Yükleniyor...
Serbest piyasaya inanç sarsılıyor
İngiliz The Economist dergisi 15 Kasım tarihli sayısında kapitalist sistemin bugünkü durumunu ve muhtemel geleceğini değerlendiren bir makale yayınladı.
Makalede özetle şu görüşlere yer verildi:
Kapitalist düzenin işçilerin haklarını yok saymak pahasına sermayedarları koruduğu ön kabulü her zaman vardı. Fakat son on yıldaki gelişmeler kapitalizme bunun da ötesinde itibar kaybettirdi.
2016’da yapılan bir araştırmaya göre, Genç Amerikalıların yarıdan fazlasının iktisadi düzene inancını kaybetmiş ve sistemi fikren desteklemiyor. Sisteme inancın yitmesi bir tehlike, fakat bazı şeyleri yeniden değerlendirme imkânı verdiği için de bir fırsat. Popülist ve korumacı politikaları savunanlar itiraf etmese de, kapitalist sistem ciddi bir sorunla karşı karşıya. Değişen şartlarla birlikte, mutlu-mesut dönemler yaşayan klasik firmalar, teknoloji şirketlerinin piyasa hâkimiyetini arttırmasıyla zorlanmaya başladılar. Değişen şartlarla birlikte sistemin yeniden adil rekabeti sağlayacak, oligopolinin sunduğu haksız kazançları, yüksek karlılığı azaltacak ve geleceği refah içerisinde inşa edecek yenilikleri, inovasyonu kolaylaştıracak bir değişimin/devrimin vakti gelmiş görünüyor.
Bir zamanlar rekabet iyi bir şeydi
Devletler ve siyasetçiler, sağlıklı piyasa koşullarının oluşması için uzun yıllardır mücadele veriyor. Amerika, 20. yüzyılın başında petrol ve demiryollarındaki karteli ortadan kaldırdı. Batı Almanya, İkinci Dünya Savaşı ertesinde, serbest piyasa ekonomisini ve sistemin olmazsa olmazı sağlıklı rekabet koşullarını devleti yeniden inşa projesinin merkezine yerleştirdi. Bir taraftan Avrupa tek ve güçlü pazar haline gelirken, Margaret Thatcher gibi siyasiler yabancı yatırımcıları teşvikte en ön sırada yerini aldı. Ronald Reagan, her mikrofonu eline aldığında rekabeti teşvik etti. Aynı değişime/dönüşüme geçmişteki gibi, bugün de ihtiyaç var. 1997’den beri Amerikan sanayisinin üçte ikisinde pazar yoğunluğu arttı. Aynı dönemde ekonomilerde yapısal bozuklukları had safhaya ulaştı. Herhangi bir piyasada/sektörde, toplam hacmin üçte ikisinden fazlası, 4’ten az firmanın kontrolü altında. Sağlıklı bir ekonomiden öncelikli beklenti kârın adil rekabet içinde oluşmasıdır. Avrupa’da genel gidiş, Amerika’dan daha dengeli, fakat temeldeki görünüm çok farklı değil. Her sektörde en büyük dört firmanın ortalama pazar payı, 2000 yılından bu yana üç puan arttı. Her iki kıtada, hâkim konumdaki firmaların yerinden edilmesi, sektör içi çeşitliğinin artarak rekabetçi piyasa koşullarının oluşması gün geçtikçe zorlaşıyor.
Tekelleşme ve kâr artıyor
Genelde küreselleşmenin rekabet ortamını kızıştırdığı iddia edilir. Fakat derginin araştırması, rekabetin o kadar da hissedilmediğini ve kârlılığın aşırı arttığını gösteriyor. Rekabet yokluğunun 660 milyar dolarlık bir haksız kazanç havuzu yaratmış. Oligopoliden elde edilen aşırı kârın üçte ikisinin Amerikalı firmalara gittiği görülüyor. Tekel kârının çoğu teknoloji firmalarına gidiyor. Google ve Facebook gibi firmalar tüketiciden hiçbir ücret talep etmeden bedava hizmet sunuyor. Fakat, üreticilerin, özellikle reklamverenlerin maliyetlerini yükseltmekten asla kaçınmıyorlar. Kredi kartları, ilaç dağıtım ağları ve kredi dağıtıcılarının hala çok yüksek ve haksız kârları elde ediyor. Halkın oligopol piyasalarla daha fazla ilgilenmesi ve bilinçlenmesi gerekiyor. Örneğin çeşitli düzenlemeler ile korunan ABD menşeli havayolu şirketleri Avrupalı firmalara göre yolculara daha kötü hizmet sunup daha fazla ücret alıyorlar. Yine ABD’de, kablo TV hizmet sağlayıcıları fahiş fiyatlarıyla ünleniyor. 2011 yılına göre bir kablo TV abonesi bugün %44 daha fazla abonelik ücreti ödemek zorunda. Gerçi tüketici dostu Netflix, Amazon gibi firmalar sisteme giriş yapıyor fakat gelecekte bunların da tekel oluşturma ihtimali kaygı veriyor.
Piyasalar tedaviye muhtaç
The Economist’e göre, piyasaların derinleşmesi ve güçlenmesi iktisadi birçok muammaya sağlıklı çözüm getirebilir.
Dergi özetle şöyle devam ediyor:
Gelişmiş ülkelerdeki düşük faiz oranlarına rağmen, yeni şirketlerin sektörlere girişinde ciddi zorluklar var. 2000 yılının başından bu yana, her geçen gün çalışanların GSYİH’den aldıkları pay azalıyor. Monopolist firmalar işçi ücretlerini her geçen gün biraz daha tırtıklıyor.Birçok sektörde yenilikçi firmaların tutunma şansı çok azalmış. Bir yandan işgücüne katılım oranı düşerken, aynı anda verimliliğin de düşmesi iktisadi düzenin geleceği açısından ciddi kaygılara yol açıyor.
Gelecekteki muhtemel ABD Başkan adaylarından Elizabeth Warren daha fazla işçi çalıştırmanın teşvik edilmesi gerektiğini savunuyr. İngiliz İşçi Partisi de, zorunlu istihdamı ve sendikaların yeniden güçlendirilmesini savunuyor. Ancak Economist’e göre 1960 model kapitalist sisteme dönüş faydadan daha çok zarar getirecektir. Fakat zorla istihdam veya kârlara eski moda usullerle el koymak da fayda sağlamaz.
Ve devrim reçetesi
The Economist, kapitalist sistemde dönüşüm için üç önermede bulunuyor:
The Economist, bu önerilerin sistemin hastalıklarını kökten çözmese bile, tedavi yönünden fayda sağlayacağını söylüyor. Rekabetin ve yenilikçi firma sayısının artışı ile şirket kârları daha hakkaniyetli hale gelecek, işçi ücretleri bugüne göre en az %6 artabilecek, tüketiciler hem ürün çeşitliğine hem de daha ucuza mal ve hizmete kavuşacak. Bu önlemler belki yükselen popülist siyasetin önünü bütün bütün kesmeye yetmeyebilir. Fakat, bir ihtimal geniş halk kitleleri arasında kapitalist sisteme inancı canlandırabilir.