22.09.2023

Türkiye’ye Çin Gömleği mi?

Küresel kapitalizmin bir şebeke organizasyon türü olarak fason üretimin laboratuvarı ve adeta pilot ülkesi Çin olmuştur . AB, 2000 yılından itibaren ABD’yi geride bırakarak, birleşik bir ekonomik sistem yaratmak yoluyla dünyanın en büyük ekonomik alanı hâline geldi.


Küreselleşme süreci, zengin ülkelerde biriken sermayelerin kazancını artırmak ve çok uluslu şirketlerin markalarını daha ucuza üretmek maksadıyla yeni ekonomik alanlar yaratma projesidir.

Küresel Sermayenin Kirli Kökeni

Batılı zengin ülkeler, varlıklı bir sınıfın kazanmış olduğu büyük paralar ve geliştirdikleri sigorta sistemlerinin büyük fonları sayesinde büyük bir sermaye birikimi sağlamıştı. Çoğu Müslüman olan petrol ihraç eden ülkeler, ihraç ettikleri petrolden kazandıkları ‘petro dolarları ve euroları’, kendi ülkelerine getirmek yerine, ABD ve AB bankacılık ve finans sektörlerine yatırdılar. Ayrıca, azgelişmiş ülkelerdeki otoriter ve baskıcı yöneticilerin, yolsuzluk ekonomileri kapsamında kaçırılan paralar, bütün dünyada çok büyük meblağlara ulaşan kara ve kirli paralar, büyük ölçüde küreselleşme merkezi durumunda olan ülke ekonomilerine aktı. Batı ekonomisinde büyük bir sermaye bolluğu ortaya çıktı. ABD ve AB’de, bankacılık ve finans sektörlerindeki ciddi yasal düzenlemeler nedeniyle kayıt dışı ve kara paraların aklanması oldukça zor ve riskli işlerdi. Bu yüzden, dünya ekonomisinin kara paraları, büyük ölçüde Çin ve benzeri otoriter yönetimlerin olduğu ülke ekonomilerinde yatırıma dönüştürülmektedir.

Küreselleşme ve Fason Üretim

Çokuluslu şirketler, üretim maliyetlerinde ücretin payının fazla olduğu ürünlere ilişkin temel işletmecilik işlevlerini, fason üretim tarzında belirli bir endüstriyel alt yapısı bulunan ülkelerdeki taşeron firmalara yaptırmaktadırlar (İrmiş, Emsen; 2018,271).

Azgelişmiş ülkeler, çokuluslu şirketlerce belirlenen üretim standartları çerçevesinde çok küçük kâr marjlarıyla onların ünlü markalarını üretmek üzere birbirleriyle kıran kırana rekabet etmektedirler. Bu ülkelerin yönetici ve yandaş iş çevreleri, sırf kendi iktidarlarını sürdürme ve kolay para kazanma tutkusuyla emekçilerini, hammaddelerini, enerjilerini ve doğalarını küresel sömürünün emrine sunmuş olmaktadırlar.

Fason Üretim Merkezi Olarak Çin Ekonomisi

Küresel kapitalizmin bir şebeke organizasyon türü olarak fason üretimin laboratuvarı ve adeta pilot ülkesi Çin olmuştur (İrmiş, Emsen; 2018,286). AB, 2000 yılından itibaren ABD’yi geride bırakarak, birleşik bir ekonomik sistem yaratmak yoluyla dünyanın en büyük ekonomik alanı hâline geldi. Birçok Avrupa firmasının, Çin’in çok ucuz emek gücü yüzünden, kendi markalarını Çin’deki fabrikalarda ürettikleri bilinmektedir (Öksüz, Ercilasun; 2022;38 -42). Küresel güç merkezleri, fason üretim süreciyle başka ülkelerin insanlarını ve doğalarını, büyük ölçüde onların yöneticilerinin ikna edilmesiyle ağır bir sömürü ağı oluşturmuşlardır. Söz gelimi, bir ‘barbie’ bebeği, ABD mağazalarında 10 dolara satılıyor.  Bu fiyatın, 8 dolarlık kısmı, markanın kârı, taşıma, pazarlama, toptancılar, perakendeciler olarak ABD ekonomisinde kalıyor. Kalan 2 dolarlık kısmı, Tayvan, Japonya, Suudi Arabistan’dan alınan ham maddeler ile ürünün üretilmesinde, elektrik, işçilik ve diğer işletmecilik giderlerinin karşılığı olarak Hong- Kong’lu yöneticilere ve Çin’deki fabrikaya harcanıyor (Becker, 2007, 150). Küresel şirketlere ait marka ürünlerin esas kazancı, marka sahibi olup aynı zamanda lüks mağazalarda perakendecilik yapan gelişmiş ülke şirketlerinin elinde kalıyor. Asıl katma değerler, marka sahibi ülkelere gidiyor. Küresel güçler, ‘Çin Modeli’ sayesinde çok düşük ücret, enerji ve ham madde gibi işlerin ağır kısmını az gelişmiş ülkelerin sırtına yüklüyorlar.

Türk Ekonomisine Hazırlanan Küresel Tuzak

Cumhuriyet ile başlayıp 1970’li yılların sonuna kadar gelişme gösteren toplumsal kalkınma modeli, 12 Eylül 1980 darbesiyle sonlandırılmıştır. Türk toplumsal kalkınma modeli, ülkenin ekonomik kaynaklarını, özel ve kamu işletmeciliği imkânlarıyla harmanlayarak öncelikle Türk Milletine refah sağlamak üzere yapılandırılmıştı. Kalkınma, köyden ve tarım kentlerinden başlayarak bütün ülkeye ve toplumsal katmanlara yayılacaktı.

12 Eylül Darbesinin başlattığı ‘yeni-sömürgecilik’ ekonomi modeliyle askeri ve siyasi hükümetler tarafından, Türk ekonomisi çok uluslu şirketlerin markalarının yerli fason üreticiliğine soyunduruldu. Ekonomideki bu eksen değiştirme politikasına da, “dışa açılma” politikaları görüntüsü altında süslü adlar verildi. İzlenen neo-liberal ekonomi politikalar sayesinde, kolay gelire alıştırılmış türedi bir iş çevresi yüzünden geniş bir kitle yoksullaştırıldı.

Türk Ekonomisinde İşsizlik ve Ücretlerin Düşüşü

Tarımsal üretim gücü, çok uzun bir süredir kasten ve bilerek zayıflatılmıştır. Çiftçilik ve küçük çaplı zirai etkinlikler yaparak geçimlerini sağlayan köy ve kasabalardaki nüfus adeta büyük kentlere doğru itilmiştir. Kentlerin ortasına AVM’ler yapılmak suretiyle esnaf ve küçük ticaret erbabının bir kısmı işsiz kalmıştır. Her yere üniversite açmak ve kontenjanları rastgele artırmak suretiyle kasıtlı diplomalı işsizlik yaratılmıştır. Ekonomi biliminin inadına, ekonomik dengeler kasıtlı bozularak, yüksek enflasyon yüzünden hızla yoksullaşan alt ve orta sınıfın genç insanları, “ne iş olursa yaparız” modunda düşük ücretlerle dahi çalışmaya mecbur bırakılmıştır. Dışarıdan gelişleri, kasıtlı olarak önlenmeyen vasıfsız sığınmacılar, ‘daha düşük ücretle çalışma’ konusunda bizim ‘yerli ve milli’ işsizlerimize karşı tuhaf bir rekabetin içine sokulmuştur.

Giderek artan ‘kayıt dışı çalıştırmalar’ yüzünden, ücretler giderek daha fazla düşmeye devam ediyor. Bu arada, uygulanan neo-liberal yani ‘yeni-sömürgecilik’ politikaları doğrultusunda sendikacılık tamamen işlevsiz bir hale getiriliyor.

Düşük Ücretler Diyarı Çin AB’ye Çok Uzak Kalıyor!

Küreselleşme sürecinin fason üretim politikasında en çok tercih edilen ülke Çin olmuştu. Çünkü, dünya ekonomisinin ‘açık hava hapishanesi’ şartlarında üretim sürecinde kullanılan emek, son derce düşük ücretlerle çalıştırılmaktadır. Enerji ve taşıma maliyetlerinin artışıyla birlikte, Çin’in AB ülkelerine çok uzak olmasından dolayı eski çekiciliği kalmamıştı. AB ülkelerinin, Çin gibi son derece düşük ücretli çalışmaya razı olan genç nüfuslu ve işsizliğin yoğun olduğu bir ekonomik alana ihtiyaçları vardı. AB şirketlerinin fason üretimleri için Türkiye hemen yanı başlarındaydı.

Türk ekonomisi, aşırı iç ve dış borçlar ile tuhaf özelleştirme programlarıyla elde edilen kaynaklarını, verimsiz gösteriş yatırımlarında ve harcamalarında kullanmak suretiyle bir borç ekonomisi haline getirilmişti. Türkiye, mevcut ekonomik krizlere ek olarak, ‘ensar-muhacir’ muhabbetinin büyüsü altında, yaklaşık on üç milyon civarında olduğu tartışılan vasıfsız sığınmacılar nedeniyle AB’nin tam bir düzensiz göçmen deposu haline gelmiştir. Adeta, kayıt dışı ve sigortasız çalışma ortamları hazırlanmaktadır.

Soykırımcı Çin’den Rol Kapma Politikası mı?

Türkiye’yi, Avrupa’nın ucuz üretim merkezlerinden biri yapmak ve Çin gibi despotik yönetimlerden rol kapmanın yolu, iş gücü maliyetlerini düşürmekten geçiyordu.  Çin modeli, demokratik ve ahlaki bir düzen içinde sürdürülebilir bir model değildir. Ekonomide, düşük ücret cazibesiyle yabancıların fason üretimine aracılık yapmak, koşut olarak yönetimde de despotizmi getirecek bir süreçtir.

AB’nin; Türkiye’ye biçtiği ya da ülkedeki neo-liberal politikalara teşne olan iktidar ve siyasi parti yöneticilerinin sessiz kaldığı bu ekonomik rol kapma çabası, doğrudan yeni bir sömürgecilik girişimidir. Çok uluslu şirketlerin marka ürünlerinin, Çin yerine Türkiye’de üretilmesiyle hemen Avrupa pazarlarına taşımanın giderleri oldukça az olacağı bekleniyor. Türkiye’de; Asya’dan, Orta doğudan, Rusya’dan, Ukrayna’dan ve Afrika’dan kaçanların ‘depolandığı’ bir yer olmaktan dolayı zaten düşük olan ücretlerin daha fazla düşürülmesi düşünülüyor.

Çözüm, neo-sömürgecilik anlayışından arındırılmış, akılcı düşünce ve bilimsel zihniyetle geliştirilecek direnme stratejileri kapsamında milli ekonomiye geçişle olacaktır. Toplumsal kalkınma modeli, güncellenerek yeniden devreye sokulmalıdır.

 

Becker, Jasper (2007): Ejder Şahlanıyor, Bugünkü Çin’e İçeriden Bir Bakış NTV Yayınları

İrmiş, Ayşe; Emsen, Selçuk (2018): Kapitalizmin Küresel Ağı, Düğümler ve İlmekler, Ekin, Bursa

Öksüz, İskender; Ercilasun, Konuralp (2022): Çin Dünyayı Ele mi Geçiriyor? Panama Yayın No:539, Ankara

 

Yazar

Feyzullah Eroğlu

Peki ben ne yapabilirim?
Bizi okuyor, beğeniyor ve “Peki ben ne yapabilirim?” diye soruyor musunuz? Bağış yaparak bizi destekleyebilirsiniz. Bağışlarınızla faaliyetlerimiz daha sık, daha geniş ve daha etkili olacaktır. TIKLAYINIZ!

Yorum Yap

Kayıt olmadan yorum yapabilirsiniz.




Benzer Yazılar