Yükleniyor...
Türk Silahlı Kuvvetlerinin 24 Ağustos 2016 tarihinde “IŞİD başta olmak üzere terör örgütlerinin yarattığı tehdidi bertaraf ederek hudut güvenliğimizi artırmak ve Koalisyon Güçlerine destek vermek maksadıyla” başlattığı “FIRAT Kalkanı Harekâtı” başarıyla devam etmektedir.
Terör örgütleri olarak öncelikle IŞİD ve Suriye PKK’sı denilen PYD/YPG’yi anlıyoruz. Mücadele bu iki işgalci azgın terör örgütüyle yapılacaktır.
Ankara’ya gelen ABD Başkan Yardımcısı Biden, “PYD Fırat’ın batısına geçmeyecektir, nokta” demiştir. Ama Fırat’ın doğusunda kalacak ve PKK’nın güney yapılanması olarak PYD terör örgütü devletleşmesini sürdürecektir. Başbakan Yıldırım da, “PYD Fırat’ın doğusuna çekilecektir” demek suretiyle, bu haliyle mutabakat sağlanmış oldu.
Bu çerçevede yapılan ilk hamleyle sınırımıza çok yakın olan Cerablus IŞİD’den temizlenmiş, PYD/YPG Menbic’den Fıratın doğusuna çekilmek zorunda bırakılmıştır. Fırat Kalkanı Harekâtıyla, sınır boyumuzca Mare’ye ulaşması planlanan “Kürt koridoru”nun önü, 90 kilometre kala Cerablus’ta kesilmiştir.
Bilindiği gibi Mare-Afrin, Hatay ilimizin sınırında PYD’nin elindedir. Bu durumda 90 kilometrelik genişliğin, Menbic’i de içine alacak şekilde 50 kilometrelik bir derinliği kapsaması gerekmektedir. Bu ise, 450 kilometre karelik bir alanın IŞİD ve PYD/YPG’den temizlenmesi demektir. Sonra da Türkmen-Arap nüfusunun ağırlık taşıdığı bölgeyi yönetecek sağlam bir yönetim kuruluncaya kadar yeterli sayıda askeri gücün hazır bulundurulması gerekir. Bu da kolay bir iş değildir.
Anlaşma neden kolayca sağlandı?
Daha önceleri ABD, “PYD/YPD benim kara gücüm” diyerek, neredeyse Türkiye’ye tercih ediyordu. Savaş uçaklarıyla terör örgütü IŞİD’i bombalıyor, yerine başka bir terör örgütü olan KCK’nın Suriye kolu PYD/YPG’yi yerleştiriyordu. Yeri gelmişken hatırlatalım; KCK; PJAK, PYD ve PKK’yı da temsil eden çatı bir örgüttür. [Asıl amacı, 4 ülkeyi (İran, Irak, Suriye ve Türkiye’yi) kapsayan bir şekilde Birleşik Kürdistan Konfederasyonu’nu kurmaktır.] Müttefiki ve stratejik ortağı olan Türkiye’nin itirazlarına kulakları tıkalıydı. Şimdi ne oldu da Başkan Yardımcısı Biden koşarak Ankara’ya kadar gelip özür dileyen, alttan alan ve tavizkâr görünen bir üslupla konuşmaya çalıştı? Bunun cevabı çok önemlidir. Bize göre iki gelişme ABD’ye bu adımı attırdı:
Birincisi, Türkiye’nin Rusya ve İran ile Suriye konusunda ortak hareket etmek üzere görüşmelere başlaması. Eğer bu üç ülke bir anlaşmaya varırsa, Rusya, İran, Suriye, Irak ve Çin arasında bir blok oluşabilecekti. Buna karşı ABD’nin bölgede işbirliği yapacağı hiç bir ülke yoktu; Ortadoğu’daki çıkarları zorda kalacaktı. İsrail’in, Enerji kaynakları ve yollarının güvenliği ile bölgenin jeopolitik avantajları üzerindeki nüfuz hâkimiyeti tehlikeye girecekti.
İkincisi, 15 Temmuz FETÖ darbesinde suçüstü yakalanması. Bu yakalanma sadece Türkiye’nin değil, bütün dünyanın gözleri önünde olmuştu. NATO’da ortağı, ikili anlaşmalarla ciddi müttefiki ve neticede “stratejik ortağım” dediği Türkiye gibi bir büyük ülkeye karşı darbecilerle birlikte olması affedilir bir şey değildir. ABD bu kadar ucuz kurtulamaz.
Bu iki gelişme ABD yönetimini çok telaşlandırdı. Görüşmelerin arka planı hakkında bilgimiz yok. Ama Türkiye, Ortadoğu’yu, bizim bölgemizi (Afganistan, Irak, Libya, Mısır, Yemen, Suriye gibi) keşmekeşe sürükleyen; akan kanın, yıkılan medeniyetlerin ve devletlerin, milyonlarca insanın ağır sefalete düşmesinin sorumluluğunu omuzlarında taşıyan ABD’yi, PYD/YPG Fırat’ın batısına geçmeyecek vaadi ile kolayca affedemezdi. Biden, bu hengâmede Kıbrıs’ı da görüşmüş. Acaba ne dedi veya istedi açıklanmadı. Ancak bu konuyu yakından takip eden Müyesser Yıldız 22 Ağustos’ta yazdı; “ABD Başkan Yardımcısı Biden, Fetullah Gülen’i vermeye değil, Kıbrıs’ı istemeye geliyor. Kıbrıs’ı vermeyi aklının ucundan dahi geçirenler varsa!.. Şu bilinsin ki; Sadece Türkiye’yi değil, kendilerini de bitirirler.”
Bu meselenin getirisi de, götürüsü de hayati derecede önemli ve çok karmaşık görünüyor. Yakından takip edeceğiz. Peşinen masum Türk Milletine ve Peygamber Ocağı şanlı ordumuza, Yaradan’dan yardım ve başarı diliyoruz.
***
Camiamızın fedakâr ve çalışkan arşivcisi olarak tanıdığımız değerli kardeşimiz Metin TURHAN’ı yayımladığı, tamamen belgelere dayalı ve her biri 694 sayfadan oluşan ALPARSLAN TÜRKEŞ [1963-1980/1980-1997] isimli iki cilt eserinden dolayı kutlarız. PANAMA YAYINCILIKTAN çıkan bu eser, tarihe ve Türk Milliyetçiliğine büyük bir hizmet olarak görülmelidir.