Yükleniyor...
18 NİSAN 2015
Siz, Katoliklerin Ruhani lideri ve Vatikan Devlet Başkanısınız. Bu sıfatınızla, 12 Nisan günü bir ayin vesilesiyle Türk Milletini, en ağır suç sayılan “soykırım” yapmakla suçladınız.
Çok haksız bulduğumuz bu isnadın, bilgisizlikten kaynaklandığını düşünmüyoruz. Çünkü, işgal ettiğiniz makam ve taşıdığınız unvan buna manidir.
Bu meseleye, tarihi misyonunuz çerçevesinde, medeniyetler mücadelesi olarak baktığınızın farkındayız. Bu kanaatimizin simgesel adına, bizim kültürümüzde “Haçlı emelleri”, sizin kültürünüzde ise “Şark meselesi” denilmiştir.
İnsanlığın tarih boyunca çektiği acıların; uğradığı haksızlık, ırkçılık, sömürü, gerginlik, çatışma, katliam, savaş, soykırım gibi her türlü felaketin temelinde bu zihniyetin payının büyük olduğunu biliyoruz. Bunun için size söylenebilecek hiçbir sözümüz olamaz. Mesele bu kadar açıktır.
Ancak, biz, bazı açıklama ve sorularla Katolik kamuoyuna seslenmek istiyoruz.
Önce meselenin aslı nedir, acılarla dolu kanlı olayları planlayanlar ve başlatanlar kimlerdir, bundan kimler karlı, kimler zararlı çıkmıştır ona bakalım.
Ermeni isyanları, emperyalistlerin kışkırtmalarıyla 1860’dan itibaren başlamıştır. I. Dünya Savaşı (1914-1920) sırasında, öncesinde ve sonrasında “Size iki deniz arasında devlet kurduracağız” yalanıyla aldatarak, bozuk para gibi harcanmışlardır.
Savaştan sonra Sevr’de toplanan galip devletler, Osmanlıyı paylaşmış, ama Ermenilere verilen sözleri hatırlamamışlardır.
Bir yalan uğruna, 850-900 yıldır, kimlikleriyle huzur içinde yaşadıkları Müslüman Türkleri de kendilerini de mahveden Ermeniler büyük bir hayal kırıklığına uğradılar.
Bu insanlık dışı kanlı oyundan tek karlı çıkan emperyalistler oldu.
Aldatılmışlık, Ermenilerin adeta yeni kimliğiydi artık.
Bu sebeple de emperyalistlere, “Hani bize devlet kurduracaktınız, ne oldu? Asırlardır yaşadığımız yurdumuzdan da ettiniz. Çıkar için bir millet mahvedilebilir mi?” diyemediler. Ama, aldatılmışlığın hesabını Türklerden soruyorlar.
Halen de, emperyalistlerin elinde oyuncak gibiler. Aynen Hrant Dink’in söylediği gibi.
Bu tespitlere itiraz edenlere, gelin itibarlı tarihçilerden bir ortak komisyon kuralım, gerçekler ortaya çıksın diyoruz, kaçıyorlar.
Arşivlerinizi açın diyoruz, kaçıyorlar.
Yetkili bir mahkemeye gidelim diyoruz, kaçıyorlar.
Sayın Papa; bu gerçekler sizi ilgilendirmiyorsa, neyin peşindesiniz?
Meselenin bir de hukuki boyutu var. Onu da hatırlayalım: “BM Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi”ne göre, bir şahsın, topluluğun, milletin veya devletin soykırım yapmakla suçlanabilmesi için, yetkili mahkeme tarafından verilmiş kesin bir hükmün olması şarttır.
Yetkili Mahkeme ise; olayın vuku bulduğu ülke mahkemesi veya tarafların üzerinde uzlaştıkları uluslararası ceza mahkemesidir.
Sözleşme’nin IX. Maddesi’ne göre, bu konuda devletlerin aralarında çıkabilecek ihtilafları “Uluslararası Adalet Divanı”’na götürmeleri mümkündür.
1948 “İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi” ile 1950 “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi” diyor ki; “Bir suçla itham edilen herkes, suçluluğu kanıtlanıncaya kadar masum sayılır.” Bu temel ilkeler, bütün demokratik devletler için de geçerlidir.
Hukuki durum böyle.
Bunun bir de yargı yönü vardır; o da, kısaca şöyledir.
Osmanlı Devleti, zorunlu göç sırasında ihmal gösteren veya görevini kötüye kullanan 1673 kişiyi yargılamış ve 67’sini idam, 68’ini kürek mahkûmiyeti, 524’ünü muhtelif cezaya çarptırmıştır.
Böylece, Türk Milleti açısından adaletin ne kadar önemli olduğu ve ayrımsız uygulandığı bir defa daha ortaya çıkmıştır.
Yine, Ermeni iddialarıyla ilgili olarak İngiliz Kraliyet Başsavcısının, Osmanlı ileri gelenlerinden 145 kişinin yargılamak üzere Malta Adası’nda topladığını zikretmek gerekir.
1919’da Osmanlı başta olmak üzere bütün ilgili devlet belgeleri toplanmış, yapılan incelemeler sonunda dava açmaya yeterli belge bulunamadığı için dosya kapatılmıştır. Buna, “Uluslararası Adalet Divanı”nın “Tehcir soykırım sayılamaz” kararı ile AİHM’in Doğu Perinçek kararını da ilâve etmeliyiz.
Sayın Papa soruyoruz; özetlenen bu hukuk kuralları ve yargı kararları, gerçeği anlamak için yetmiyor mu?
Türk Milletini, Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti Devletini neye göre“soykırım” gibi asrımızın en tehlikeli suçunu işlemekle itham ediyorsunuz?
Böylesine hak-hukuk tanımaz bir tutumun; yerküremizde kışkırtıcılığa, çatışma ve savaşa hizmet edeceği; barışı, güvenliği ve istikrarı bozacağı düşünülmüyor mu?
İnsanlık vicdanı önünde, temsil ettiğiniz Katolikliğin ne duruma düşürüldüğü görülmüyor mu?
Sözü, halen Kandilli Kilisesi Başkanı olan Dikran Kevorkyan’a bırakalım: “Emperyalistlerin oyunları, Ermeni idarecilerin apolitik düş öncüleri, bütün bu olaylara sebep olmuştur. Bugün dünya üzerindeki Ermenilerin en rahatlıkla, en güçlü şekilde kendi kimliklerini muhafaza ettikleri ülke Türkiye’dir. Diasporadaki Ermeni, ismini değiştiriyor. Amerika’nın belli kiliselerinde kurban ayinleri Pazar günleri İngiliz’ce yapılıyor, Ermeniler ana lisanlarını kaybediyorlar.”
Anlatabildik mi haçlı şefi, sayın Papa…!