Yükleniyor...
18.05.2011
Bugünkü yaygın anlamıyla ülkücülük, milliyetçilikten farklı bir şey değildir. Elbette ülkücülük genel anlamıyla herhangi bir ülküye, ideale bağlı olmayı ifade eder. Ancak bugün bu kelime milliyetçilik ülküsüne bağlı olmayı anlatan özel bir terim hâline gelmiştir. Kelimeler dilin canlı ögeleridir; anlam ve çağrışımları yaşanan olaylarla, hayatla birlikte değişebilir, genelleşebilir, özelleşebilir. 1960’lardan beri yaşadığımız olaylar, ülkücülüğe de özel bir anlam kazandırmıştır.1960’ların ikinci yarısında milliyetçi gençler; daha sonra işçi ve öğretmen gibi çeşitli mesleklerin milliyetçi mensupları “ülkü” adını taşıyan dernekler kurmuşlar; bu derneklerin çatısı altında teşkilatlanmışlar ve ülke için tehlikeli gördükleri akımlarla ölümüne mücadele etmişlerdir. Mücadele, sadece göğüs göğüse olmamış; hayatın her alanında, siyaset, basın yayın, meslekî çalışmalar, san’at, fikir gibi bütün alanlarda sürmüştür. İşte bu mücadelenin mensupları o günlerden beri “ülkücü” adıyla anılmaktadır.
Peki, bir insanın ülkücü sıfatını taşıyabilmesi için, belli bir dönemde bu mücadelenin içinde olması yeterli midir? Hayır. Öncelikle ülkücülük belli bir dönemle sınırlı değildir. Bundan da önemlisi hangi ülkü adına mücadele edildiğidir. Bugüne kadar ülkücü olarak anılanlar hiç şüphesiz milliyetçilik ülküsü adına çalışmışlar ve onun mücadelesini yapmışlardır. Yani ülkücülük bir teşkilata mensup olmak değil, Türk milliyetçiliği ülküsünü taşıyan bir teşkilata mensup olmak veya teşkilat olmasa bile bu ülkü için çalışmaktır.
O hâlde “Türk milliyetçiliği” nedir? Bu sorunun cevabı çok verilmiştir. Ben de birçok yazımda bunu anlattım. Kısaca “Türk milletini sevmek ve onu yükseltmek ülküsüdür” diyelim. Elbette bu tanım içinde “Türk milletini tehlikelerden korumak” da vardır.
Yukarıdaki tanımdan hareketle, milliyetçilik ülküsüne sahip birinin ne yapması gerektiğini birkaç madde ile belirtelim: 1) Millet bağımsız değilse bağımsızlık için mücadele eder. 2) Milletin bağımlı parçaları varsa onların bağımsızlığı ve şartlarının düzelmesi için mücadele eder. 3) Kültürel, ekonomik, siyasi, askerî vb. yönlerden ülke ve milletin yükselmesine çalışır. 4) Milletin her ferdinin mutlu, kültürlü ve müreffeh olması; aralarında derin uçurumlar bulunmaması için çalışır. 5) Ülkeyi ve milleti zayıflatmak, parçalamak, bağımsızlığını ortadan kaldırmak için çalışan iç ve dış düşmana karşı mücadele eder. 6) Aynı amaç için çalışanlarla iş ve güç birliği yapar. 7) Bütün bu gayret ve mücadelelerde en yüksek verimi sağlamak için ferdî ve meslekî olarak en iyilerden olmaya çalışır.
Öyle sanıyorum ki herhangi bir ülkücünün yukarıdaki maddelere itirazı olmaz. Ancak iş uygulamaya ve günün şartlarına gelince bazı anlaşmazlıklar ortaya çıkabilir. Özellikle “iç ve dış düşman” her zaman aynı olmayacağı için bu konuda zihinler karışabilir. 1990 öncesi dış düşman Sovyetler Birliği ile Çin idi; iç düşman da onların yerli iş birlikçileri.Tabii ki Türkiye’ye düşmanlık güden başka ülkeler de vardı; ancak kapımızdaki âcil tehlike Sovyetler Birliği idi. 1990’dan sonra bu tehlikenin ortadan kalkması, 1990’dan önce olmadığı anlamına gelmez. Bugün ise âcil tehdit ve tehlike bölücülüktür. Bölücülüğü destekleyen ülkeler dış düşman, bölücüler ve bölücülüğe içerden destek verenler iç düşmandır. Bölücülüğe taviz verenler de düşmana destek olanlar kadar tehlikelidir ve hasımdır.
Bugünün şartlarında ülkücülük sıfatını taşıyabilmek için bugünün düşmanına, destekçilerine ve tavizcilerine karşı mücadele etmek şarttır. Bölücülerin liderlerini, teşkilatlarını saymaya lüzum yoktur; hepsi açık faaliyet ve beyanlarıyla ortadadır. Tavizciler bugüne kadarki tavizlerinden hiçbir sonuç almadıkları gibi verdikleri tavizler yüzünden bölücüler güç ve itibar kazanmışlar; ülkeyi tehdit eder duruma gelmişlerdir. Buna rağmen tavizciler taviz politikasından vazgeçmiş değillerdir ve muhtevasını açıklamadıkları “yeni anayasa” vaatleriyle taviz vermeye devam etmektedirler.
Bütün bunlardan sonra şu soruyu sorabiliriz: Vaktiyle ülkücü mücadelenin içinde bulunmuş olsa bile bugün bölücülerle, onların destekçileri veya tavizcileriyle aynı ortamlarda bulunan; faaliyetleri veya oylarıyla onları destekleyen kimselere “ülkücü”
denebilir mi?