunda Türkiye karşıtı yayın yapan bir gazeteye ilan vererek maddi destekte bulunuyorsunuz. Ermeni diasporası ve devleti böyle bir ilanı “sözde Ermeni soykırımı yoktur” tezini savunan bir gazeteye kesinlikle vermez. İlana TÜSİAD ve İKV gibi özel sektör kuruluşlarının katılmaması dikkatimi çekmiştir.

İlan yerindedir ve bir gerçeği açıklamaktadır ama yanlış olan gazete seçimidir

Üstelik Amerika Ermeni Ulusal Komitesi (ANCA), ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Paul Ryan (R-WI), Çoğunluk Lideri Kevin McCarthy (R-CA) ve Azınlık Lideri Nancy Pelosi (D-CA)’ nin iki partili bir soykırım önleme tedbiri olan H.Res.220 hakkında bir oylama planlamak üzere kampanya başlattığı bir dönemde Ermeni yanlısı bir gazeteye ilan vererek destek olmak nedense hiç sorgulanmamıştır.

Bu kampanya ile Osmanlı Devleti’nde Ermeni, Rum, Süryani, Keldani ve diğer Hristiyan milletlere karşı yapılan sözde soykırımının onaylanması talep edilmektedir. Gerçeklerden habersiz Kongre üyelerini protesto etmek ve bilgilendirilmek üzere mutlaka açıklama gönderilmelidir. (U.S. House leadership urged to allow a vote on Armenian Genocide Resolution,14 Sep 2018 Siranush Ghazanchyan)

WSJ gazetesine verilen ilanın Türkçe özeti:

“Türk Amerikan Topluluğu, ABD-Türkiye ilişkilerinin canlılığını vurgular ve mevcut çıkmazın üstesinden gelmek için sürekli diyalog çağrısında bulunur” (THE TURKISH AMERICAN COMMUNITY UNDERLINES THE VITALITY OF US-TURKEY RELATIONS AND CALLS FOR CONTINUED DIALOGUE TO OVERCOME CURRENT IMPASSE) başlığı ile verilen ilanın özeti aşağıdadır.

Türk-Amerikan Topluluğunun temsilcileri, ABD-Türkiye ilişkilerinde yaşanan son gelişmelerle derinden endişe duyuyor ve üzülüyor. ABD yönetiminin Türkiye’ye karşı uygulanan çelik ve alüminyum tarifeleri artırmaya yönelik son kararı, özellikle de Amerikan ve Türk çıkarlarına hizmet etmeyeceğine inanıyoruz. Bu sebeple ABD yönetiminden kararını yeniden değerlendirmesini istiyoruz.

ABD ve Türkiye, NATO müttefikleri olarak, dünyanın farklı bölgelerinde barış, demokrasi ve refahı teşvik etmek ve yıllarca birlikte çabalamak için ortak bir vizyona sahipler. İlişkiler zor zamanlar içinde en iyi anlam ifade ediyordu. Bu kesinlikle bu zamanlardan biridir.

Türk Amerikalılar, yaşamın ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarındaki önemli katkılarıyla, tarihsel olarak ABD ile Türkiye arasında daha iyi ilişkiler için uygun bir köprü olmuştur. Türkiye ile ABD arasındaki iyi ilişkilerin korunmasının sadece ortak hedeflerin peşinde koşmak için değil, hem Amerikalılar hem de Türkler için daha iyi bir geleceğin gerçekleşmesi için hayati öneme sahip olduğuna ilişkin gerçek inancımızı dile getiriyoruz.

Türk Amerikalıları, ticaret savaşının tehdidi ve tırmanışı söyleminin sadece durumu daha da kötüleştirdiğine ve eldeki sorunların kalıcı biçimde çözülme ihtimalini azalttığına inanmaktadır. Uzun vadeli çıkarlar için ihtiyat ve yeniden odaklanma çağrısında bulunuyoruz. Sürdürülebilir bir çözümün karşılıklı saygı ve hukukun üstünlüğü ilkelerine dayanan sürekli diyalog gerektirdiğini hatırlatırız.

ABD ve Türkiye arasındaki sağlam kazanılmış dayanışma ve dostluk kısa vadeli hedefler için feda edilmemelidir. Tarih bize siyasi zorlukların zamanla aşılabileceğini söyler. Ancak, ivme ve işbirliği ruhu ortadan kalktığında ekonomik bağları yeniden kurmak çok daha zor olur. (Yet it would be much more difficult to restore economic ties once the momentum and the spirit of cooperation is lost.)

 Türk-Amerikan Topluluğu adına  Turkish Union of Chambers and Commodity Exchanges (TOBB USA), Foreign Economic Relations Board of Turkey (DEIK),Turkey-U.S. Business Council (TAIK), Independent Industrialists and Businessmen Association (MUSIAD USA), Turkish American National Steering Committee (TASC), Nimeks Organics, The Foundation for Political, Economic and Social Research (SETA DC), Turkish-American Chamber of Commerce & Industry (TACCI), Turkish Anti-Defamation Alliance (TADA),Turkish Heritage Organization (THO).”

İlan verilmeden önce yetkililer Fransız avukat Georges de Maleville’ nin 1915 Osmanlı-Rus Ermeni Trajedisi (La Tragedie Armenienne de 1915, Lanore, Paris, 1988 (Toplumsal Dönüşüm Yayınları, Temmuz 1998))  kitabını okumuş olsalardı, bu önemli ilanı diğer bir gazeteye verirlerdi.

Georges, Osmanlı vatandaşı Ermenilerin Birinci Dünya Savaşı başlar başlamaz Çarlık Rusyası’na karşı savaşan Osmanlı ordusunu arkadan vurduklarını belirtiyor ve bu bölgelerdeki Ermenilerin bu  sebeple  Osmanlı sınırlan içinde güneye, Suriye’ye göç ettirildiklerini, bunun kaçınılmaz bir önlem olduğunu açıklamaktadır.

Benzer önlemlere böyle silahlı bir ihanet olmamasına karşılık başta Fransa olmak üzere Avrupa devletlerinin de başvurmuş olduklarına değinmekte, bunun asla bir soykırım olarak nitelendirilemeyeceği üzerinde durmaktadır. Bu yer değiştirme sırasında birçok Ermeni’nin, eşkıya Ermenilerce öldürülen yakınlarının öcünü almak isteyenler ve hatta onları  korumakla yükümlü olanlarca öldürüldüğünü belirtmektedir.

Georges de Maleville’nin değindiği bir diğer gerçek ise, bu olayların Osmanlı merkezi yönetiminin bilgisi ve denetimi dışında olduğudur. Osmanlı Devleti’nin bu gibi olayları önlemek için elinden geleni yaptığı, yakalanabilen sorumluların yargılanıp cezalandırıldığı ve bu yüzden birçok görevlinin idam edildiğini belgelemektedir ki bu gerçekler soykırım iddialarını temelden çürüten olgulardır.

Büyükelçi Henry Morgenthau Sr.’ nin torunu Robert M. Morgenthau’ nun AİHM’ nin Perinçek ve 28 Kasım 2017 tarihli Mercan ve diğerleri kararlarına (Affaire Mercan et Autres C. Suisse, Requête No 18411/11) rağmen sözde Ermeni soykırımdan söz etmesi ve işe Adolf Hitler’i de karıştırması, aşırı Ermeniler ile Ermeni sevenlerin iddiasından başka bir şey değildir. Aradan yüzyıl geçtikten sonra torun Morgenthau, 25 Ocak 2018 tarihinde The Wall Street Journal’ da “Trump,  Ermeni soykırımı hakkında gerçeği söyleyecek mi?” başlığı ile yazı yayınlaması bir provakasyondur. (Will Trump Tell the Truth About the Armenian Genocide? He recognized the reality that Jerusalem is the capital of Israel. Such daring is needed again. By Robert M. Morgenthau Jan. 25, 2018)

İsviçre Federal Mahkemesi’nin Perinçek lehine verdiği 25 Ağustos 2016 tarihli bozma kararı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 2. Dairesi’nin 16 Aralık 2013 tarihli ve AİHM Büyük Dairesi’nin 15 Ekim 2015 tarihli kararlarına rağmen bu yazının WSJ’de yayımlanması, gazetenin kimliği açısından önemlidir.

Bilindiği gibi İsviçre’ de bir konferansta “Ermeni soykırımı emperyalist bir yalandır” sözüyle İsviçre tarafından cezaya çarptırılan Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek davanın kararını Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşınmıştı. 28 Ocak 2015 tarihindeki AİHM temyiz duruşmasından sonra karar yaklaşık 9 ay sonra 15 Ekim 2015 Perşembe günü verilmiştir. AİHM verdiği kararda Vatan Partisi Başkanı Doğu Perinçek’i ifade özgürlüğü noktasında haklı bulmuştur.

AİHM, Perinçek’in “Ermeni soykırımı emperyalist bir yalandır” sözlerinin düşünceyi açıklama özgürlüğü kapsamında olduğunu  tespit etmiştir. Avrupa ülkeleri,  bu kararın düşünceyi açıklama özgürlüğünün ötesindeki gerekçesini de kabul etmeye başlamışlardır. Almanya Başbakanı Merkel’in “Alman Meclisi’nin Ermeni soykırımını tanıma kararının hukukî değeri olmadığı” yolundaki açıklaması, İsviçre yargısı ve siyasetinde de kabul edilmektedir.

AİHM kararlarının gerekçelerinde 1915 olaylarının Yahudi Soykırımı ile aynı sınıflama içinde olmadığı, 1915 olaylarında soykırım suçunun işlendiği konusunda bir mahkeme kararı bulunmadığı da belirtilmiştir. Kararlar, 1948 BM Sözleşmesi’ne göre, soykırım suçuna hükmetme yetkisinin sadece suçun işlendiği ülke mahkemesinde ve Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde olduğunu vurgulamıştır. İsviçre Federal Mahkemesi AİHM’nin Perinçek Kararı’ na uyarak, BM 1948 Soykırımın Cezalandırılması ve Önlenmesi Sözleşmesi uyarınca ancak yetkili mahkemelerin soykırım konusunda karar alabileceğini kabul etmesine rağmen torun Morgenthau’nun konuyu WSJ’ e yayınlaması, Türkiye’ ye yönelik karalama kampanyasından başka bir şey değildir.

Bu yayın, sözde Ermeni soykırımı konusunda 24 Nisan 2018’de ABD Başkanı Trump’ın “soykırım” (genocide) kelimesini kullanması için ABD’de ortam hazırlamaya yönelik bir  girişimdir. Buna rağmen Trump soykırım dememiş, diğer başkanlar gibi “büyük felaket” (meds yaghern) ifadesini kullanmıştır. Gerginleşen ilişkiler kapsamında 24 Nisan 2019’da Başkan Trump’ın “soykırım” demeyeceğinin garantisi yoktur. Nede olsa Türkçedeki “Delidir ne yapsa yeridir.” özdeyişini unutmayalım.

ABD Büyükelçisi olarak 1915-1916 yıllarında İstanbul’ da görev yapmış olan Henry Morgenthau, (Morgenthau, Türkiye’deki Aşkinaz Yahudilerinin Hahambaşısı Dr. Markus’a  yardımda bulunmuştur) yalanlarla dolu hatıralarını ABD’ ye döndükten sonra Büyükelçi Morgenthau’ nun Hatıraları (Ambassador Morgenthau´s Story) adı altında yayınlamıştır. (Büyükelçi Morgenthau’nun Öyküsü, Belge Yayınları, 2015)

Henry Morgenthau (1856-1946) New York’ta emlak komisyoncusu iken 1912 seçimlerinde Başkan adayı Wilson’u desteklemiş, Wilson seçimleri kazanınca İstanbul’a Büyükelçi atanmıştır. 27 Kasım 1913 tarihinde İstanbul’ a gelmiş, 26 ay görev yaptıktan sonra 1916′ da ABD’ye dönmüş, Başkan Wilson’a “Hükümetin savaş politikası adına bir zafer kazanmamız ve bunun için de her türlü yasal yol ve imkâna başvurmamız gerekmektedir” diyerek uydurma hikâyesini yazmıştır. Kitabını yazarken elçilik sekreteri Hagop S. Andonian ile hukuk danışmanı Arshag K. Schmavonian’dan  yardım almıştır. Gazeteci Burton J. Hendrick, Büyükelçi Morgenthau’nun anlattıklarını yeniden düzenlemiş, ABD Dışişleri Bakanı Robert Lansing kitabın provalarını okuyup eklemelerde bulunmuştur.

O dönem 120 bin tirajlı aylık dergi olan The World’s Work’ta (1900–1932) gerçek dışı hikâye tefrika edilmiştir. Uydurma hikayeler tirajı yüksek çeşitli gazetelerde de yayınlanmıştır. Morgenthau’nun kitabın yayımlanmasından önce Ermeni soykırımı iddiasını araştıran Alman Johannes Lepsius, İngiliz Lord Bryce ve Arnold Toynbee’ye belge sağladığı da söz konusudur.

Dr. Johanhes Lepsius (1858-1926). Alman din adamı ve politikacısıdır. Ermenilere yönelik yardım kuruluşları arasında ilk sırayı alan, Alman Doğu Misyonu ile Alman Ermeni Cemiyeti’nin yöneticisidir. Ermeni dostu olarak tanınan Lepsius, Alman misyoneri sıfatıyla başta Ermeniler olmak üzere Doğudaki Hristiyanlara yapılan yardım çalışmalarını yürütmüştür. Johannes papazının Ermeniler hakkında yazdığı kitapları (Almanya ve Ermeniler-Deutchland und Armenien) bugün Batı kamuoyunda sözde soykırımın ispatında vazgeçilmez öneme sahip kaynaklar arasında yer almaktadır.

Mavi Kitap olarak bilinen ilk baskısı 1916 yılında Londra’da yapılan The Treatment of Armenians in the Ottoman Empire 1915-16 (Osmanlı İmparatorluğu’nda Ermenilere Yönelik İşlemler 1915-16) isimli kitap bir Ermeni propaganda aracıdır. Kitabın özgün baskısında yer alan, “Documents presented to Viscount Grey of Fallodon Secretary of State for Foreign Affairs by Viscount Bryce with a preface by Viscount Bryce’’ (Viscount Bryce’ ın Önsözüyle Viscount Bryce Tarafından Devlet Dışişleri Sekreteri Fallodon Viscount Grey’ e Sunulan Belgeler) açıklaması önemlidir.

Kitap, 2005 yılında Türkçeye de çevrilmiştir. Mavi Kitap, 1916’ da İngiliz Parlamentosu’nun onayıyla, savaş propaganda bürosu durumundaki Wellington House tarafından hazırlatılmıştır. Mavi Kitap’ın içeriği Amerikan misyoner raporlarına dayanmaktadır. Kitap, Lord Bryce’ın değişik makamlarla yaptığı birkaç yazışma, bir harita, önsöz ve editörden muhtıra bölümlerinin bulunduğu 8 kısımdan oluşmaktadır. Kitap, 150 adet mektup içermektedir ve son kısımdaki 7 ek ile zenginleştirilmiştir.

Osmanlı’yı (Türkiye’yi) suçlama görevi, hukuk profesörü olan Lord Bryce başkanlığındaki bir heyete verilmiştir. Bryce sonraki yıllarda Büyük Britanya’nın Washington Büyükelçiliği’ne getirilmiştir. Tanınmış tarihçi Arnold J. Toynbee,  Lord Bryce’ın sekreterliğini yapmıştır. Toynbee (1889-1975) uzun yıllar İngiltere Kraliyet Enstitüsü Uluslararası İlişkiler bölümünde yöneticilik yapmış, Birinci ve İkinci Dünya Savaşı’nda İngiltere Dışişleri Bakanlığı İstihbarat Dairesi’nde görev almış bir akademisyendir. Toynbee daha sonra bunun bir propaganda kitabı olduğunu anlayınca pişmanlığını dile getirmiş ve “fark etseydim, bu projede yer almazdım” demiştir. Hatıralarında, Mavi Kitap’ın doğruluğu konusunda şüpheli açıklamalarda bulunmuştur. Türkçe’ye Hatıralar: Tanıdıklarım başlığıyla çevrilen eserinde konuya açıklık getirmiştir.

Birinci Dünya Savaşı’nda İttifak Devletleri, Almanya’nın Rusya aleyhinde başlattığı propaganda silahı ile vurulacaktı. Almanya’ ya davet edilen Amerikalı gazetecilerin verdikleri bilgiler, Rus barbarlığını ortaya çıkarmaya yönelikti. Rusların Yahudilere yönelik bu şiddet uygulamaları, İngiltere ve Fransa’yı zor durumda bırakmıştır. Türklerin yapacakları yanlışlar da Almanya ve Avusturya-Macaristan aleyhine olacaktı. İngiltere Türkleri Ermenilere soykırım yaptı şeklinde açıklayarak Türkiye’nin müttefiklerini zor durumda bırakacaktı. Osmanlı’nın uygulamaya koyduğu “Sevk ve İskân Kanunu” İngiltere’ye bu fırsatı vermiştir.

Rusya’nın destek ve kışkırtmalarıyla örgütlenen bazı Ermeni grupları, 1890 yılından itibaren bağımsız bir Ermeni devleti kurmak amacıyla Osmanlı yönetimine karşı ayaklanmışlardır. Ermenilerin yaşadığı yerlerde isyan hareketlerinin artmasıyla güvenlik sorunları ortaya çıkmıştır. Osmanlı Hükümeti, güvenliği sağlamak amacıyla 27 Mayıs 1915 tarihinde Sevk ve İskân Kanunu çıkartmıştır.

Osmanlı ordusunun ve bölge halkının güvenliği için bazı Ermenilerin Osmanlı Devleti’nin güvenli bölgeleri olan Suriye ve Irak’ın kuzey vilayetlerine göç ettirilmesine karar verilmiştir. Bu proje, İngiliz siyasi manevrası olup, Osmanlı Devleti (Türkiye) dünya kamuoyunun gözünde suçlu duruma düşürülecekti. Toynbee hatıralarının son kısmında Türklerin masumiyetine inandığını ve yaptığından pişman olduğunu vefatından önce dile getirmiştir. Mavi Kitap, günümüzde Ermeni sorununda Türkiye aleyhine kullanılmaktadır.

Ermeni yalanlarına çok sayıda Türk ve yabancı araştırmacı karşı çıkmışlardır. (Many Scholars Challenge The Allegations Of Genocide: Part III, Ergun Kirlikovali on July 10, 2009)

Torun Morgenthau’nun 25 Ocak 2018 tarihli yazısından 1,5 ay önce 9 Aralık 2017 tarihinde Turkish Forum’daki “Donald Trump Kudüs Açıklamasının Ardından 24 Nisan’da ‘Türkler Ermenilere Soykırımı Yaptı’ Derse Ne Olur?” başlıklı yazımda bu konuya dikkat çekmiştim:

“ABD Başkanı Donald Trump’ın Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanımasıyla ilgili açıklaması, Birleşmiş Milletler kararlarını açıkça ihlal eden ve barışı dinamitleyen bir gelişmedir. Trump Türkiye’nin bu konuda gösterdiği sert tepki ve Ermeni lobilerinin baskısıyla 24 Nisan’da sözde Ermeni soykırımını ‘genocide’ kelimesini kullanarak tanıyabilir. ABD’de güçlü bir Ermeni diasporası ve lobisi vardır. Son olarak 6 Kasım’da ABD’nin Indiana Eyaleti Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı’nın Ermenilere soykırım yaptığını kabul eden tasarıyı onaylamıştır. Böylece ABD’ de sözde Ermeni soykırımını kabul eden eyalet sayısı 48’e yükselmiştir. Bu sebeple yumurta kapıya gelmeden, iş işten geçmeden şimdiden tedbir alınmasında yarar vardır. Türkçede bir deyim vardır: Delidir, ne yapsa yeridir. Bir insanın deli olduğu için beklenmeyecek şeyler yapabileceğini, dolayısıyla kendisinden sakınılması gerektiğini bildiren sözdür.” (İlgili not için tıklayınız.)

Donald Trump ve Robert Morgenthau, 1987, New York.

Donald Trump ve Robert Morgenthau, 1987, New York.

Torun Henry Morgenthau’nun 25 Ocak 2018 tarihinde WSJ’de yayınlanan yazısının Türkçe özeti şöyledir

“Hitler Polonya’yı 1939′ da işgal etmeye başladığında komutanlarına ‘Merhametsizce Yahudi erkek, kadın ve onların çocuklarına ölüm emri verdi: Kim bugün Ermenilerin yok edilmesinden söz ediyor?

ABD’nin müttefiki olan Türkiye, tarihiyle yüzleşmeyi hala reddediyor. ABD hükümeti de, Ermenilerin haklarını savunamadı. Amerikan yönetimleri Türk baskısına boyun eğdi ve sürekli olarak basit bir gerçeği teyit edemedi. Ermenilerin katledilmesi, sadece tarihin bir talihsizliği değil, sistematik bir soykırımdı.

Diplomatların ihtiyatlı tutumu göz önünde bulundurulduğunda bu tür bir davranış şaşırtıcı değildi. Ancak Cumhurbaşkanı Trump, Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak kabul ederken, yeni bir döneme işaret ediyor gibi görünüyor. 1995 yılında Kongre, Dışişleri Bakanlığını Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanımaya ve ABD Büyükelçiliği’ni buraya taşımaya yönlendiren yasayı kabul etti Adaylar Bill Clinton ve George W. Bush elçiliği taşıma sözü verdiler. Barack Obama 2008’de Kudüs’ün İsrail’in başkenti olacağını söyledi. Cumhurbaşkanı seçildikten sonra, her üçü de sözlerinden döndüler. Şimdi, Amerika’nın Kudüs politikası tarihsel olgularla tutarlıdır.

Bu, Amerika’nın Ermeni soykırım gerçeğini de aynı şekilde kabul edebileceği hususunda beni iyimser kılıyor. Gerçekler zorlayıcıdır. Binlerce yıldır Ermeniler, şu anda Türkiye’nin doğusundaki Ağrı Dağı’nın gölgesinde yaşıyorlardı. Tarihte bu Hristiyan azınlık Müslüman komşularıyla barış içinde yaşadı. Ancak Osmanlı İmparatorluğu, 19. yüzyılın sonlarında ve 20. yüzyılın başlarında parçalanmaya başlayınca Ermenilere baskılar başladı. Birinci Dünya Savaşı’nda Türkler Ermeni sorununu çözme fırsatını yakaladılar.

İlk önce toplum liderleri ve aydınları tutukladılar ve idam ettiler. Daha sonra Suriye çöllerine ölüm yürüyüşleri ile sivilleri sürdüler. 1,5 milyon kadar Ermeni katledildi. Benim için bu tarih, tarih kitaplarıyla sınırlı değil. Büyük babam Henry Morgenthau, katliam başladığında Başkan Wilson’un Osmanlı İmparatorluğu’nun büyükelçisiydi. Modern dünyanın hiç görmediği bir ölçüde Ermeniler katledildi ve bütün dünya bunu gördü.  Türk liderleri, Ermenilerin Amerikan vatandaşı olmadıklarını söyleyip büyükelçinin endişelerinin hiçbirine cevap vermediler. Büyükelçi Morgenthau’nun Yahudi, Ermenilerin Hristiyan olduğunu söylediler.

Türkler büyükelçiyi Washington’a geri göndermek için ABD’ ye baskı yaptılar. Büyükbabamın cevabı çok açıktı: Hatırlanmamdan daha büyük bir onur düşünemedim çünkü bir Yahudi olarak yüz binlerce Hıristiyanın hayatını kurtarmak için elimden geleni yaptım.”

Türklerin baskısı sonucunda dedem ABD’ye döndü. Washington’a diplomatik bir telgraf gönderdi: Bir ırkın imhası devam ediyor. Birinci Dünya Savaşı ile meşgul olan Dışişleri Bakanlığı telgrafa kayıtsız kaldı. Sonunda büyükbabam bir dizi konferanslarla dünyanın vicdanına hitap etmeye karar verdi.

Büyük bir yardım kampanyası sonucunda hayatta kalanları yeniden yerleştirmeye yardımcı oldu. Ancak (sözde) soykırım, Ermeni halkına ve büyükbabamın ruhuna karşı büyük bir saygısızlık yaratmıştır. Büyük babam ABD’ye geri dönerek hayatta kalanlara yardım etmek için karar verdi. Ellis Adası’nda mültecilere sponsor oldu. Ve başka bir şey daha yaptı. Çocuklarına ve torunlarına tanık olduğu tarihi öğretti.

Bu kehanet, Hitler’in Polonya’yı işgal ettiği ve dünyanın Ermenilerle ilgili amnezi (geçirilen şiddetli bir şok sonucu geçmişe ait hafızanın bir kısminin kaybedilmesi) söz konusunu olduğunda gerçekleşti. Amerika’nın bu amneziden çıkması için çok zaman var.

Her Nisan ayında Başkan Ermeni halkına yönelik vahşeti tanıyan bir bildiri yayınladı. Türk baskısına boyun eğildiği için bildiride hiçbir zaman “soykırım” kelimesini kullanmadı. Bu değişmeli.

Türkiye’nin tepkisinin ABD’nin çıkarlarına karşı gelebileceğini söyleyenlerin kaygılarını küçümsemiyorum. Kudüs’e elçiliği taşımanın barış görüşmelerini zorlaştırabileceğini söyleyenleri reddetmiyorum. Ancak, adil ve kalıcı bir dünya düzeni, yalanlar üzerine inşa edilemez. Başkan Trump, Ermeni soykırımı gerçeğini ilan ederek bu taahhüdünü yerine getirmelidir. Bu iktidardaki haydutlara suçlarınızın üstü örtülmeyecek mesajı verecek.” (https://www.wsj.com/articles/will-trump-tell-the-truth-about-the-armenian-genocide-1516925489; https://www.wsj.com/articles/will-trump-tell-the-truth-about-the-armenian-genocide-151692548 )

Torun Morgenthau’nun  yazısındaki 1,5 milyon Ermeni rakamı, Auschwitz- Birkenau toplama kampının önünde de vardır. Bir farkla: 1,5 milyon Yahudi 1,5 milyon Ermeni olarak değiştirilmiştir.

Bu, uluslararası intihaldir. Sevr (Sevres) Anlaşması, Birinci Dünya Savaşı sonrasında İtilaf Devletleri ile Osmanlı İmparatorluğu arasında 10 Ağustos 1920 tarihinde Paris’in batı banliyösü Sevr kasabasındaki Seramik Müzesi’nde (Musée National de Céramique) imzalanmıştır. Bu müze, Türkiye için Anlaşma’nın imzalandığı yer olması bakımından önemlidir. Bir diğer önemi de Ermenilerin müzenin önüne 8 Mart 2001 tarihinde sözde Ermeni Soykırım Anıtı dikmesidir. Anıtın üzerinde tarafımdan çekilen fotoğrafta da görülebileceği gibi “1915’te Jön Türk Hükümeti tarafından katledilen 1,5 milyon Ermenin anısına”  yazılıdır. Açıkçası 1,5 milyon rakamı Auschwitz-Birkenau toplama kampının önündeki anıtta yazılıdır: “…ABOUT ONE AND A HALF MILLION MEN, WOMEN AND CHLDREN MAINLY JEWS FROM VARIOUS COUNTRIES OF EUROPE”

Üst solda Auschwitz-Birkenau toplama kampının önündeki anıt, üst sağda Sevr kasabasındaki seramik müzesi önüne dikilen anıt ve altta ABD Soykırım Anıt-Müzesi' nde Türkiye'yi suçlayan sahte Hitler Yazıtı görünüyor.

Üst solda Auschwitz-Birkenau toplama kampının önündeki anıt, üst sağda Sevr kasabasındaki seramik müzesi önüne dikilen anıt ve altta ABD Soykırım Anıt-Müzesi’ nde Türkiye’yi suçlayan sahte Hitler Yazıtı görünüyor.

Kaynak: (Cengiz Özakıncı, ABD Soykırım Anıt-Müzesi’nde Türkiye’yi Suçlayan Sahte Hitler Yazıtı )

Dönemin Ermenistan Cumhurbaşkanı Serge Sarkisian, tüm Ermenilerin Baş Patriği II. Karekin, Ermenistan Dışişleri Bakanı ve ABD Soykırım Anıtı Müzesi kıdemli danışmanı Arthur Berger ve diğerleri Hitler’in Ermeni Soykırımına gönderme yaptığı sözlerinin önünde inceleme yapmaktalar. 6 Mayıs 2015 tarihinde çekilen fotoğraf, Ermeni soykırım propagandasında kullanılan sahte Hitler yazıtına, müzenin 1993’teki açılıştan sonra yer verildiğini göstermektedir.

25 Ocak 2018 günlü Wall Street Journal gazetesinde torun Robert M. Morgenthau imzası ile yayınlanan “Başkan Trump Ermeni Soykırımı Hakkında Gerçeği Söyleyecek mi?” başlıklı makalede gerçekmiş gibi tekrarlanan söz Hitlere ait değildir. Hitler’in 22 Ağustos 1939 tarihindeki konuşmasında Ermenilerden söz ettiği ileri sürülen paragrafın müzeye  konmasının doğru olmadığını SBF’den hocam Prof. Dr. Türkkaya Ataöv, 1984 yılında  İngilizce ve Fransızca olarak  yayınlanan  Hitler and the Armenian Question / Hitler et la Question Armenienne (Hitler ve Ermeni Sorunu) kitapçığında açıklamış, Hitler’in Ermeniler’e ilişkin böyle bir sözünün bulunmadığını Nüremberg yargılama dosyalarından ilgili belgelerle kanıtlamıştır.

Ataöv’den bir yıl sonra, 1985 yılında Prof.Dr. Heath W. Lowry, Ermeniler Üzerine ABD Kongresi ve Adolf Hitler (The U.S. Congress and Adolf Hitler on the Armenians) başlıklı makalesinde, müzeye konulmak istenen sözün Hitler’e ait olmadığını, uydurma (spurious) olduğunu göstermiştir. Lowry (Mustafa Kemal Ataturk Professor of Ottoman and Modern Turkish Studies, Princeton University) bu konuda şu  eleştiride bulunmuştur: “Savaş döneminde Türkler aleyhinde yapılan propagandanın en etkili örneklerinden birinin esasını teşkil eden bu belgelerin İngiliz haber alma örgütüne tarafsız Amerika Birleşik Devletleri’ nin bir Büyükelçisi tarafından sağlandığı ve bunların Amerikan kamuoyunu Türkler ve Almanlar aleyhine kışkırtarak ülkeyi savaşa sokma amacını güden İngiliz çabalarının bir parçası olarak yayımlandığı anlaşılınca, Morgenthau’ nun kullandığı ‘yetki’ konusunda insan meraka düşüyor.” (The Story Behind Ambassador Morgenthau’s Story,  Istanbul, Isis Press, 1990)  Bu araştırma kamuoyunda değilse bile Amerikan diplomatik çevrelerinde etkili olmuştur.

Prof. Lowry’a göre “Büyükelçi Morghentau’ nın hikayesinde yer alan tüm yorumlar, Eylül 1915’ in sonlarına doğru Morghentau’ nun, Ermenilerin, Genç Türk liderliği tarafından imha edilmeye maruz kaldığı konusunda kesin bir sonuca varmamışlardır.” (All comments in Ambassador Morghentau’s Story notwithstanding, as late as September 1915, Morghentau had not firmly concluded that the Armenians were the subject of an attempted ‘extermination’ by the Young Turk leadership, s. 51)

Ermeni soykırım propagandasında kullanılan yalanları kitaplarında belgelerle çürüten bir diğer önemli araştırmacı ise değerli büyüğüm Şükrü Server Aya’dır. Hitler’e atfedilen “Bütün olanlardan sonra, kim bugün Ermenilerin yok edilmesinden söz ediyor?” sözlerinin uydurma olduğunu The Genocide of Truth (İstanbul Ticaret Üniversitesi yayınları, 2008, s.366), Soykırım Tacirleri (Derin Yayınları, Ocak 2009, s.205-206)  The Genocide of Truth Continues, (Derin Yayınları, Aralık 2010, s.249-270) ile açıklamıştır.

Sayın Aya, The Wall Street Journal gazetesi editörlerine, Washington Soykırım Müze İdaresi ve Mütevelli Heyeti’ne (28.03. 2018) ve müzenin bağlı olduğu üst makam olarak ABD Başkanlık Ofisi’ne gönderdiği (13.02.2018) yazılarda tepkisini şu sözlerle dile getirmiştir:

“Muhterem Beyefendiler. Birinci ve İkinci Dünya savaşları ve “soykırım mito-manisi” (Erich Feigl) ile ilgili tarih hakkında müstakil araştırmacı ve yazarlar olarak, makale yazarının dominant bir eda yazdığı makale içeriğinden fevkalade rahatsızlık duyduğumuzdan bunu ret etmek mecburiyetini duyduk; zira daha önce New York Bölge Savcısı olan Bay Robert M. Morgenthau’ un bu yazı içeriği, neredeyse A’ dan Z’ ye kadar gerçek değildir, kanıtlanmamıştır ve ayrıca dünkü ve bugünkü tarih hakkında devasa bilgi eksikliği ile maluldür.

Müzenin duvarında durmakta olan ve Hitler’ e atfedilen cümle tamamen yalandır ve ihtimal yirmi yıldan fazladır oradadır. Maalesef Müze kendisine yapılan talepler ve sunulan belgesel kanıtlara suskun kalmayı yeğlemiş veya sessiz kalarak bu tarihsel yalanı halktan saklanması söylenmiştir. Avrupa’ daki yetkili muhtelif mahkeme kararlarına ve hukuki mevzuata rağmen, Müze bu soykırım yalanının propaganda edilmesine alet olmuştur.  ABD arşivleri, Kongre veya Senato referanslı ve Bay Morgenthau’ un makalesini nakzeden belgelerle doludur; hâlbuki hukuk ve kanun aleminde ün sahibi Bay Morgenthau kuralları ihmal veya görmezden gelmiş ve konuda savcı olarak davranırken savunmaya ve kanıtlara gerek görmemiş ve ülke yasalarına uymayarak aynı olayda bir hâkim veya ebedî bir tanrı tutumu içinde olmuştur. Bu yapılanların kabul göremeyeceği anlamında araştırmamızı sunarken Wall Street Journal gazetesinin Bay Morgenthau’ un Ermeni Soykırımı hakkındaki isteklerine katılıp katılmadığını da açıklamasını saygılarımızla talep ederiz.”

Mark Twain’in “Gerçek, ayakkabısını giyene kadar yalan dünyayı dolaşır” tespitinin ne kadar doğru olduğu sayın Aya’nın yazısından da bellidir. (ilgili not için tıklayınız. )

ABD, İngiltere ve Sovyet Rusya 1945’te Almanya’yı yenmiş, esir aldıkları yüksek rütbeli Alman subaylarını Nüremberg’te uluslararası askeri mahkemede yargılamak üzere suç delillerini toplamaya başlamıştır. ABD askerlerinin 1945 yılında Avusturya’ da Saalfelden’de ele geçirdikleri belgeler arasında, Hitler’in dünya savaşını başlatan, Polonya’yı işgal emrini verdiği 22.08.1939 günlü konuşmasına ilişkin notlar da bulunuyordu.

AP ajansının Berlin muhabiri Amerikalı gazeteci Louis P. Lochner, 1942′ de ABD’de yayımlanan What About Germany adlı kitabında, bir muhbirden aldım dediği Hitler konuşmasının metnini de aktarmıştı. Ancak konuşmanın Lochner’in 1942’de aktardığı 1945’te Saalfelden’de ele geçirdiği arasında uyuşmazlıklar bulunuyordu. Hitler’e atfedilen sözler Louis Lochner’in 1942’de yayınlanan kitabında yer almıştır.

Fakat Lochner’in kitabındaki metnin içeriğini ve kaynağını savcılık şüpheli bulduğu için kanıt olarak kullanmamıştı. Çünkü, Lochner’in “muhbirden aldığım Almanca konuşma metnini 1939′ da derhal Amerikan Büyükelçiliğine teslim ettim” dediği üç sayfayı inceleyen çevirmen Carlos Porter, yazının Alman klavyeli bir daktilodan çıkmadığını ve bozuk bir Almanca ile yazılmış olduğunu belirlemişti.

Lochner’in kitabında, Hitler’in  “Gücümüz, hızımız ve acımasızlığımızdadır. Cengiz Han, milyonlarca kadın ve çocuğu önceden tasarlayarak ve iç huzuruyla katliama sürükledi. Bugün tarih onu yalnızca büyük bir devlet kurucu olarak görüyor. Zayıf Avrupa uygarlığının benim için ne diyeceği umurumda değil. Eleştiri için tek söz edeni bile infaz etmeleri için idam mangasına emir verdim. Savaş hedefimiz belirli hatlara ulaşmak değil, düşmanın fiziksel olarak yok edilmesidir. Polonya dili türevi konuşan her çocuk, kadın ve erkeği acımaksızın öldürme emrini uygulamak üzere Doğu’ ya ölüm mangalarımın gitmesini ben emrettim. Bize gerek duyduğumuz yaşam alanını (lebensraum) kazandıracak olan yalnızca budur. “Bütün olanlardan sonra, kim bugün Ermenilerin yok edilmesinden söz ediyor?” dediği yazılıydı. Fakat aynı konuşmanın Amerikan askerlerince Nazi belgeleri arasında ele geçirilen metninde ve savunma kanıtı olarak sunulan diğer belgelerde Ermenilerden hiç söz edilmemiştir.

WSJ sabıkalı bir gazetedir. Çünkü,  L. Gordon Crovitz isimli yazar da gazetenin 3 Mayıs 2015 tarihli yazısında Türkiye’yi bir milyondan fazla Ermeni vatandaşı katletmekle suçlamıştır. (Turkey’s massacre of more than one million of its Armenian citizens) “Ankara, olanları badanalamak için elinden gelenin en iyisini yapıyor. Sosyal medya ve çevrimiçi videodan çok önce ABD’ li diplomat sayesinde bu imkânsız. 1915 yılında Henry Morgenthau Sr., Osmanlı İmparatorluğu’nun ABD Büyükelçisi idi.” (Opinion  Informatıon Age The Diplomat Who Called Out Mass Murder Using just a pen and a phone, Henry Morgenthau exposed Ottoman atrocities)

9 Şubat 2018 tarihinde torun Robert  Morris Morgenthau’nun  makalesini yayınlayan Wall Street Journal editörüne aşağıdaki aydınlatıcı mektup gönderilmiştir:

(Open Letter To Wall Street Journal To Correct Morgenthau Falsehoods About Armenıan Claims – 09.02.2018 https://www.ata-a.org.au/morgenthaus-hate-and-lies-still-haunt-history/.BLOG NO : 2018 / 16, TASC 06.03.2018, 9 February 2018,The letter below was sent on February 9, 2018 to Wall Street Journal (WSJ) which published an earlier article by R. M. Morgenthau, grandson of Henry Morgenthau, former U.S. Ambassador to the Ottoman Empire)

Editöre:

1915’ten bu yana Büyükelçi Morgenthau, 1915’teki Türk Ermeni ihtilafı hakkında yalan söyleme propagandasını gerçekleştirenlerden herkesten daha fazlasını yapmıştır. Son zamanlardaki araştırmalar, Henry Morgenthau’nun iddialarının yanlış bilgilere dayandığını, iddiaların gerçek değil propaganda niteliği olduğunu göstermiştir. Kısaca bu iddialar reddedilmiş ve 1915 tehciri hakkında ciddi araştırmalarda kullanılmamıştır.

Bölge Savcılığı görevinde bulunan emekli Robert Morris Morgenthau’nun “Trump, Ermeni Soykırımı Hakkında Gerçeği Söyleyecek mi?” yazısı (25 Ocak 2018) bizleri rahatsız etmiştir. Trump  bu yalanı  söylerse, bay Morgenthau ile aynı fikirde olmak zorunda kalacaktır.

Osmanlı İmparatorluğu Büyükelçisi Henry Morgenthau’nun (1913-16) Osmanlı-Ermeni ihtilafı ile ilgili raporları, (1885-1919), iki Ermeni kökenli diplomat olan Arshag Schmavonian ve Hagop Andonian’a güvendikleri için son derece kuşkuluydu.  Onlar, Osmanlı İmparatorluğu’ na karşı savaşan Ermeni Devrimci Federasyonu (ARF) üyesiydi. Ne Morgenthau ne de Ermeni personel bildirdikleri olaylara tanık olmadı. Daha da kötüsü, Morgenthau Türk ve Müslümanlara “aşağılık bir ırk”  diyerek atıfta bulundu. Gerçek şu ki, cehalet ve ön yargı Büyükelçi Morgenthau’nun Osmanlı-Ermeni ihtilafı konusundaki perspektifini tanımlamaktadır.

Bay Morgenthau, bu yanlılığı kendi bakış açısıyla ele alıyor ve Adolf Hitler’e uzman tanıklığı olarak güveniyor. Robert Morgenthau’nun dayandığı Ermeni katliamlarından söz eden Hitler, Kasım 1945’te Nürnberg Mahkemesi tarafından güvenilmez olarak reddedilmiştir.

Yanlış alıntı, ilk defa 24 Kasım 1945’te, “Nazi Almanya’nın Savaşa Giden Yol” adlı London Times’deki bir makalede, Hitler ve onun komutanları arasında, işgalden önce 22 Ağustos 1939’da yapılan bir konuşmayla ilgili olarak yazılmıştır. Bu konuşmanın birden çok versiyonu açıklanmıştır. Ancak sadece biri cahillik ve ön yargı ile harekete geçen, ne yazık ki  kışkırtıcı alıntıyı içermektedir.

Şaşırtıcı olmayan bir şekilde, dede Morgenthau hukuki örnekleri görmezden geldi. 2015 yılında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Ermeni soykırımı iddialarının hukuki olarak kanıtlanmamış olduğuna karar vermiştir. 2016 yılında, Fransız Anayasa Konseyi aynı kararı almıştır. 2012 yılında, ABD Yüsek Mahkemesi, 9. Devreye ilişkin 11-0’luk bir kararla Ermeni davasını soykırım olarak nitelendirmemiş ve bu konunun ABD dış politikası olmadığına karar vermiştir. 1920’li yıllara gelindiğinde, İngiliz liderliğindeki Malta Mahkemeleri 144 Osmanlı memuruna karşı suçlamada bulunmuştur. Çünkü İngiliz, Fransız ve ABD’deki arşivlerde Ermenilere karşı bir zulüm ve imha politikasının hiçbir kanıtı yoktur.

Gerçekten Morgenthau, hukukun üstünlüğünü yok sayıyor, 1948 Birleşmiş Milletler Soykırım Sözleşmesi’ni kabul eden Birleşmiş Milletleri de görmezden geliyor. BM sözde Ermeni soykırımını 1985 yılında reddetti, 2000, 2007 ve 2015 yıllarında da benzer kararlar aldı.

Sevgin Oktay, Başkan,Türk İftira Önleme İttifakı ( www.TADAlliance.org )

PO Box 2586, Poughkeepsie, NY 12603-2397, Halil Mutlu, Eş Başkan Türk Amerikan Ulusal Yönlendirme Komitesi, Washington Türk Evi, 1526 18th Street NW Ste 200, Washington DC 20036,  David Saltzman, Danışman, Türk Amerikan Yasal Savunma Fonu, Amerika Türk Koalisyonu, 1510 H Sokak NW Ste 900 Washington DC 20005.

Şimdi, Ferruh Demirmen’in  aşağıdaki  eleştirisine hak vermemek mümkün mü? “Ermeni sorununda Türk karşıtlığı ile bilinen ve boykot edilmesi gereken böyle bir gazete şimdi ne yazık ki birtakım Türk-Amerikan dernekleri tarafından verilen bir sayfalık ilan ile ticari bakımdan taltiflenmiştir. Bizim makaleleri yayımlamayı reddeden WJS editörleri şimdi acaba ne düşünmektedir? Demek ki Türk tarafından herhangi bir yaptırım, boykot, rahatsızlık söz konusu değilmiş! Ve ilan veren Türk-Amerikan derneklerinin bu hassasiyetine ne denir?”

Yukarıdaki belge ve açıklamalardan sonra Ermeni muhibi WSJ gazetesine ilan verilmesi bir akıl tutulması değilse nedir?

 

 

Yazar

Sadık Rıdvan Karluk

Peki ben ne yapabilirim?
Bizi okuyor, beğeniyor ve “Peki ben ne yapabilirim?” diye soruyor musunuz? Bağış yaparak bizi destekleyebilirsiniz. Bağışlarınızla faaliyetlerimiz daha sık, daha geniş ve daha etkili olacaktır. TIKLAYINIZ!

Yorum Yap

Kayıt olmadan yorum yapabilirsiniz.




Benzer Yazılar