Yükleniyor...
01.04.2011
25 Aralık 2010, saat 14.00’te Ortadoğu Araştırmalar Merkezinde, Türkmen Aydınlar Toplantısında düşündürücü, şehit ailelerini inciten, üzen, Türkmenlerin ve Anavatanımız Türkiye’nin üzerinde hassasiyetle durmasını, durmalarını gerektiren bir soru bir konu tartışıldı veya fikir teatisi edildi. Türkmen toplumunun bir HEDEFİ var mı? Ve ne olmalıdır?Her şeyden önce şu soruların sorulması veya irdelenmesi gerekir:
Türkmen toplumu 1918 yılından itibaren kendi iradelerini özgürce kullanabildiler mi? Kullanamadılarsa neden kullanamadılar, tarihi seyir içersinde geçirdikleri siyasi gelişmelerin etkisi oldu mu? Olduysa bunlar nelerdi ve nasıl gelişmiş ve toplumu etkilemişti?
Uzun yıllar toplumu temsil edecek kurum ve kuruluşları neden yoktu, 1959 ve 1960 yıllarından sonra kurulan başta Türkmen Kardeşlik Ocağı ve Irak Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği yarınların Irak’ında Türk varlığının korunmasında diğer unsurlar gibi haklarının elde edilmesinde rolleri oldu mu? Veya ne olmalı idi? Olmadıysa neden olmadı? Siyasetin dışında Sadece kültürel haklarla yetinilmeli miydi?
Siyasi gelişmelere bakıldığında geçen süreçler gözden geçirildiğinde, fiili olarak Türkmenler maddi ve manevi baskılara maruz kaldılar mı? Ki kalmışlar, 1938’lerde ki tutuklanmalar sebepsiz veya amaçsız olan Türk insanına yönelik değimliydi? Değilse neden yıllarca hapishanelerde yattılar?
Amaçsız olan bir toplum 100’lerce şehit ne uğurunda verdi veya neden verdi? Amacı olmayanlar bu kadar zayiata neden maruz kaldılar veya kalırlar miydi?
Tanrı Dağında şehitlerimizden Rıza Demirci’yle karşılaştığımızda, ben ve binlerce Türkmen amacımız olmasaydı neden şehit olduk, sorduklarında ne cevap verilecek veya ne cevap vereceğiz. Amaçsız olduğunuz için mi işkenceye ve ondan sonrada şehit ve hapishanelerde ilaçsız tedavisiz ölüme terk edildiniz mi denilecek? Haksızlık yapmayalım, elbette ki yukarda sıraladığımız soruların cevaplandırılmasından sonra mazide amacın ne olduğuna cevap vermemiz kolaylaşır ve mümkündür, onlar Türk’tü kimliklerini topraklarını korumak ve diğerleri gibi eşit haklara sahip olmaktı AMAÇLARI. Ve dökülen kanları ile AMAÇIMLARINI Altın harflerle suladıkları TOPRAKLARINA yazdırdılar.
Türkiye’nin Irak’ın siyaseti kapsamında Türkmen varlığına, Türk kimliğini önde tutarak uyguladığı ve takip ettiği politikası var miydi? Varsa neydi, ne olmalıydı? Sorusu da bu günkü gelişmeler karşısında cevaplandırılması gerekmektedir. ASIL SORULMASI VE TARTIŞILMASI BU OLMALIYDI bu toplantının konusu.
1.ci Körfez savaşından 2003 yılına kadar zaman dilimi içersinde çalışmalar iyi irdelenmelidir. Siyasi kadroyu benimde zaman, zaman yaptığım yazdığım gibi eleştirme kolaylığına gitmeden Türkiye’min içinde bulunduğu ŞARTLARI TÜRKMENLERİN AHVALI ile neden tam olarak bağdaşmadığını da düşünmek gerekir.
VE
Irak’ın geçirdiği siyasal aşamalarını da, ki bunlar:
1. 1918’den sonra kurulan Irak Kraliyet Hükümetleri döneminde Irak Türklerinin siyasal hakları ve maruz kaldıkları örtülü maddi manevi baskılar.
2. 1958 yılından sonraki durumları, katliamlar.
3. Kasım ve daha sonra 1970’lı yıllarda verilen ve kağıt üzerinde kalan kültürel haklar, tutuklanmalar, Kardeşlik Ocağının, Merkezi Türkiye’de olan Irak Türkleri ve Yardımlaşma Derneğinin kurulmaları, çalışmaları.
4. Saddam dönemi idamlar, binlerce Türk’ün tutuklanması, sürgün, kayıp ve Kerkük’ün zorla demografik yapısının değiştirilmesi. Bugün karşımızda olan Toprak ihtilafları.
5. 1990 yılından sonraki gelişmeler içersinde Türk varlığının, toprağının korunması uğruna kurulan kuruluşlar tarafından verilen kahramanca fiili mücadele.
6. Bunlar kime karşı, dün Araplar bugün Kürtlere karşı. Bu mücadele 2003 yılına kadar “ MEN ÖZÜM TÜRKKEM” denilerek gelindi.
VE
Türkmenler 1990’lı yıllarından bu güne kadar milli duygular içersinde özveri ile çalışan elit kadrosunun olmasına rağmen Türkiye’nin politikasına uymak zorunda kalarak 2003 yılına kadar geldiler. 2003 yılından sonra İTC’NİN Kerkük’te yapılan Türkmen Kurultayı bütün Türkmenleri mutlu kılmış, umutlandırmıştı. Hızlı geçen zaman içinde ne yazık ki önlerini ve cereyan eden olayları, Türkiye’nin bölgeye sadece PKK PENCERESİNDEN bakarak global politikasını, olup bitenleri ve Irak’ın fiilen ikiye bölündüğünü görmezlikten gelinerek Irak’ın toprak bütünlüğünün savunarak, bizler yarın siyasi alanda ne olacağız i TÜRKİYE’NİN KIRMIZI ÇİZGLERİ SİLİNDİKTEN ve BAŞIMIZA ÇUVAL GEÇİRİLDİKTEN SONRA ne yapmalıyız demeden düşünmeden daha önce şehit olanların neden ne uğruna şehit olduklarının sebeplerini, isteklerini, isteklerinin ne olduğunu, 90’lı yıllarda çalışanları irdelemeden Kürtlere yönelik politikanın demokrasisi içersinde çevrelerine Türkiye’nin pembe gözlüğü ile bakarak bu günlere gelindi ve AMAÇ VAR MI TARTIŞMAYA KONU EDİLDİ.
1992 Selahattin ve 2003 yılında verilen karar ve gösterilen tepki elbette ki doğru bir karar idi, Milli düşüncenin erdemliğini gösteren bir karar idi, Kürdistan’ı tanımak kendi elinle ve halkına sormadan şehitler toprağını vermek demektir, buna ne Türkiye ve nede Türkmenler, bile, bile evet diyemezler, demeyeceklerdir demediler. Bugün bunu savunanlar Erbiliin Türk kimliğini görmeyenlerdir, Kerkük’ün milli şuurunu idrak etmeyenlerdir ve Türkiye’nin MİLLİ POLİTİKASINI anlamayanlardır.
Yanlı bir gazeteye Türkmenler adına beyanat vermek ve Türkmenler Kürt hükümeti ile yeni bir dönem başlattıklarını, AÇILIM gerçekleştiği zaman……..Ne olacak, barış gelecek ve sonra, sonra kuş uçacak! Şehitlerimiz hamiyetli milliyetperver halkımız, gençlerimiz Gözü toprağımda KİMLİĞİMDE olanları seyredecek gelen barış içersinde öyle mi? Kurulmamış, adı ilan edilmemiş Hükümet sözcüğünü kullanmak gafletinde bulunanlar ve bu beyanatı destekleyenlere milletim namına yazıklar olsun……..!
Son Irak seçimlerinde gösterilen irade zafiyeti tartışma konusu oldu, umarım seçilen Bakanlar ve milletvekilleri aralarında , halka inerek Milli Kimlik önde tutularak elde edilen bu fırsatı abartmadan büyük bir başarı olarak ta görmeden, değerlendirmeden yetkilerini, imkanlarını kullanarak Türkmenlerin içinde bulundukları siyasi, kültürel ve sosyal durumlarının Anayasal güvence altına aldırarak iyileşmesinde katkıları olur.
Geçmişi sorgulamanın artık yararı yok, önümüzdeki tabloyu iyi değerlendirip, hep beraber biz Ata Diyarı ( Türkmeneli ) dışında olanların her yönüyle tahribata uğratılan doğup büyüdüğümüz topraklarımıza ne gibi yararımız olur, etkimiz, yetkimiz nedir, ne dereceye kadar etkili olabiliriz, bu konularda fikir bildirmek zor ve bu gün Türkmenlerin içinde bulunduğu AHVAL VE ŞARAİTİ değerlendirip sahada bulunanlara önerilerimizi ne olmalıdır veya ne olabilir:
1. Irak’ın toprak bütünlüğü yeniden tesis edilebilirse bu bütünlük içersinde siyasal hak başta olmak diğer hakları yasal olarak Irak Anayasası güvencesi ile istemek ve bunun için çalışmak.
2. Türkmeneli topraklarını biri birinden ayırmadan Irak’ın her Hangi bölgeleri gibi eşit şartlarda merkezi hükümetin anayasal güvencesi altında bağlanmak.
3. Irak’ın Kuzeyine katılmak, Kerkük vilayeti bu konunun gündemine zaman, zaman getirilmektedir, Türk varlığı ve Milleti tarafından büyük tepkilere ve böylesi bir icraata girişmek kanlı bir çatışmaya neden olur, Türkiye’nin tarafsız kalacağı beklenemez . Başlatılan çalışmalar önlenmeli.
4. Telafer ve Tuzhurmatu kasabalarının Vilayet olması için çalışmak. İlerisi için bu konuda plan hazırlamak gerekmektedir. Ve ondan sonra Kürtlere ne hak ve hukuk verilmiş ise onun için gayretli olmak, gayret sarf etmek!
5. Kerkük’ün Özel Statü konusunu Türkmenleri ve Türkmeneli topraklarını böler, biri birinden uzaklaştırır, yani Türk varlığını böler parçalar.
Şu da iyi bilinmeli, istemek, hak istemekle verilmiyor, artık bu bir çok ileri gelen Türkmen siyasetçileri tarafından gündeme getirildiğini kıvançla görmekteyiz, konu açık olarak ta dile getiriliyor. Kaldı ki Kürtlerin ZİKRİ VE FİKİRLERİ aleni olarak ortada, isteklerinin ne olduğunu gizleme ihtiyacı duymadan tarih boyunca Türk’ün olan topraklar bizim coğrafyamız içindedir, sanki böylesi bir yer varmış.
Kürtlerin Merkezi hükümette ağırlıkları, ortaklıkları, Güvenlik kuvvetleri ve yönetime hakimiyetler altında olan Kerkük’ün Demografik durumu ortada iken, o zaman halka dayanan, halkını kucaklayan kuvvetli bir siyasi iradeye, mevcut siyasi partiler, seçilen milletvekilleri ve kabinede bulunan bakanlar tek çatı altında, 2003 yılından önceki çalışanların ışığı ve şehitlerimizin yolunda, dilde, fikirde işte, tek amacı gerçekleştirmek uğruna birleşmelidirler, birleşmek ayni zamanda çok başlılıktan kurtulma yoludur ve bunu TÜRKMENLER beklemektedir. AMAÇ ANAYASAL GÜVENCE ALTINDA HAK VE HUKUK.
İTC, şu veya bu şekilde içte ve dışta Türkmenleri temsil eden birinci sıradaki Siyasi partidir. Bugüne kadarki çalışmalarında güçten daha çok demokrasi ve hukuka dayanarak çalışmalarını sürdürmeyi yeğlemiş, ancak hiçbir siyasi parti veya kuruluş, halkının haklarını, hele, hele Irak gibi işgal altında ve kuvvetlinin sözünün geçtiği bir ülkede demokratik yöntemlerle bir yere varılmayacağı gerçeğini bugün bütün çıplaklığı ile önümüzde olduğunu görmekteyiz. Hiçbir siyasi parti ve hatta devlet gücü olmadan, güçlü olmadan halkını arkasına almadan, kucaklamadan yaşamadığı gibi, halkına faydalıda olamaz
O ZAMAN :
Halkının GÜÇÜNE dayanan güçlü bir siyasi irade. Ve yeni bir yapılanma!
İradeli siyasi parti ve güç, toplumun beklediği bu, Türkiye’de birliği sağlamak ve Türkmenlere hizmet amacı taşıyan Dernek ve kuruluşlar arasında Federasyon, yani birlikte çalışma ve hizmet etme girişimlerine memnuniyetle ifade etmeliyiz ki başlanmış, yakında çalışır duruma geleceği müjdesi içersindeyiz. Yeter ki bazı şahsiyetlerimiz BENLİK sevdasına kapılmasın, halkım kim ne yapmış, hizmeti nedir onu iyi bilmektedir.
DR. NEFİ DEMİRCİ
09 Şubat 2011