Yükleniyor...
ABD ve Çin arasında yaklaşık üç yıldır karşılıklı hamlelerle süren ticaret savaşı sürecine 15 Ocak’ta imzalanan bir ticaret anlaşmasıyla ara verildi.
ABD Başkanı Donald Trump ile Çin Devlet Başkan Yardımcısı Liu He, Beyaz Saray’da düzenlenen törenle ABD-Çin birinci faz ticaret anlaşmasına imza attı.
Anlaşma kapsamında Trump yönetimi 112 milyar Dolarlık Çin ürününe uyguladığı gümrük vergisini yüzde 15’ten yüzde 7’ye indirmeyi kabul etti. Ayrıca Çin’in ABD’ye yaptığı tarımsal ihracatın yılda 26 milyar doları aşmamasına rağmen, Çin’den iki yıl boyunca yılda 40 milyar tarım ürünü almayı öngörüyor.
ABD ve Çin arasında son birkaç yıldır yaşanan Ticaret Savaşları’nda dünya oldukça tedirgin günler yaşamıştı. Konu hakkında bazı uzman ve siyasiler bu durumun uzun zaman sürebileceğini ve ülkelerin tarım üretiminin ve ticaretinin bundan farklı şekillerde etkilenebileceğini belirtirken, bazıları ise ABD ve Çin’in gümrük tarife pazarlıkları ve özellikle Çin’in tarım ürünü ithalat taahhütleri ile anlaşmaya varabileceklerini belirtmekteydi.
Eylül 2019’da “Değirmen” dergisinin tahıl piyasaları ile ilgili uluslararası etkinliklerin en çok aranan isimlerinden biri olan Pedro H. Dejneka ile yaptığı “ABD-Çin ticaret savaşları, küresel tahıl ticaretinin akışını yeniden şekillendirebilir” başlıklı özel bir röportajda Dejneka; “Mevcut jeopolitik gelişmelerin küresel gıda güvencesini risk altına sokacağını düşünmüyorum. ABD ile Rusya arasında 1980’lerdeki buğday ambargosunu ve bunun Rusya’nın dünya buğday ticaretindeki rolünü nasıl şekillendirdiğini düşünün. İşte ABD ile Çin arasındaki ticaret savaşları, gelecek yıllarda küresel ticaret akışını değiştirme potansiyeli bakımından benzer bir role sahip. Bu gerilim, ABD dışındaki ülkelerdeki üretimin artmasını, ABD’de de daha verimli gıda üretimi için araştırmaları teşvik edebilir. Bu da potansiyel olarak neticede daha düşük gıda fiyatları demek olur.” demişti.
Dejneka ile yapılan röportajda tahıl pazarlarını etkileyen dinamikler üzerine değerlendirmelerde bulundu ve ileriye yönelik öngörülerinde ABD ile Çin arasındaki ticaret savaşlarına önümüzdeki bir yıl içinde çözüm bulunması ihtimalini “çok uzak” olarak görmüş olmasına rağmen, mevcut durumda “Küresel tahıl ticaretini etkileyen en önemli faktörler” olarak mevcut jeopolitik ortamın küresel tahıl ticaretine çok zarar verdiğini ve büyük bir belirsizlik getirdiğini söyledi. Buna büyük ekonomilerin çok kırılgan durumunun eklenmesi ve benzeri görülmemiş bir borcun olması, küresel tahıl ticareti tarihinin en oynak ve belirsiz ortamlarından birinin ortaya çıkmasına neden olduğunu da vurguladı.
Son yıllarda, dünyadaki tahıl ve emtia ticaretine hâkim olan monoton iş modelinde büyük değişiklikler olduğunu, teknolojinin gelişmesi ve özellikle son 10-15 yılda bilgiye erişimin artması ile büyük oyuncuları diğerlerinden ayıran “bilgi duvarı”nın küçülmesiyle, durumun daha fazla şeffaflık ve sürdürülebilir marj arayışı, çok daha iyi verimlilik ihtiyacı ile sonuçlandığını ifade etti.
ABD’nin Çin ile olan ticari anlaşmazlığı nasıl gelişeceği sorusuna verdiği cevapta, bu işin doğrudan içinde olanların bile bu sorunun cevabını bildiğini zannetmediğini;. ABD ile Çin arasında bir “talepler savaşı” olduğunu belirtti. Çin’in kendi pozisyonunu bozmayarak 2020 seçimlerinde ABD Başkanı Trump’ın kaybedeceği ihtimali üzerine oyununu oynadığını; ABD’’nin ise içeride yeterli siyasi ve sosyal desteği arkasına almayı başararak Pekin karşısında güçlü durmaktan da öte agresif adımlar bile atabileceğini ifade etti. Ancak ABD ile Çin arasında yakın zaman önce imzalanmış olan Anlaşma, uluslararası uzman ve stratejıst Dejneka’ı haklı çıkarmamıştır.
Küresel gıda güvencesi için istikrarlı bir tahıl ticareti çok önemli. Bununla birlikte, ABD ile Çin arasındaki ticaret savaşı bunun tehditlere açık ve risk altında olduğunu gösterdi. Tahıl ticaretini bu gibi risklerden korumak için neler yapılabilir sorusuna Dejneka verdiği cevapta; son on yılda esas tahıl üretiminin coğrafi olarak ne kadar farklılaştığı göz önüne alınırsa, -Güney Amerika ve Karadeniz’in tahıl ve yağlı tohumlar üretiminde ne kadar büyüdüğünü düşünün- dünya tahıl ticaretinin bugün bazı jeopolitik risklerin yan etkilerine, geçmişte olduğundan daha fazla dayanabileceğine inandığını belirtti. Mevcut jeopolitik gelişmelerin küresel gıda güvencesini risk altına sokacağını düşünmediğini de ekledi. ABD ile Rusya arasında 1980’lerdeki buğday ambargosunu ve bunun Rusya’nın dünya buğday ticaretindeki rolünü nasıl tekrar şekillendirdiğini örnek vererek, mevcut durumun sadece küresel gıda ticaretinin yönünü değiştirebileceğini ifade etti.
İşte ABD ile Çin arasındaki bu ticaret savaşı, gelecek yıllarda küresel ticaret akışını değiştirme potansiyeli bakımından benzer bir role sahip olduğunu, ancak bu savaş, (ekime açılan) geniş topraklar ve yeni üretim teknolojileri sayesinde küresel gıda güvencesi risk altına sokmayacağını vurguladı. Aksine, anlaşmazlık durumunun ABD dışındaki ülkelerdeki üretimin artmasını, ABD’de de daha verimli gıda üretimi için araştırmaları teşvik edebilir olmasıyla potansiyel olarak neticede daha düşük gıda fiyatlarının söz konusu olabileceğini belirtti.
Tahıl piyasaları için en büyük risklerden biri olan korumacı politikaların ticaret savaşının devam etmesiyle küresel çapta korumacılığın yükselişine neden olup olmayacağını sorusuna Dejneka, serbest ticaret ile korumacılık arasında bir denge noktası olduğunu ve ancak şimdi buradan çok uzakta olunduğunu ve durumun şimdi korumacılık tarafına döndüğünü söyledi. Dejneka konuşmasının devamında şöyle söyledi; “Umuyorum ve inanıyorum ki serbest ticaret ile belli bir doza kadar gerekli olan korumacılık arasında sağlıklı bir noktaya geri dönülecektir. Ticaret savaşı, bana göre aslında karışık sonuçlar doğuruyor: bazı ülkelerde daha fazla korumacılık, diğer bölgelerde daha serbest ticareti ateşliyor. Gerçekten ilginç bir paradoks…”
“Brezilya tarım arazilerini genişletme ve artan dünya nüfusunu besleme açısından büyük bir potansiyele sahip. Brezilya’nın gelecekte dünyanın en büyük tahıl ihracatçısı haline geleceğini düşünüyor musunuz?” sorusuna ise Dejneka; Brezilya’nın zaten daha fazla büyüme kapasitesine sahip en büyük oyunculardan biri olduğunu, ekilebilir tarım arazisi mevcudiyeti, iklimi, gelişen teknoloji ve uzmanlık sayesinde üretimdeki büyüme potansiyeline ayak uyduracak şekilde lojistik imkanlarını da geliştirmeye devam ediyor olduğu şeklinde cevaplandırdı. [1]
Pınar Çelik’in ekonomi haberinde; “ ABD–Çin ticaret savaşı Türkiye’nin bu iki ülkeye ihracatını artıracak. Türkiye ABD’ye hazır giyim ve tekstil, Çin’e ise taze meyve-sebze ve tahıl ürünü ihraç etmek için dört koldan görüşmelere başladı. İki dev pazardan daha fazla pay alınması bekleniyor.” demekteydi.
Çelik yazısında şöyle devam etti: “Çin’in, ABD’den tarım ürünleri alımının geçici olarak durdurulduğu yönündeki açıklaması ise Türkiye’nin Çin’e tarım ürünleri ihracatı için fırsat yarattı. DEİK Türkiye- Çin İş Konseyi Başkanı Murat Kolbaşı, ABD ile Çin arasındaki bu gerginliğin Türkiye için bir fırsat olabileceğini söyledi. Turunçgiller başta olmak üzere, Türkiye’de yetişen bütün yaş sebze ve meyveler ile tahıllarda potansiyel olduğunun altını çizen Kolbaşı, Çin’in ABD’den aldığı tarım ürünlerinin büyük bölümünün Türkiye’de üretildiğini vurguladı. Türkiye ve Çin arasında tarım ürünleri ticaretine yönelik ikili anlaşma bulunmadığına işaret eden Kolbaşı, “Bu ürünlerdeki ikili anlaşmaları hızla gerçekleştirip ondan sonra da tarım ürünlerini oraya ihraç etmemiz gerekiyor. Son dönemde fıstık gibi kuruyemiş ürünlerinde yaptık bunu. Daha sonra kirazda yapıldı. Nar gibi, turunçgil gibi diğer ürünlerle ilgili de görüşüyoruz”.
Türkiye Tarım Kredi Kooperatifleri Merkez Birliği (Tarım Kredi) Genel Müdürü Fahrettin Poyraz’ın Çin’den kiraz başta olmak üzere meyve talebinin yüksek olduğunu belirtmiş olduğunu aktaran Çelik; Uludağ Yaş Meyve Sebze İhracatçıları Birliği (UYMSİB) Başkan Yardımcısı Semih Yazgan’ın da, Çin ile ABD’nin ekonomik anlamdaki çatışmalarının Türk yaş sebze ve meyve sektörü için avantaj haline geldiğini söylediğini, yazısında ifade etti. [2]
Menzie Chinn ve Bill Plumley’ın, Econofact dergisinde yayınlanan “ABD tarımına yönelik ticaret savaşlarının bedeli nedir?” başlıklı yazılarında, ABD tarımının, özellikle Çin’le olan ticaret savaşlarının başlangıcında yakalandığını belirtmişlerdir.
Bu uzmanların ifadesine göre; ABD Uluslararası Ticaret İdaresi’ne göre, Çin’in Amerikan tarımsal ihracatı 2017’de 15,8 milyar Dolardan 2018’de 5,9 milyar Dolara düştü ve ihracat 2019’da geriledi.
Yakın zamanda imzalanan Aşama 1 ABD-Çin anlaşması biraz rahatlama vaat ediyor olmasına rağmen, ayrıntıların belirsizliğini koruduğunu vurgulayan bu uzmanlar, ABD hükümetinin bu anlaşmaya ilişkin yorumunun, Çin’in 2020’de 40 milyar Dolarlık tarımsal ürün satın alacağı yönünde olduğunu ifade ettiler. Bazı analistler, ABD’nin şimdiye kadar ihraç ettiği en yüksek tarım ürünleri seviyesi göz önüne alındığında, bu tahminlerin ne kadar gerçekçi olduğunu sorguladılar.
Bununla birlikte, anlaşmanın ABD tarım ürünlerinin ithalatı için feragat yoluyla bazı tarife indirimi sağlayacağına şüphe olmadığı belirtildi. Son iki yılda ticaret gerilimlerinin neden olduğu tarım sektöründeki aksaklıkların daha uzun süreli etkilere sahip olup olmayacağı daha büyük bir soru olarak karşımızda var olacak endişesi ortaya kondu.
Çin, Kanada, Meksika, Türkiye ve Avrupa Birliği üyeleri tarafından Trump yönetimi tarafından uygulanan tarifelere misilleme, ABD tarımsal gelirlerinden bir parça koparmış olduğu, ayrıca tarım sektörü tarafından kullanılan makine, ekipman ve yapıların maliyetlerini de artırmış olduğu vurgulandı.
Ancak büyük ve benzeri görülmemiş federal yardımlar olmasına rağmen, tarım gelirleri 2019’da hiçbir artış göstermediği, bu yardımla bile, tarım sektörü, borçların artması, ödeme gücünün azalması ve artan sayıda iflas ile stres belirtileri göstermeye devam ettiği bu uzmanlarca yazıda ifade edildi.
Adı geçen uzman yazarlar yazılarının devamında aşağıdaki yorumları yapmıştır: “ Birçok ülke, Trump yönetiminin ihracatlarına ilişkin tarifelerine yanıt olarak ABD tarım ihracatlarına misilleme tarifeleri uyguladı. İhracat, özellikle 2005’ten bu yana çiftlik gelirinin önemli bir bileşeni olmuştur. 2018’de Çin tarafından neredeyse tüm ABD tarım ürünlerine tarifeler uygulandı; Türkiye tarafından kabuklu yemişler, pirinç, bazı hazır yiyecekler, viski ve tütün. Bu tarifelerin birçoğu, devam eden müzakerelerin bir sonucu olarak kaldırılmıştır.
“Ticaret savaşları” nın ABD tarım maliyetleri ve gelirleri üzerinde başka dolaylı etkileri de olmuştur.
Çiftçiler, 2019 Mart ayında Federal Reserve’ün “Bej Kitap” anketine daha yüksek ekipman maliyetleri ile karşı karşıya kaldıklarını ve daha düşük emtia fiyatları ile artan girdi maliyetleri arasında sıkıştıklarını bildirdi.
2019’da çiftlik iflasları, bir önceki yıla göre yüzde 24 oranında artmış ve 2011’den bu yana en yüksek yıllık düzeyde olmuştur.
Federal hükümet, 2019 yılında çiftçilere eşi görülmemiş düzeyde finansal destek sağlamıştır; ancak bunun için, 2018-2019 yılları arasında gerçek çiftlik gelirinde büyüme olmadı.” [3]
ABD ve Çin arasında imzalanan ticaret anlaşması neler getiriyor? diye 19 Ocak 2020 tarihli yazısında sorgulayan iktisatçı Ergin Yıldızoğlu; bu anlaşma iki ülke arasında başlayan yeni sürecin ilk aşaması olarak niteleniyor olduğunu belirtikten sonra; birinci aşamada çözülemeyen ya da gündeme alınmayan sorunlar ikinci aşamada ele alınacağını, ancak ikinci aşamanın gündemi, hatta tarihi henüz belli olmadığını da belirti.
“Dünyanın en büyük iki ekonomisi arasında kronik bir yavaş büyüme, hızla şişmeye devam eden ve her an patlaması olası bir borç köpüğü, bu yılın Dünya Ekonomik Forumu Risk Raporu’nda birinci sıraya yükselen iklim krizi ortamında, ticaret savaşlarına ara vererek gerginlikleri azaltacak, iş birliği ortamına yardımcı olacak bir anlaşma ilk bakışta oldukça rahatlatıcı.” şeklinde umutvar açıklamasını ekledi.
Bu anlaşmayla Çin, ABD’den gelecek iki yıl boyunca, yılda 40 milyar dolarlık tarım ve gıda malları ithal etmeyi, buna karşılık, ABD, Çin’den gelen mallara uyguladığı ortalama yüzde 19 düzeyinde vergiye yenilerini eklememeyi taahhüt ettiğini aktarıyor Yıldızoğlu.
Bu noktada birinci sorunun, ABD çiftçisinin ve gıda endüstrisinin bu talebi yerine getirmesine ilişkin kuşkulardan kaynaklanıyor olduğunu, ABD’nin Çin’e tarım gıda ürünleri ihracatının zirve yaptığı yıl olan 2013’te ithalat hacmi 13 milyar dolar olduğunu ve anlaşmanın birinci aşamasında öngörülen miktarın 11 milyar dolar altında kalmış olduğunu aktarmakta.
ABD’nin Çin ürünlerine koyduğu ithalat vergileri kalkmadığı için, bu vergilerin tüm yükünü üstlenmek durumunda olan ABD tüketicisinin sorunlarının hafiflemiyor olduğunu belirten yazar; Trump’ın, Çin’e uyguladığı yaptırımların sonucunda oluşan basıncı azaltmak için de tarım üreticisine 28 milyar dolar (2009’daki oto endüstrisi kurtarma paketinin iki misli) destek vermek zorunda kalmış olduğunu önemle vurgulamıştır. [4]
ABD-ÇİN arasındaki bu ticaret anlaşmasının yeni bir dönemin işareti olup olmayacağını ve bu iş birliğinin devam edemeyeceğini ve Çin’in ekonomide bir numara olması durumunda nasıl davranacağını bekleyip göreceğiz…
[2] https://www.sabah.com.tr/ekonomi/2019/08/14/abd-cin-ticaret-savasi-turkiyeye-yaradi
[3] https://www.pbs.org/newshour/economy/making-sense/what-is-the-toll-of-trade-wars-on-u-s-agriculture
[4] https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-51152022