Tek başına demokrasi

Yeni bir genel seçim süreci başladı. Mahalli idarecilerimizi seçeceğiz. Peki adaylar kimler olacak? Tek cevap var, parti yöneticileri bizi kimin yönetmesini uygun görürse. Bu halde dava adamları yeterince ortaya çıkabilir mi? Galiba meselede bu olsa gerek: tek kişilik demokrasi...


Paylaşın:

26 Ekim 2018 tarihli Resmi Gazetede yayımlanmasının ardından yerel seçim tarihi 31 Mart 2019 olarak kesinleşti. Tarihin netleşmesiyle birlikte seçime girecek siyasi partilerde aday belirleme telaşı başladı. Bu telaş belediye başkanı olmak isteyenleri de sardı. Siyasi partilerin genel merkezleri aday adayları ile doldu taştı. Bütün adayların amacı aynıydı, Genel Başkanlara ve yardımcılarına kendilerini göstermek, beğendirmek. Günümüz şartlarında aday olabilmenin yolu, yöntemi bu çünkü. Kararlar iki dudak arasından çıkıyor.

Siyasi Partiler ülke yönetiminde milletin sesi olmak için vardır. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 19-11-2018 tarihli belirlemesine göre faaliyette olan siyasi parti sayısı 82 dir. 2018 Genel Seçimlerine katılan parti sayısı 9, seçim sonrası milleti temsile hak kazanan parti sayısı 5 dir.

Ülke yönetimine talip 82 siyasi parti varsa ülke yönetimi için 82 farklı düşünce var demektir. Ama sadece 5 i mecliste. 82 farklı düşünce mi yok? Var da bu farktan vatandaşın haberi mi olmadı? % 10 barajı yüzünden seçime giremedik deniliyorsa, parti kurarken bundan haberiniz yok muydu diye sormak zorunda kalınır. Vatandaşı haberdar etmeyecektiniz madem neden parti kurdunuz? Kendinize makam yaratmak için mi?

Milleti temsil gücüne sahip partilerde de durum çok farklı değil. Eş dost arkadaşa dağıtılmış makamlar yıllarca değişmiyor. Mecliste de durum aynı, vekillikte yeni olanlar parmakla sayılacak kadar az, dördüncü dönemini yaşayan milletvekili bile var. Sanki bu memlekette onlardan daha bilgilisi daha çalışkanı yok. Her seçimde seçilecek yerlerde aynı isimler. Belediye başkan adaylarında da yine aynı isimler. Seçimlerden aylar önce adaylar aşağı yukarı belli. Binlerce aday adayı genel merkez kapılarında şansını zorlamaya devam ededursun millet önüne koyulacak adayları beklemekte.

Nedir bu aymazlık. Siyasi partiler milletin sesi olup devleti yöneteceğiz deyip bütün kararları üç beş kişiyle almakta. Öyle bir millet ki, demokrasi adına antidemokratik yöntemlerle belirlenen adaylara oy vermekte.

Bir parti çıksa dese ki, biz tüm kararlarımızı üyelerimize danışarak alacağız. Delege sistemini kaldırıyoruz, tüm üyelerimiz delege gibi hareket edecek. İlçe başkanlarını, il başkanlarını, milletvekili aday sıralamasını, belediye başkan adaylarını üyelerimizin çoğunluk katılımıyla belirleyeceğiz. Üye kaydında belli hedeflere ulaşmayan teşkilatlarımızı sorgulayacağız.

İşte o zaman adaylar tribüne oynamaktan vazgeçip yüzünü sahaya döner. Ve işte o zaman ülkede gerçek demokrasi yaşanır. Siyasetin en alt ve en üst kademesindekiler vatandaş ile iç içe yaşar. Genel merkez binaları değil, köy meydanları dolup taşar. Vatandaşın sorunları tespit edilir. Sosyal ve ekonomik problemlere kaynağında ulaşılır. Seçimden seçime değil her daim fikri sorulan seçmende güven duygusu artar, toplumsal huzura ulaşılır.

Çok mu zor bunu yapmak. Zor. Sağlam bir irade, inanmış, adanmış insan ister. Milli menfaatlerin öne çıktığı, devlete sadık, benlik duygusundan uzaklaşmış bireyler ister. Maalesef günümüz siyasetçileri inanmışlık ve adanmışlıktan uzaklaşmış durumdalar. Dava adamı dediklerimiz de ya siyasetin içinde barınamıyorlar ya da barındırılmıyorlar. Sorgulamadan kabul etmeyi benimseyen kişilerin toplandığı yer oldu siyasi partiler. Yukarılara tırmanabilmek için doğruları konuşmak yerine yanlışlar karşısında susmayı yeğlemiş insanların tercih edildiği topluluklar… Ülke menfaatlerinin değil de kişisel faydaların pay edildiği yerler. Maddi manevi harcanmışların, toplandığı istasyonlar…

Tüzüklerde yazılanlara bakmayın, seçim meydanlarında atılan nutuklara da. Samimiyeti hissetseydi bu millet, üç beş torba kömüre satar mıydı oyunu. Al birinden vur ötekine diyerek kendi menfaatinin derdine düştü onlar da. Sakın küçümsemeyin, aşağılamayın. Ne verdiniz ki, istiyorsunuz. Yoksa kendisiyle birlikte yürüyeceğini inandığı, açlıksa açlık, tokluksa tokluk her şeyi hep birlikte yaşayacağız diyen birileri olsaydı, eline omzuna koyarak sen ne düşünüyorsun diye soranların varlığını hissetseydi hiç şüphesiz; vatan derdi, bayrak derdi, millet derdi.

Tabandakiler hesapsız kitapsızdır. Bilgisiz der çoğu. Hayır, onlar daha bilgilidir. Yukarıdakileri yaptıklarını onlar yaşar. Yaşayarak öğrenirler. Cezasını da, sefasını da onlar çeker. Fikirleri sorulmadığından konuşmazlar pek. Bilmediklerinden değil. Bir oyumuz var, gider atarız derler. İyisi varken niye kötüsünü seçsinler. Sen onlara dokunmazsan seni nereden bilsinler.

Az kaldı, aylar önceden belirlenen adaylar kendilerine oy verme ihtimali yüksek olanların kapılarını çalmaya başlar. Üç beş ucuz propagandayla oylarınıza talibiz diyecekler. Seçmen de gülümseyerek “Tabii efendim oylar sizin.” diyecek. Gerçeği sandıkta göreceğiz…

Dava adamı olmak mı zordur? Siyasetçi olmak mı?

Elbette kolay iş değildir siyasetçi olmak.

Dava adamlığını seçmişsen maddi manevi beklenti içinde olmazsın. Kişisel kayıplarını, kayıp saymadığından kaybetme korkusu yaşamazsın. Bedel ödersin ama tercihi kendin yapmışsındır, şikâyetci olmazsın. Hedefin bellidir, ikilem içinde olmadığından kendinle kavga etmezsin. Ülkem için davam için bir çivi çaksam ne mutlu bana dersin, kanaatkar olursun. Bunun yanında ağır bir sorumluluk yüklenir omuzlarına, başaramazsan devlet kaybeder, millet kaybeder.

Siyasetçi olmak biraz daha karmaşıktır. Vaat edilmişler vardır siyasette, alkış vardır. Kalabalıklar içinde kaygan bir zemin üzerinde hareket edersin. Maddi manevi kayıplar konuşulur daha çok, etkiler insanı. Hedefe ulaştıran tek yol yoktur. Bu ikilem yaşatır, çelişkiye düşürür. İnandıklarından taviz vermek zorunda kalabilirsin. Vazgeçersen inandıklarını hiç yapamazsın. Doğrularını yukarılara taşırken yitirmeme savaşı verirsin, kavgaların olur kendinle. Eğer başarabilirsen, başardığında adalet ve eşitlik duygunu yitirmemişsen, devlet kazanır, millet kazanır.

Siyaset de bir davadır aslında. Ne var ki, gidilen yol farklıdır.

Maalesef siyasetçiler dava adamlarını yok sayar, dava adamıyım diyenler siyasetçileri küçümser oldu. Davasız siyaset yapılamaz. Yapılırsa siyasetin yapılacağı devlet yitirilir. Siyasetçisi olmayan dava da küçük adımlarla yürür dahası devleti yönetemez. Bu yüzden devletin bekası için siyasetçilerle dava adamları el ele yürümek zorundadır.

Dava adamlarına sesleniş olsun bu cümleler. Pozitif ve sosyal bilimciler, üniversite hocaları, araştırma görevlileri, tarihçiler, sanatçılar, çiftçiler, ev hanımları, öğretmenler, hukukçular, askerler, polisler; yüreği vatan aşkıyla çarpan sizler en büyük davanın adamlarısınız. Birinci göreviniz yaptığınız işi en iyi yapmak, ikinci göreviniz tekelleşmiş olan siyaseti ele geçirmek olmalıdır. Unutulmamalıdır ki; bataklıklar temiz toprakla kurur.

Yazar

Reyhan Özçiftçi

Yorum Yap

Kayıt olmadan yorum yapabilirsiniz.




Benzer Yazılar