Yükleniyor...
28 Şubat 2015
Gün geçmiyor ki, ülkemizi yöneten siyaset sayesinde, maddi ve manevi varlığımızdan bir parça kopmuş olmasın!
Gün geçmiyor ki, bir yıkım bombası düşmesin, zihinler karışıp endişeler derinleşerek artmasın!
Gün geçmiyor ki, sömürgecilerin güdümündeki iç ve dış bölücü terör ihaneti tarafından kuşatılmış olmayalım; göz göregöre, cana-mala, kast edilmesin, şehitler gelmesin, şehirler yakılmasın; egemenliğimize ve vatanımızın bir parçasına el konulmasın!
Son günlerde acıyla yaşadığımız olaylarla 10 yıldır devam eden vatan yıkıcılığına dair örnekleri ele almak ve bütün bunların bir projenin parçaları olduğunu ortaya koymak isteriz.
Birinci olay;
20 Şubat’ta nur yüzlü, Türk Milletinin birlik ve bütünlüğü ülküsünden yana olan evladımız, Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü 4. sınıf öğrencisi Fırat Yılmaz Çakıroğlu’nun Ege Üniversitesinde ırkçı-bölücüler tarafından sinsice şehit edilmesidir.
Olay içimiz yaktı. Evladımız nur içinde yatsın, makamı cennet olsun, acılı ailesine Allah sabır verisin, Türk Milletinin başı sağ olsun!
Malum medya bu cinayeti “karşıt görüşlü öğrenciler arasında çatışma” diye verdi. Gerçeğin ırzına geçen, ihaneti gizleyen habercilik(!) yapıldı. Vatan bölücüsü, vatan bölünmesin diyeni katletti, ama bu milletten gizlendi.
Namuslu(!) da değiller tarafsız(!) da değiller.
Haince işlenen cinayetin bir de öbür yüzü var; bu vesileyle öğrendik ve gördük ki, İzmir gibi bir ilimizde Üniversite ve fakülteye ait binaların duvarları, bölücü terör örgütünün flama, slogan ve bebek katilinin posterleriyle kirletilmiştir.
Öğrenciler, yıllardır baskı, saldırı ve tehdit altında, eğitim öğretim görüyor. Hedef seçilen Fırat’ımız, bu durumu güvenlik güçlerine ve fakülte yönetimine bildirmiş. Esasen, devletin ilgili kurumları, tepeden-tırnağa, bu vesayetini biliyor. Ama tedbir alınmıyor.
Çocuklarımız katillerin insafına tek edilmiş, seyrediliyor. Buna teşvik bile denebilir. İyi de neden?
***
İkinci olay;
Süleyman Şah’ın yattığı, 800 yıldır vatanımız olan toprağın IŞİD’e terk edilmesidir.
Gerekçesi, “İnsanımız ölmesin, geçici olarak çekiliyoruz” olarak açıklandı. Sınırımıza 180 metre mesafedeki Eşme’ye taşındı. Hukuken Suriye’ye ait, fiilen Türkiye’yi bölmek için 30 yıldır kan döken PKK/PYD terör örgütünün denetiminde olan Türbe yeri için Başbakan, “Burası, bugün de yarın da bizimdir” açıklamasını yaparak, Türk Mezarının daha önceki yeri olan vatan topraklarından vazgeçildiğini itiraf etmiş oldu.
Peki, bir teröristten kaçtık da, öteki PKK/PYD teröristinin “vesayetine” mi girdik?
Vatanımızı bölmek için kan döken bu örgüt, ne oldu da bize toprak verdi? Biz, Ortadoğunun en büyük güçlerinden biri değil miydik?
Tarihimiz, dinimiz ve bütün insanlığın birikimi bize “vatan, candan azizdir”, “vatanı için can vermeyi göze alamayan bir milletin yaşamaya hakkı yok” demiyor mu?
Vatan topraklarını terk etmek ya da başkalarına vermek yetkisini nereden, hangi hukuktan alıyorsunuz?
Buna ihanet denmez mi?
Göründüğü gibi gerekçeler tutarsız, işler karmakarışık hale getirilmiş. İyi de, neden?
***
Üçüncü olay;
Ege Denizinde 450 yıldır vatanımızın bir parçası olan, bugün sınırımıza 3,5-4 mil mesafedeki 16 adamızın Yunanistan’a verilmesiyle ilgilidir.
Tek kurşun atmadan, Abdullah Gül’ün dışişleri bakanı olduğu 2004’ten itibaren teker teker Yunanistan’a terk edilen; Koyun, Fornoz, Hurşit, Eşek, Nergizçik, Bulamaç, Kololimnoz, Keçi, Sakarcılar, Koçbaba, Ardacık, Gavdos, Dhia, Dionisades, Gaidhouronisi ve Koufonisi adaları, elimizden çıkmıştır.
Bu adaların; 1913 Londra, 1923 Lozan ve 1947 Paris Barış Antlaşmaları ile haritaları çizilerek, isimleri belirtilerek Türkiye’ye ait olduğu kabul ve tescil edilmiştir. Buna rağmen, sessizce ve Türk Milletinden gizlenerek verilen 16 ada, şu anda Yunanistan tarafından işgal ve ilhak edilmiştir.
Üzerinde kilise, okul gibi yapılaşmalar hızla devam etmektedir. Bu milli konuyu kendine dert edinen E.Kur. Alb Ümit Yalım, Çarşamba günü Milli Düşünce Merkezinde verdiği konferansta, milli ve uluslararası belgeleri bir bir göstererek adaların Türk Milletine ait olduğunu ispat etmiştir.
Bütün bunlar olurken; 2009’da Yunan Başbakanı Yurdumuza geldiğinde, Başbakanlıktan haber merkezlerine telefon edilerek bu konuda soru sorulmaması emri verilmiştir. İyi de neden?
Dördüncü olay;
Haçlı işbirlikçisi kanlı bölücü PKK/KCK terör örgütünün bugün geldiği nokta ile ilgilidir.
AKP, 2002’de iktidara geldiğinde örgüt çökertilmiş ve eylem yapamaz haldeyken, 2004’ten itibaren toparlanıp yeniden kan dökmeye başlamıştır.
Bugün, devletimize meydan okuma, ülkemizin bütünlüğünü pazarlık masasına yatırma ve Irak modeli gibi bir bölüşme üzerinde mutabakat sağlamış duruma gelinmiştir. Anlaşmalarla, vatan bölücülerine karşı, asker-polis dâhil kamu gücü kullanılmamaktadır. İyi de neden?
Nedenleri gelecek yazımızda inceleyeceğiz.
—–
kitaplarını imzalayacaktır.