Yükleniyor...
9 Temmuz 2016
700 akademisyen, seçkin kanaat önderi, emekli üst düzey sivil ve askeri bürokratın oluşturduğu Birlikte Türk Milletiyiz Hareketi (BTM-H), Nisan 2016’da “Birlikte Türk Milletiyiz-Egemenlik kayıtsız Şartsız Türk Milletinindir” adıyla bir kitap yayımladı.
Kitapta bekamızı tehdit eden yedi mesele ele alınarak incelenmektedir. Amacın “Türk Milletini bilgilendirmek ve Türk Milleti adına hareket edenleri uyarmak” olduğu ve bu demokratik hareketin yurdun her tarafına yayılacağı, katılmak isteyen her Türk vatanseverine açık tutulacağı vurgulanmaktadır. (btmhareketi@gmail.com)
Kitabın “Sığınmacı/Demografik Yapı Sorunu” bölümünde şu tespitler yapılmaktadır:
“İktidarın “Arap Baharı” ve bunun doğal bir parçası olan Suriye siyaseti, her yönüyle iflas etmiştir. İflasın sonucunda, komşularımız ve tabii müttefiklerimizle ilişkilerimiz dibe vurmuş, her alanda yalnızlaşan ve kuşatılan bir Türkiye ortaya çıkmıştır. Yine bu siyasetin kaçınılmaz sonucu olarak ülkemiz, milyonlarla ifade edilen ve yurdun her tarafına başıboş bir şekilde yayılan, sığınmacı göçünün istilasına (!) uğramıştır. Kimler olduğu bilinmeyen sığınmacı sayısının, bazen gittikleri il ve ilçelerin nüfuslarını bile aştıkları ifade edilmektedir.
Dünyada bir benzeri daha görülmeyen bu uygulamalar ısrarla sürdürülmüştür. Pek çok ülkeden (Afrika dâhil) işsiz, kanun kaçağı, terörist, ajan gibi sorunlu kişiler ülkemize akın etmişlerdir. Bunların içinde Afganistan, Libya, Nijerya gibi ülkelerden gelerek Irak ve Suriye’de iç savaşa katılan pek çok teröristin olduğu ve ülkemizi üs tutuğu da bilinmektedir.
Denizlerde yaşanan facialarla hayatını kaybedenlerin, sokaklarda dilenenlerin ve ticaret metaı haline getirilen aç-susuz zavallı insanların perişan hali, toplum vicdanında büyük bir travma yaratmaktadır. Çok boyutlu bu sefaletle birlikte, toplum düzenin üzerinde ciddi bir ahlaki ve güvenlik tehlikesi oluşmaktadır. Şu anda sadece Suriye’den gelenlerin 3 milyonu aştığı ifade edilmektedir. Suriye, Irak ve Geri Kabul Anlaşmasıyla AB’den geleceği tahmin edilen yeni milyonlarca mültecinin ülkemizi ne hale geleceğini düşünmek bile istemiyoruz.
Türkiye’nin dayanma takatini çoktan aşan, zaten sancılı olan şehirlerimizin kültür dokusunu tanınmaz hale getireceği belli olan sığınmacı akını, şimdiden milli/ulusal bir güvenlik sorunu haline gelmiştir. Türk Milleti huzursuz, bu vahim sonuçlardan sorumlu olan siyaset erbabı sessiz ve çaresizdir. Ürkütücü boyutlar kazanan bu sorunun çözümü için, maalesef herhangi bir adımın atıldığı görülmemektedir.
Yapılan uyarılara aldırmadan;
gibi aldatıcı övünmelerle cevap verilmiştir.
Bu böbürlenmelerin, aslında ideolojik ihvan temelli “Arap Baharı” siyasetinin, nüfus yapımıza dönük bir uygulama olduğuna dair yapılan yorumlar doğruluk kazanmıştır.
Bu siyasetin gereği olarak, sınırlarımız herkese açılırken sadece Irak Türkmenlerine kapalı tutulmuştur. Sınırlarımıza yığılmış Türkmenlerin gözyaşlarını ve feryatlarını yüreğimiz sızlayarak NTV ekranlarında seyredip şahit olduk. Ekrana konuşan bir Türkmen kocası aynen şöyle diyordu:
“Biz de Türk’üz, Türkiye’ye aitiz. Burada her grubun arkasında bir devlet var, ama biz yalnızız. Türkmenlerin Allah’tan başka dayanağı yoktur. Dostum Davutoğlu’na bunları telefonda anlattım, ‘düzelecek’ dedi, ama değişen bir şey olmadı.”
Türkiye’den umudunu kesen Türkmenler, Irak’ın çöllerine ve içlerine dağılıp kaybolmuşlardır. Bu uygulamanın hukuki, insani ve milli açıdan izahını yapmak mümkün değildir. Irak Türkmenlerine kapanan kapıların tek bir izahı olabilir, o da ülkemizin Türk nüfusunun artmasını önlemektir.
Önceleri, “onlar bizim kardeşlerimizdir” ve “Ensar ile muhacirin” gibi muğlak, hissi, hiçbir hukuki kurala dayanmayan, Türk halkının dini duygularını istismara yarayan söylemler, sonra yerini, AB ülkelerine hitaben yapılan ‘otobüsler, uçaklar boşuna durmuyor herhalde, bindirir göndeririz, hadi güle güle deriz” şeklinde, anlamsız bir tehdide bırakmıştır.”
En sonunda ülkemizi yöneten tek adam baklayı ağzından çıkarmış ve Suriyeli sığınmacıların vatandaş yapılacağını açıklamıştır. Bu durumda tabloya bakalım:
1) 3 milyon Suriyelinin 200 bin çocuğu doğmuş, 300 bin doğum bekleniyor. İki yılda sayıları 4 milyon olabilir.
2) Musul ve Halep çatışmaları sonunda bir milyon sığınmacı daha gelebilir.
3) Anayasaya aykırı olarak açılan 600 okulda, Arap diliyle eğitim yapılması sonucunda yeni bir azınlığımız doğabilir; günü geldiğinde PKK gibi egemenliği bölüşmeye kalkışabilir.
4) Açık Kapı siyasetinin kolaylaştırdığı göç, Irak- Suriye- Akdeniz (İskenderun) koridorunun önünü açarak, kalıcı olarak Türkiye kuşatılabilir; Hatay tehlikeye düşebilir.
5) “Kardeşlerimiz!” akrabalarına yakın olsunlar diye sınır kentlerine yerleştirildiğinde kuşatılmamız tamamlanabilir.
6) Sallantıda olduğu söylenen KKTC’nin kaybıyla Akdeniz’in, karasularımızdaki adalarımızın bile Yunanistan tarafından işgaliyle Ege Denizinin Türkiye’ye kapatılması sonucunda güneyden ve batıdan kuşatılabiliriz.
Bütün bunlar ve dahası, bilgisizlikten mi, yoksa 2023’de başka bir Türkiye için mi yapılıyor?