Yükleniyor...
“Türk milletinin karakteri yüksektir; Türk milleti çalışkandır; Türk milleti zekidir.”
Atam bu sözlerini, 29 Ekim 1933’de, 10. Yıl Nutkunda, aşığı olduğu Türk Milleti’ne söylerken, “Türklüğün unutulmuş büyük medenî vasfının bütün medenî âlem tarafından bir kere daha görüleceğini”, özellikle eserlerini emanet ettiği biz gençlere bir defa daha belirtmiş ve gereğinin yapılması için bizi görevlendirmiştir.
Bütün ömrünü milleti için düşünmekle ve çalışmakla geçiren Gazi Paşa, Türk Milleti’nin tarihinde milletini en iyi tanımış az sayıda olan hakanlardan biridir. Bunun neticesinde de batı dünyasının artık bitti, yendik, bizim olan Anadolu’yu tekrar geri alıyoruz dedikleri anda Türk Milleti’ni tekrar ayağa kaldırmış, “bitik bir toplum”, “kupkuru bir çöl”, diye tabir edilen insanlarımızla bağımsızlık savaşımızı gerçekleştirmiştir.
Her sözünün, kendisinde olan yüksek tarih şuuru sayesinde büyük bir arka planı olan bu büyük insanın, yazının başında belirttiğim cümlesi ile ilgili, günümüze dönerek birkaç şeyden bahsedeceğim.
Bundan yaklaşık 4 – 5 sene önce, üniversitede ilk yıllarımda bir ders sırasında çeşitli sosyal meselelerden de konuşurken dersin öğretmeni, “toplumumuz ne kadar tembel, ne kadar kolaycı” gibi cümleler sarf ederken bir şey daha söyledi. Güya Atatürk’ün büyük yalanıymış Türk Milleti’nin çalışkan ve zeki olduğunu söylemesi. Laf amacını aşmaya başlayınca müdahale etmek kaçınılmaz oldu. O anda, daha ilk defa duymuş olduğum bu yalan ithamı karşısında, bir anda aklımdan az sonra yazacaklarım büyük bir hızla geçti ve güzel bir şekilde anlattım.
Öncelikle toplumumuzda eğitim, kitap okumama, gazete okumama gibi türlü sıkıntıların olduğuna, düzeltilmesi gereken birçok şey olduğuna şüphe yok. Ama bu son söylediğiniz, bütün hayatını milletine hizmet ile geçirmiş bir insanın önemli bir sözünü, sadece kendi gördüklerinizi temel alarak değerlendirmeniz, hem de bunun bir eğitim kurumunda olması bana göre çok yanlış.
Bunun yanı sıra daha da önemli olan kısmına gelirsek; Türk Milleti, evet, çalışkandır. Size örnekleriyle anlatmak istiyorum. Ben Almancı diye tabir edilen gurbetçilerimizin çok olduğu bir memleketten geliyorum. Şehrimiz Aksaray’da hatırı sayılır bir sayıda gurbetçimiz vardır ve ben de işimiz dolayısıyla bu insanlarla çok içlidışlıyım ve onlarla çokça konuşma imkânı buluyorum. Lütfen dikkat edin, bu insanlar, anasını, babasını, kardeşlerini, çocuklarını, toprağını, köyünü, vatanını bırakarak, yabancı memleketlere, üç beş kuruş fazla kazanabilirsek, çoluk çocuk rahat eder düşüncesiyle gitmiş, hem giderken, hem de gittikten sonra türlü türlü zor şartlar altında bulunmak durumunda kalmış olan insanlardır. Bu söylediklerim daha önce memleketinden şu veya bu şekilde ayrılmamış insanlar için çok daha zordur. Siz bu insanlara hazırcı, tembel diyebilir misiniz? Bu sadece bir örnek. Daha nice örnekler verilebilir. Bu çalışkanlık için.
Bir de zekilik var tabi. Bu örneğin devamı olarak da ondan bahsetmek istiyorum. Bundan 50 yıl önce başlayan bu serüven yıllar geçtikçe daha da ilginçleşmiştir. Başta işçi olarak giden gurbetçilerimiz, kısa zamanda işlerinde en iyi olmuş, değişik fikir ve teknik yöntemlerle yabancıları şaşırtmış, hızla yükselmiş ve artık kendi işlerinin sahipleri bile olmuşlardır. Yani az zamanda çok ve büyük işler yapmışlardır. Tıpkı Ata’larının onlara söylediği gibi…
Sadece örnekler bunlar mı? Tabii ki değil. Çevrenize bir bakın. Ne kadar çok insan var, aslında sizin dönüp bakmayacağınız işlerde çalışan… Mesela kağıt toplayan insanlar var. Soğuk sıcak demeden, ne şartlarda yapıyorlar o işi. Gördüğüm kadarıyla Türkiye’nin her yerinde de var bu iş. Bu insanlar sizce tembel mi?
MİLLETİ SUÇLAMAK
Şunu açıkça belirtmeliyim ki, milleti suçlamak çok kolaydır. Atın her şeyi milletin sırtına, kurtulun, yok öyle şey. Bir yerde bir sorun, bir yanlışlık varsa, oranın yönetiminde bir sorun var demektir. Mesela bu yazıda anlattıklarımızdan örnek verirsek, 2002’de yapılan bir araştırmaya göre Berlin’de yaşayan Almanyalı Türklerin eğitim düzeyi şu şekilde:
– % 11’i Diplomasız
– % 46’sı İlk ve ortaokul mezunu
– % 37’i Lise mezunu
– % 7’si Yüksekokul veya Üniversite mezunu
Yani eğitimde büyük bir sıkıntı var. Zaten gurbetçilerle konuştuğunuz zaman da hemen anlayabiliyorsunuz. O kadar çok kişi ile konuştum ama neredeyse hiçbirinin üniversite çağındaki çocukları okumuyordu. Neredeyse hiçbir alanda olmadığı gibi Türkiye’nin gurbetçilerimiz ile ilgili doğru dürüst bir politikası yok.
İşte durum böyle tespit edilir ve kimin yapması gerekeni yapmadığı da böyle ortaya koyulur. Bu durumda bizim oradaki gurbetçilerimize, siz neden okuyamıyorsunuz deme gibi bir hakkımız var mı? Onların buradakilerden bir eksiği mi var. Hayır, hatta fazlası bile var. Ama eksik olan kendi devletlerinin, Türk Devleti’nin onlar için bir politikası, onlar için bir uzun süreli projesinin olmaması. Sonuç ise apaçık ortada duruyor.
Son olarak şunu söylemeliyim ki; Türk Devletinin her kademesinde iyi yöneticilere ihtiyacı vardır. Hangi alanda olursa olsun, yönetici iyi olmazsa, yaptığı işi sevip benimsemezse, devletin parasını harcarken dikkat etmezse, örneğin bulunduğu binanın kaloriferini nasıl olsa kendinden parası çıkmadığı için sonuna kadar yakıp da odalarda camları açtırırsa, işte o zaman millet ne kadar çalışırsa çalışsın, bilimde, teknolojide, üretkenlikte işte böyle yerimizde saymaya, teknolojiyi dışarıdan almaya, bilgiyi üretemeyip satın almaya devam ederiz. Böylece borçlarımız da katlanmaya devam eder.
Yeni Aksaray Gazetesi