Yükleniyor...
Dil felsefecisi Ludwig Wittgenstein “Dilimin sınırları dünyamın sınırlarıdır” der. İletişim bilimci Marshall Mc Luhan da benzer bir düşünceyi “Araç mesajdır” sözleri ile dile getirir. Bu ifadeler ile kastedilen şudur: Sözcükler yalnızca anlamı aktaran basit araçlar değildir. Dil, anlamın içinde yeniden kurulduğu, başlı başına yeni anlamların yüklendiği canlı bir yapıdır. Dil ne ise düşünce de odur. Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu, her kelimenin bir çağrışım bulutu olduğunu belirtmektedir. Tamamen aynı sözcük, farklı kültürlerde, ayrı ayrı bağlamlarda, hatta farklı kişilerde bambaşka anlamlar taşıyabilir. Bu anlam bazen yanlış yola saparak sözcüğün işaret ettiği kavram hakkında tamamen yanlış bir izlenim oluşmasına neden olur.
Sözcük-anlam ilişkisinin bozulmasına verilebilecek örneklerden biri de “seçkin/seçkincilik” ya da kitle iletişim araçlarında yaygın şekilde kullanıldığı hali ile “elit/elitizm”tir. Bugün bir kamuoyu yoklaması yapılsa, toplumun farklı kesimlerine “seçkin/elit nedir?” “Seçkincilik/elitizm ne anlama gelir?” diye sorulsa büyük ihtimalle olumsuz yanıtlar alınacaktır. Kavram hakkında var olan izlenim: maddi durumu ortalamanın çok üstünde, halkın diğer kesimleri ile ilgisiz, onların türlü sorunlarına karşı duyarsız, lüks tüketim ürünlerine rahatlıkla ulaşabilen, en büyük sorunu tatillerini nerede geçirmek olan, üstten bakan bir portre şeklindedir. Kuşkusuz bu olumsuz özelliklere sahip bir kesim de vardır. Ancak bu kesime işaret eden sözcük gerçekten seçkin midir? Seçkin/elit olmak gerçekten bu demek midir? Bu davranış tarzına sahip kesimi ifade etmek için duyarsız, ilgisiz, bencil, bilgisiz, vurdumduymaz, vb. sıfatlar kullanılabilir, ancak “seçkin olmak, elit olmak” başka bir hale, yukarıda tasvir edilen olumsuz tablonun tamamen zıddı bir düşünce ve davranış haline işaret etmektedir.
Türk Dil Kurumu Sözlüğünde “Seçkin, seçilmiş, seçme” ve “Aydın, okumuş, seçkin (kimse)” olarak tanımlanmaktadır. Elit de sözcüğün Fransızcadan Türkçeye girmiş eş anlamlısıdır. Sıfatın tanımında yukarıda tasvir edilen olumsuz özelliklere dair bir gönderme yoktur. Türk Dil kurumunun yaptığı tanımın yanı sıra elit/seçkin olmak kendisine yüklenen yanlış anlamda olduğu gibi asla maddi durum ve bununla birlikte gelen duyarsızlık ve bencillik ile ilgili değildir. Gelirinin hesabını bile bilmeyecek kadar yüksek maddi olanağı olan bir kişi son derece bayağı, niteliksiz bir hal ve tavır içinde olabilir. Bununla birlikte kısıtlı bir gelir ile hayatını idame ettiren başka bir kişi ise bilgi birikimi ile, hali tavrı ile, seçtiği sözcükler ile, konuşma/tartışma biçimi ile ve hatta giyim kuşamı ile tam bir seçkin/elit kişi olabilir. Seçkin kişiler mensubu oldukları milletin bütün sorunları ile ilgili ve bunlara çözüm bulmak için fikir üreten, emek veren, türlü fedakarlıkları göze alan yapıdadır.
Özünde aydın, okumuş kimse olmak gibi son derece olumlu bir anlam taşıyan bu kelimenin anlam bulutuna nasıl oldu da halktan ve onun sorunlarından uzak olmak, ilgisiz, duyarsız, bencil olmak gibi olumsuz düşünce kalıpları eklendi? Bu sorunun yanıtını politika dünyasının genel yapısında aramak gerekir. Günümüzde bu yapı Yusuf Has Hacip tarafından 11. yüzyılda yazılan “Kutatgu Bilig” anlayışındaki “Halkı mutlu etme sanatı” olmaktan uzaklaşmıştır. Oy almak ana amaç haline gelmiştir. Halbuki Prof. Dr. Ahmet Bican Ercilasun’un ifadesi ile “Kutadgu Bilig, “mutlu olma bilgisi” demektir. Kavramın böyle adlandırılması, Türklerin siyaset kavramından ne anladığını ortaya koyar. Türklere göre siyaset, “halkın mutlu olması” demektir.” Kutadgu Bilig’den çok önce de Türklerin siyaset kavramını yine milletin lehine olacak şekilde çalışma sanatı olarak gördüklerinin bir örneği de Göktürkler zamanında karşımıza çıkmaktadır. “Bilge Kağan, kardeşi kahraman Kül Tegin için, İçen Kağan da babası Bilge Kağan için diktirdiği ünlü Orkun yazıtlarında, devlet siyaseti olarak zaferler milleti doyurmak, giydirmek ve çoğaltmayı, yani bahtiyar etmeyi başardıklarını anlatmışlardır“. Görülmektedir ki modern zamanlardan önceki Türklerin politika anlayışı halkı yükseltmek iken, modern zamanlarda “halka inme” samimiyetsizliğine dönüşmüştür.
Eğer anlayış Kutadgu Bilig’deki hali ile kalsaydı bugün “Halka inme” çabaları yerine “Halkın tüm kesimlerini seçkin/elit hale getirme” çabası olarak karşımıza çıkardı. Atatürk belki de bunun tarihteki tek örneğidir. Atatürk vatanı kurtarırken bile yani kelimenin birebir anlamı ile “vatan kurtarırken” bile her hali ile seçkin bir kişi idi. Yaşamı boyunca binlerce kitap okumuştu. Aralarında medeni bilgiler ve geometri kitabı da olmak üzere on bir kitap yazmıştı. Yüce Türk milletinin köklerini en titiz, en bilge tarihçi ile yarışır düzeyde araştıran, Türk milletinin geleceğini “muasır medeniyetler seviyesinde” kurmak isteyen ve bunun için ömrünü adayan bir kişi idi. Sakarya Meydan Muharebesi’nde kaburga kemiği kırık halde bile savaşan bir komutandı o. Milletini en iyi tanıyan, onun sıkıntılarını en iyi bilen, milletinin ruhuna en çok nüfuz etmiş kişiydi. Milletinin köklerini bilen ve bununla gurur duyan, geleceğini de uluslararası sahada en saygın biçimde kurabilecek çapta olması için çok kısa ömründe bir insanın yapabileceği ne varsa yaptı.. “Milli ülküye tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün uygar alem az zamanda bir kere daha tanıyacaktır. Asla şüphem yoktur ki, Türklüğün unutulmuş büyük ve uygar kabiliyeti, bundan sonraki gelişimi ile geleceğin yüksek uygarlık ufkunda yeni bir güneş gibi doğacaktır” diyen bir lider, milletini bu kadar seven ve onu yükseltmek isteyen bir lider aynı zamanda seçkin bir kişiydi de. Kutadgu Bilig anlayışını belki de en çok hayata geçiren liderdi. Ancak milleti ile kurduğu iletişimde hiç bir zaman “halka inme” samimiyetsizliğini sergilemedi. Milletinin kendisi gibi seçkin olmasını istedi ve bunun için çalıştı. Üstelik bütün bu üstün özelliklerinin yanında bütün portrelerinde, fotoğraflarında görüldüğü gibi giyimi ile, duruşu ile bakanlarda estetik bir duygu da uyandırıyordu.
Atatürk “seçkin olmak” halinin en üst düzeydeki örneklerinden biridir. Bu kavramı doğru tanımı ile yaşatan başlıca kesim Türkçülerdir. Başlangıcından günümüze bu özellikleri taşıyan isimlerin düşünce, yazı, hal ve tavırları incelendiğinde tam olarak “seçkin” kavramına uyan bir yapı ile karşılaşılmaktadır. Seçkin/elit kavramının doğru temsiline verilebilecek bir diğer örnek de Atsız’dır. Atsız kamuoyunda genel olarak Bozkurtlar romanı ve Türkçülük yolunda verdiği çetin mücadele ile tanınmakla birlikte Türk Dili ve Edebiyatı mezunu, aynı zamanda Türk tarihini de çok iyi bilen ve ilmi eserler ortaya koyan bir kişidir. Asistan olarak başladığı akademik yolculuğu onun tavizsiz tavrı ve politikanın doğası ile çatışınca yaşamını öğretmen olarak sürdürmüş, yine aynı çatışma nedeni ile öğretmenlikten de uzaklaştırılarak kütüphanede görevlendirilmiştir. Ancak değer ve kalite unvanlarda olmadığı için Atsız her yerde “Atsız” dır. Onun seçkinliği de kavramın gerçek tanımına uyan şekildedir. Maddiyat ile ilgisi yoktur. Politikanın, ilmi bile olsa doğruları her zaman duymak istemeyen doğası ve Atsız’ın eğilmeyen karakterinin çatışması sonucu kimi zaman kitaplarını satarak geçinmek zorunda kaldığı dönemler yaşamıştır ancak daima seçkin bir insan olarak var olmuştur. Atatürk gibi binlerce kitap okumuş, bilgili, en şiddetli fikir yazılarında bile belli bir çizginin altına inmeyen, fikirlerini bilginin gücü ile savunan ve bu nedenle hiç kimsenin onu fikir mecrasında yenemediği bir kişidir. Günümüz politikasında “halkla bütünleşmek, halkla bir olmak” şeklinde yanlış bir algı ile sunulan “avam perverliğe” karşıdır. Belki de bu yüzden politikayı hiç bir zaman sevmemiştir. Türk’ü, Türk milletini onun kadar seven, uğruna bütün ömrünü mücadele ve türlü zorluklar içinde geçiren bir insandır. Türk’ün tıpkı köklü geçmişinde olduğu gibi yükselmesini, büyümesini, hükmetmesini onun kadar isteyen var mıdır? Onun milletine uzak olduğunu, ona yüksekten baktığını iddia etmem mümkün değildir, ancak o seçkin bir kişidir. Şu halde bu sözcüğe yüklenen ve tamamen yanlış olan olumsuz anlam bulutunu sorgulamak gereği kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.
Seçkin/elit kişi çok okuyandır. Ülkesinin ve dünyanın gelişmeleri ile çok yakından ilgilidir. Ülkesinin ve milletinin uluslararası sahada bilimde, ekonomide, eğitimde, sağlıkta , hayatın her alanında en üst düzeyde olmasını ister ve bunun için çalışır. Bilgiyi söylentilerden değil doğru kaynağından ve derinlemesine öğrenmek isteyen kişidir. Ülkesinin ve milletinin yararına olmak üzere gerektiğinde kişisel çıkarlarından fedakarlık etmesini bilen kişidir. Seçkin insan konuşmasında, en sert polemiklerde bile belli bir çizginin altına inmez. Yalandan, samimiyetsizlikten nefret eder. Kamuya açık alanlarda nasıl davranması gerektiğini bilir. Görgü kurallarına uyar. Etrafına rahatsızlık verecek hiç bir davranışta bulunmaz. Ana dilini doğru kullanır. Yazarken ve konuşurken dil bilgisi kurallarının dışına çıkmaz. Seçkin kişi için estetik de önemlidir. Temiz, düzgün, bakımlıdır ki bunun maddi güç ile ilgisi yoktur. Seçkin kişi bu estetik duygunun mimariden çevre düzenlemelerine kadar yaşamın her alanında kendini göstermesini ister. Türkçüler tam olarak bu karakterde ve yapıda kişilerdir.
En büyük Türkçü Atatürk’ten, Yusuf Akçura’ya, Ziya Gökalp’ten, Nihal Atsız’a ve bu isimlerin ışığında yürüyen bütün nesillere kadar Türkçüler gerçek anlamı ile seçkin kişilerdir.
KAYNAKCA :
[1] Aksan, Doğan, Anlambilim, Bilgi Yayınevi, 1998, s. 15.
[2] Marshall McLuhan Understanding Media The Extensions of Man, 1964, s. 7
[3] Oktay Sinanoğlu, Bye Bye Türkçe, Otopsi Yayınları, 2002, s.202
[4] Prof. Dr. Ahmet Bican Ercilasun, Kutadgu bilig Yazılalı 950 yıl oldu: https://millidusunce.com/kutadgu-bilig-yazilali-950-yil-oldu/
[5] Nihal Atsız, Milli Siyaset: https://www.nihal-atsiz.com/yazi/milli-siyaset-h-nihal-atsiz.html
[6] Atatürk’ün yazdığı eserler : https://ata.msb.gov.tr/01_hayati/yazdigi_eserler.html
[7] Prof. Dr. Utkan Kocatürk, Atatürk, Türk Büyükleri Dizisi 1, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları 845, s.130