Yükleniyor...
Irak Türkmenlerinden yükselen “imdat çığlıkları” devam ediyor.
Ama hiçbir Allah’ın kulundan ses seda çıkmıyor. İnsanlık bu kadar mı öldü?
Kardeşlerimiz tam manasıyla yalnız durumdalar.
Uğradıkları haince saldırılarla bin yıldır yaşadıkları yurtlarından atılıyorlar. Direniyorlar, ama ellerinde hiçbir imkân kalmamış. Allah’tan başka sahipleri yok.
Asırlardır birlikte yaşadıkları Arap’ı, Kürt’ü ile herkes düşman kesilmiş. İngiliz’i, ABD’si, AB’si, İsrail’i sıraya girmiş.
Burası Ortadoğu; İsrail ve enerjinin güvenliği ile bölgenin çok önemli olan jeopolitiği adına oyunlar oynanıyor. Bunlar, “Kuzeyde Türkiye var, buralarda Türkmenlerin yaşamasına tahammülümüz yok” demek istiyorlar. Ama, bu emperyalist oyunu anlayan beri gelsin!…
Hasılı uğranılan facialar anlatılmakla bitmez.
İyi de, bütün bunlar önlenemez miydi? Bundan sonra önlenemez mi?
El cevap; elbette önlenebilirdi, hiç şüphe yok ki, bundan sonra da önlenebilir. Yeter ki, ortada tarihi ve Milletiyle bütünleşmiş, bilgiye ve kararlı bir iradeye sahip siyaset olsun. Bu siyasetin, dost, düşman her çevre farkına varmış olsun. Zira, her devlet, kendi milletinin hak, hukuk ve çıkarına göre hareket eder. Kararlı bir siyaset karşısında zarar göreceği bir maceraya girmez.
Devletlerarası ilişkilerin bu temel kuralı, uzun süredir unutulduğu için, bugünlere sürüklendik. Bunun için yakın tarihimizi satırbaşlarıyla hatırlamalıyız.
Şöyle ki: üzerinde bin yıldır yaşadığımız Irak bizden 1926’da koparılıp İngiliz mandası yapıldı.
1932’de, üç unsurdan oluşan (Arap, Kürt ve Türkmen) bağımsız bir devlet kuruldu.
Zaman içinde iktidara gelen Irak diktatörleri, 1990-91 Birinci Körfez savaşına kadar Türkiye’ye ve Türkmenlere gözdağı vermek; bu vesileyle de halka gücünü göstermek üzere, iğrenç katliamlar yaptı.
Biz, “Meseleyi büyütmeyelim!” diyerek bunların hepsini yuttuk!
Aslında meseleyi daha da büyüttüğümüzü ve derinleştirdiğimizi görmek istemedik veya göremedik. Yanlışı ve yetersizliğimizi, “akıllı siyaset” sandık.
1991‘ de BM’nin aldığı bir kararla Irak’ta 36. Paralelin kuzeyi güvenli bölge ilan edildi.
Cumhurbaşkanı Özal’ın “Bir koyup üç alacağız” dediği olay buydu. Bu bir aldatmacaydı. Zira koruma, sadece Kürt aşiretlerini kapsayacak ve burada bir devlet kurulacaktı.
Mesela; 36. Paralelin kuzeyindeki Musul koruma bölgesi dışında, 36. Paralelin güneyindeki Süleymaniye koruma bölgesinin içinde işlem görüyordu. Türkmen bölgelerinin ise % 75’i; Telafer, Musul, Kerkük, Altunköprü gibi tamamı Saddam’a terk edilmişti.
Bu açık tuzağı, 1991’de Türkiye göremedi veya görmek istemedi, bu gerçek Türk Milletinden gizlendi.
Hazırlıklar tamamlanınca, ABD ve İngilizler, 2003’de Irak’ı işgal etti.
Bunu fırsat bilen Barzani ve Talabani’nin adamları, Kerkük tapu ve nüfus dairelerindeki kayıtları yaktı, mezarlıkları tahrip etti. Zamanın Dışişleri Bakanı Gül, “Bu kayıtların aslı bizde” dedi, ama bugüne kadar aslı ortaya çıkmadı.
Hasılı, işgalcilerin Irak’ı üçe bölüp, İsrail’i ve enerjiyi garanti altına alma ve Türkmenleri eritme siyaseti, bizim iktidarların zaafı sayesinde başarıyla devam ediyor!..
Acı haberler
Şimdi de kısaca Türkmenlere söz verelim:
ITC Başkanı Erşad Salihi; “Türkmenler, Başbakan Haydar el-Abadi’den memnun değil. Abadi, bizi görmezden geliyor. Geçmiş hükümetler dönemindeki temsil hakkımız da kalmadı. Teröre karşı silahlanmamız için defalarca resmi talebimiz oldu, ama hiçbir sonuç alamadık. Irak’ta halkın ortak düşmanı IŞİD’dir. Kürt yönetimine diyoruz ki, bugünkü askeri gücünüz ve ekonominizle insanımızı, coğrafyamızı ve kültürümüzü esir almayı düşünmeyin. Ortak yaşam tarzı geliştirelim ve eskisi gibi bir arada yaşayalım.”
ITC Sözcüsü Ali Mehdi; “ABD,
IŞİD’e karşı mücadele eden Irak’taki Arap ve Kürtlere silah dağıtıyor, ama Türkmenleri görmüyor.”
Türkmeneli Partisi Genel Başkanı Riyaz Sarıkahya’nin, Ahmet Takan’a anlattıklarını özetleyelim:
“Kerkük; düşününüz bundan 12 sene önce yüzölçümü şehir olarak 16 kilometrekareydi. Nüfusu da 850 bindi. Şimdi nüfus 1 buçuk milyon, yüzölçümü de 40 kilometrekare kare oldu. Bu ilavelerin hepsi de dışarıdan getirilen Kürtlerdir. Süleymaniye’den, hatta Türkiye’den, İran’dan da gelip yerleştirildiler. Çünkü Kerkük’ün petrolü çok önemlidir. Kerkük salt bir Türkmen şehriydi, ama şimdi demografisi değişti. Bu dönem içerisinde bütün Kerkük’teki kamu kuruluşlarını Amerikalılar Kürtlere verdi. 12 tane ana kuruluş var, Kerkük’te. Geçen haftada bir Türkmen, Üniversite rektörü yapıldı. Rektörü, 3 gün önce Kürt bölüm başkanı, Kürt partilerin gençlik elemanları televizyona götürdüler, adamın (Abbas Taki) silah zoruyla istifasını aldılar, görüntüsünü de verdiler. Türkiye dâhil hiç kimsenin de buna sesi çıkmadı. Bunu yapan Barzani’ye bağlı güçlerdir.”
Bilim adamı Abbas Taki’nin şahsında aşağılanan haysiyet bizim değil mi? Ama aldıran yok. Siyasilerimiz, “Dünyanın neresinde olursa olsun, zulüm gören herkese sınırlarımız açık” diyorlar, öyle de yapıyorlar. Bir de söylemedikleri var; o da “Türkmenler hariç.”
Bütün bunları hâlâ anlamayanlar varsa, ne diyelim? Siz söyleyin…