Tarihin Arka Sokaklarında Bugünün İzlerini Aramak

“Koyun kurt ile gezerdi Fikir başka başk’olmasa…” Âşık Veysel Bugün olanlar dünün ya da evvelsi günün sonucu olarak çıkmaktadır. Yani başka bir ifade ile bir sihirbazın, sihirli değneği ile oluşturduğu şeyler değildir. Dün ya da evvelsi güne veya bıldırki olaylara bugün tarih diyoruz. Kısacası insanın, milletlerin, devletlerin yaşanmışlıkları tarih olgusunu oluşturmaktadır. Bugün yaşananların neden yaşandığı, […]


Paylaşın:

“Koyun kurt ile gezerdi

Fikir başka başk’olmasa…”

Âşık Veysel

Bugün olanlar dünün ya da evvelsi günün sonucu olarak çıkmaktadır. Yani başka bir ifade ile bir sihirbazın, sihirli değneği ile oluşturduğu şeyler değildir. Dün ya da evvelsi güne veya bıldırki olaylara bugün tarih diyoruz. Kısacası insanın, milletlerin, devletlerin yaşanmışlıkları tarih olgusunu oluşturmaktadır.

Bugün yaşananların neden yaşandığı, neler olabileceği, neler yapılabileceği ya da yapılması gerektiği gibi sayısı arttırılabilecek sorulara verilecek cevapların bir kısmı çok yakın geçmişte bir kısmı ise biraz daha uzak geçmişte bulunabilecektir.

Geçmiş; en azından nispeten karanlık olan bugünün daha görünür olmasını sağlayabilecek işaret fişekleri olacaktır.


Önce Bugün… (Yarından Bir Önce)


Türkiye huzursuzluk içinde, ne olacağına dair sancılı bir bekleyiş halindedir. Bu huzursuz bekleyiş toplumun tamamında şu veya bu şekilde var ve bu “var”lık huzursuzluğu ortadan kaldırmak için meşruiyet kaynağı olarak kullanılmaya başlanmıştır.  Bir paradoks gibi görülen bu durum, doğası itibarı ile günlük yaşayan halk kitlelerine ağrı kesici ya da daha doğru ifadesi ile uyuşturucu olarak kullanılmaktadır. Tıpkı hastalığının son aşamasında ağrıları dindirmek için kullanılan morfin gibidir.

Merhum Dündar Taşer “acele ıslahat Osmanlı’yı, derhal reform da Cumhuriyet’i bitirecek” derken ne kadar da haklıdır.

Bugün yaklaşık 30 yıldır “reform” yapılmakta, bir türlü bitmeyen “ihtiyaç”ın karşılanabilmesi için mütemadiyen “değişim”  yaşanmaktadır.

“Değişim”in son aşaması ve her şeyin reçetesi olarak da  “yeni anayasa” sunulmaktadır. Çünkü “millet yapımızın etnik bir unsura dayanıyor olmasından ötürü bu mesele yaşanmaktadır” inancı hâkimdir ve “bu durum ortadan kalkarsa mesele kalmayacaktır” diye düşünülmektedir.  Peki, bu hal yeni anayasada nasıl aşılacaktır? Anlaşılan kadarı ile “Türkiye Cumhuriyeti Anayasal Vatandaşlığı” ile bütün dertlerin biteceği, sıkıntıların ortadan kalkacağı varsayılmaktadır.

Bu çok kısa, özetin de özeti, ama meselenin nirengi noktası olan bu tespitten sonra gelen soru: “hakikaten mesele bu şekilde hal yoluna girecek midir?” İşte bu sorunun cevabı için maziye dönüp tarihin arka sokaklarına ya da sokak aralarına girmek gerekmektedir.

Öncelikle, Türk milletinin; yıkılan bir cihan devletinden –imparatorluktan- yeni bir devlet kurarak insanlık tarihine altın harflerle yazılacak bir destanla ayakta kalmayı başarabilmesini, devletini devam ettirebilme tecrübesine sahip bir millet olduğunu bir kere daha vurgulayarak hakkını teslim etmek gerekir.  Bu hakkı teslim etmeyi kabul etmek demek -aynı zamanda- geçmişimizin bugüne çözüm çareleri ile dolu olduğu gerçeğini de beraberinde düşünmek demektir. Ya da tarih karayollarındaki işaret levhaları gibidir. Hani her bir levha da kan ve gözyaşı ile konulmuştur ya…

İstiklal mücadelesine gelinen zorlu süreçte, Cihan Devleti dağılırken tedbirler alınmaya çalışılmış, farklı farklı reçeteler sunulmuştur. İşte tarihin ara sokaklarında gezinirken karşıma çıkan iki belge tam da bugüne ışık tutmaktadır.


Önce Uzak Geçmiş (1. Belge)…


Acıları sonlandırılması için reçete olarak sunulan “anayasal vatandaşlık”, aslında bugünkü sorunların en önemli “müsebbiplerinden” birisi olarak sunulan İttihat ve Terakki Partisi tarafından denenmiştir.

İngiliz Milli Arşivi’nden (National Archive) bir rapor bu bilgiyi bize sunmaktadır. Bu rapor bir istihbarat çalışmasıdır ve Ekim 1917 tarihlidir. (Panturanizm Hareketleri Raporu) 

Rapor’un “İttihat ve Terakki Partisinin Politikası” başlıklı bölümünden:

İttihat ve Terakki Partisi, başlangıçta Milliyetçi değildir. Çünkü gerçekte Osmanlı İmparatorluğunun uyruk(tabiiyet) sorunlarını göz ardı etmiştir. Onların temel amacı, imparatorluğun özellikle Avrupa’daki bütünlüğünü korumaktı. (…) İttihat ve Terakki Partisi özgürlük düşüncesini Fransız İhtilali’nden almıştır.  ‘Eşitlik, Özgürlük, Kardeşlik’ ilan edilirse, İmparatorlukta yaşayan tüm insanlar Özgür İmparatorluk Vatandaşları olarak devletin etrafında toplanabilir.


[Anayasal Vatandaşlık]Bu aslında 1908 yılında Anayasa’nın ilan edilmesinden sonraki altı hafta içinde gerçekleşti. Tüm ırk ve inançtan insanlar sokaklarda birbirleriyle kucaklaştılar. Ama daha sonra yeniden ayrıştılar ve yeni rejimi kendi avantajlarına nasıl döndürebileceklerini düşündüler. Balkan ulusları, liberal Türkiye’de bir arada yaşama teklifini reddettiler ve kendi birlik ve beraberlikleri tamamlama fırsatını ve Türkiye’den bağımsızlıklarını elde etmeyi kararlaştırdılar. Araplar, Ermeniler, İstanbul ve Anadolu Yunanlıları gibi diğerleri, bunun imkânsız olduğunun farkına vardılar fakat Osmanlı devleti içerisinde kendi ulusal şahsiyetlerini korumak için önlemler aldılar.


Anayasal vatandaşlık yaklaşımı ve mazinin tecrübesi bir gerçek halinde tarihin arka sokaklarında durmaktadır. Bu arayışlar dağılmayı önleyememiştir. Sonunda tarihin kaydettiği en uzun tek hanedan devleti olan Osmanlı Türk Cihan Devleti işgale uğradı ve arkasından, milletin, müthiş bir istiklal mücadelesi sonrasında, düşmanlarının da saygısını kazanmış bir şekilde tekrar yeni bir devlet olarak ortaya çıktı. Bu Devlet yeni bir isimle ve milletinin, Türk milletinin adını, kılıç hakkıyla ve tam hâkim olarak dünyaya tescil ettirmişti.

Tek bir millet, tek bir devlet ve eşit bireyler temeli üzerine yükselen bu devletin kuruluş mücadelesi, Mustafa Kemal önderliğinde bir avuç kahramanla başlamış, topyekûn bir milletle bitirilmişti.

Hayat devam ediyordu ve o korkunç günleri yaşayanlar vazifesini yerine getiren fanilerin mutluluğu içerisinde, emaneti kendilerinden sonra gelenlere devrederek tarih sahnesinden çekildiler.


Sonra Yakın Geçmiş (İkinci Belge)


Peki, ne oldu da tedavi edilmiş olan yara tekrar kaşınarak kanatılmakta ve neredeyse kangren olmak üzeredir? Bunun cevabına ait izlerini aramak üzere Töre Dergisi’nde yayımlanmış olan bir ankete bakmakta fayda vardır (Töre 102, Kasım 1979).

Bu anketin sonuçları üzerinde düşünülmesi gerekir. Tarihçilerimiz, sosyologlarımız, eğitimcilerimiz, siyasetçilerimizin hâsılı aydınlarımız, herkes bu anketin sonuçları üzerinde kafa yormalıdırlar.

Dergi, anket sonuçlarını, ayın anketi başlığıyla hiçbir yorum yapmadan yayımlamıştır. Ankette dönemin hemen her siyasi görüşü ya da fikir grubu içerisinden birer örneğin cevapları vardır.

Ankete cevap verenlerin,  -bugünkü tabirle-deneklerin hepsi o günün üniversitelileridir ve 19-24 yaş grubu içerisindedirler. Ankette; AP’li (Adalet Partisi), CHP’li (Cumhuriyet Halk Partisi), MHP’li (Milliyetçi Hareket Partisi), MSP’li ( Milli Selamet Partisi), DEV-GENÇ’li, Kurtuluşçu, Ülkücü ve Tarafsız diye kendini tarif eden kişilerin açıklamaları yer almaktadır.

1979 yılında yapılmış olan bu ankete cevap verenler bugün 51-56 yaş aralığındadır ki, bunlar Türkiye’yi bugünlere taşıyan yaş grubudur.

Anketin yorumlanmasında bu husus başat unsurdur ve bütün değerlendirmeler bununla birlikte yapılmalıdır.

Ankete verilen cevaplarda;

  •   “(…) [Atatürk] yeni bir millet yaratmayı başarmıştır. Ben Türk tarihini 1923, Cumhuriyetin kurulmasıyla başlamış kabul ederim (…).” (AP, Hacettepe Üniv. Yaş 21)
  •   
  • “Bugün biz onun burjuva düzenine hizmet ettiğini saptamış bulunuyoruz.  CHP’nin ‘Altı Ok’u O’nun bir yapıtıdır. Fakat bu yapıt eskimiştir, yani çağdaş değildir. Atatürk’ü çağdaş bir gözle yeniden değerlendirmenin zorunlu olduğuna inanıyorum.” (CHP, Hacettepe Üniv. Yaş 21)

  •  “Kemalizm Türk komprador burjuvası ve büyük toprak ağalarının ideolojisidir. Kurtuluş savaşından önce başlayan emperyalistlerin Türkiye’yi işgal etmelerine karşı gelişen anti-emperyalist halk mücadelesine önderlik etmiştir. Sömürge, yarı sömürge Türkiye mücadele sonunda yarı sömürge-yarı feodal Türkiye’ye dönüşmüştür.”(Dev-Genç, ODTÜ Üniv. Yaş 24)

  •  “Özünde devrimci olan Mustafa Kemal, Türk İşçi ve Köylüsünün başına geçerek Anadolu’yu sömürgecilerden kurtarmaya başladılar. Anadolu’dan düşmanları attılar, yapmış oldukları devrim proletarya önderliğinde yapılmadığından Türkiye ekonomisinde ve siyasi hayatında dışa bağımlı kalmak zorunda kaldı.” (Kurtuluş, Ankara Üniv. Yaş 21)

  •   “Atatürk’ü bir Türk büyüğü olarak kabul ediyorum ve her Türk büyüğüne gösterdiğim saygıyı ona da gösteriyorum. (MHP, Ankara Yüksekokul, Yaş 19)

  •   “Bence Atatürk de Ülkücüydü. (…) bunun dışında bir düşünceyi kabul etmek istemem. Osmanlı İmparatorluğuna karşı almış olduğu tavrı elbette doğru bulmuyorum. Ancak…” (Ülkücü, Ankara Üniv. Yaş 21)

  •  “Atatürk, benim için herhangi bir Türk Paşasından farklı değildir bir bakıma. Bir bakıma da yaptığı devrimler Müslüman halka reva gördüğü eziyetler açısından onu bir Türk Paşası mertebesinde bile görmem. Atatürk Müslüman halkın karşısına, İslamiyet’in karşısına bir put gibi dikilmiş, onun peygamberleri ve müritleri türemiştir. Kadının bu kadar açılıp saçılması İslamiyet’e karşı her türlü hareket onun bir eseridir. İktidar olacağız ve elbette onun bu kusurlarını ve hakiki çehresini Müslüman halkımıza açıklayacağız. Bu kusurları tamir etmek biz MSP’lilerin en tabii ve ilk vazifesidir.”   (MSP, Ankara Yüksekokul,  Yaş 22)

Ankete verilen cevaplardan bir kısmını ama MSP’li deneğin cevabının tamamını buraya aldım.

Buna benzer bir yaşanmışlıkta benim hayatımda vardır. 1976 yılında memleketimde bir çay bahçesinde 3 kişi oturuyor ve memleketin meselelerini konuşuyorduk. Ben 16 diğer ikisi ise 17 yaşındaydı. Konuştuğumuz üçüncü kişi Akıncıydı. Sohbetin sonuna doğru: “Biz komünistlerle bir olup bu devletin bir bacağından biz diğer bacağından onlar tutacak ve bu devleti yıkacağız.” demişti. O zamana kadar söze çok fazla karışmayan ben dayanamayıp “Yıkılınca ne olacak, kim ele geçirecek?” diye sorduğumda, o günden beri hiç aklımdan gitmeyen cevabı vermişti: “kim önce davranırsa…”

Ankete verilen cevaplar yaşadığımız bugünkü durumu açıklayabilecek ipuçlarını taşımakta mıdır, ne dersiniz?


Ve Tekrar Bugün (Köprüden Önceki Son Çıkış)…


Benim kanaatim odur ki; Bütün kişi veya gruplar bildiklerini/algılamalarını/duruşunu yeniden gözden geçirerek objektif değerlendirmelerle nefis muhasebesi/otokritik/özeleştiri yapmalıdırlar.

Gidiş tarihin tekerrürüne doğrudur.

 


KAYNAKLAR:

  1. http://ulkunet.com/EserAyrinti.aspx?Sayfa=1804&Tablo=Eserler
  2. Töre Dergisi, Sayı 102, Sh 8-10 http://ulkunet.com/EserAyrinti.aspx?Sayfa=2281&Tablo=Eserler

 

 

Yazar

Hakan Paksoy

Yorum Yap

Kayıt olmadan yorum yapabilirsiniz.




Benzer Yazılar