Yükleniyor...
Ülkede olaylar öylesine hızlı gelişiyor ki iki gün aynı konuyu konuşmak mümkün olamıyor. Bir müddettir gündem “Gezi Parkı”na park etmiş durumda. Yarın hangi durağa park eder onu bugünden kestirmek zor. Yeterince konuşulamayıp gündem gerisine düşenleri de atlamamak onları da kenara yazmak lazım. Unutmamalı, unutturmamalı hiçbirini. Milli hafıza açısından, tarihe not düşmek açısından en azından. Günü gelecek lazım olacak onlar da.
İstanbul Taksimden başlayıp dalga dalga diğer şehirlere yayılan siyasi tarihimizde benzeri görülmeyen bu olayın nedeninin parktaki üç beş ağaç olmadığı yazıldı çizildi. Başka anlattıkları vardı o meydanların. “Et tekrarü fi Ahsen…” Tekrarda fayda var diyerek bir de biz hatırlatalım son dönem ülkede olup bitenden birkaçını.
“Oslo-İmralı-Kandil” hattında millet adına millete kapalı pazarlıklar.
Anadolu’ya salınan bindirilmiş “akil adam” kıtaları.
Başta Suriye çıkmazı olmak üzere kıblesi şaşan dış politika.
Reyhanlı’da elli üç insanımızın feci şekilde can vermesi.
İçki yasağıyla eş zamanlı sarf edilen “iki ayyaş” benzetmesi.
Sebepsiz yere, hiç hak etmediği halde Yavuzun Sultan Selim Han adının tartıştırılması.
Geçmişin sürekli kaşınması, Cumhuriyetin belli dönemi üzerinden topluma ha bire kin nefret zerk edilmesi.
Onbir yıl öncesinin “ke en lem yekûn” yok farz edilmesi. Hiç hizmet yapılmamış gibi gösterilmesi.
Milli bayramlarımıza karşı kayıtsızlık. Sistemli itibarsızlaştırmalar.
Muhalefeti sürekli aşağılayıcı, küçük düşücücü üslup.
“Sözde Batıya, özde Ortadoğu’ya” yönelim.
Sıfır sorundan Ortadoğu batağına adım adım…
Oldubittiye getirilen eğitim politikaları.
Dinin siyasete malzeme yapılması.
Şişkin gurur. Benlik duygusu.
Tek tipleştirme.“Tek vatan”, tek millet, “tek bayrak” vurgusundan, “tek adamlığa…
“T.C.nin kurum tabelalardan indirilme girişimleri.“Türk” adının anayasadan ayıklanması hesaplar.
Toplumda gittikçe artan istikbal kaygısı, milli birliğimizin tehlikeye girdiği algısı.
Bu ve benzerleriydi Gezi Parkında son devrilen çamdan sonra bardağı taşıran, öfkeyi açığa çıkartan nedenler bize göre.
Neler oldu orada? Siyasetle ilgili olmayan bir kuşak birikimlerini teşhir etti. Stat önlerinde kavgalarına alıştığımız dört büyük takımın taraftarı bu kez rakip olmayı bıraktılar. Bir takım oldular. Aynı karede “Başka Türkiye yok” pankartı önünde poz verdiler. Batı basını “aktivistler” dedi bu gençler için. Batı bu. Bölücü örgüt için kullanmışlardı aynı sıfatı. Meclis kararı çıkartmışlardı bir de yakın geçmişte. “Teröristlikten aktivistliğe” terfi ettirildiler birden eli kanlı caniler Maksat genel affa gidecek yolda ılımlı geçiş sağlamaktı. Onu yaptılar.
Baktık kadim sözlüklerde karşılığı yok. “Google” den aradık sözcüğü. “Resmi gayrı resmi, hukuki gayrı hukuki, onaylanabilir ya da onaylanamaz, aynı düşünce ya da hayat görüşüne sahip kişi veya kişilerin legal (yasal) ya da illegal (yasadışı) yollar ile düşüncelerini eyleme dönüştürenlere” deniyormuş.
“Tvist” kısmı var ki bir de terkibin. Merhum Öztürk SERENGİL’in filmlerini seyredenler bilirler o dansı. Tanımın pek yakıştığı İmralı-Kandil arasında “twist” oynayan malum biri bir taraftaki aktivitesine ara verdi karşı tarafa geçti. İş makinesinin önünde önderliğe soyundu bu kez.
“Ana muhalefet ambulansın ardına takılan araç rolünde…” şeklinde yankı bulan bir söz etti. Kendileri kimin arkasına takıldıklarını iyi bildiklerinden hal analizini de iyi bilirler.
Kim kimin peşinde millet görüyor.
Bu cümleden iyi niyetle yola çıkmış, “a-politik” gurupların yanına “rol çalan”, “yasadışı” guruplar da eklenince görüntü bozuldu. İlk gün görüntüsünden uzaklaşıldı. İş rayından çıktı.
Haber kanallarının kahir ekseriyeti beşinci gün kameralarını parka çevirebildiler. Dünyadan aldılar haberi o güne kadar. İzlenme oranları dibe vurunca mecbur kaldılar. İyi imtihan oldu basınımız açısından. Kimin sesi oldukları görüldü en azından.
Başka tesirleri de oldu park gösterilerinin.
Büyük ortak ABD Türkiye’ye gidecek vatandaşlarını dikkatli olmaları yönünde uyardı. Borsa düştü. Dünyanın dikkati iki hafta üzerimize yöneldi.
Görüşmeler yapıldı. Hükümetten önce “özür” geldi, sonra da “azar”. Mutabakat sağlanmıştı ki polis zor kullanarak Taksim meydanını eski haline döndürdü. Böylece kim daha “aktivistmiş” görülmüş oldu. Eylemler “durdu” derken gördük ki durmamış “donmuş” meğer.
Parklar “donuk adamlarla” dolup taşmakta.
Gezi Parkı o vaziyette gündemi meşgul ediyor halen de. Cumhurbaşkanı, Meclis başkanı “mesaj alınmıştır” dediler. Alamayanlar da oldu.
Kim ne anladı bilemeyiz tabi biz anladığımızı söyleyelim.
“Milli irade öyle bir nurdur ki onun karşısında taçlar tahtlar erir, yok olur…”
“Camiler kışla, müminler ordu” türküsünü çığıracak gün değil. Milleti meydana dökmek değil. Nedenleri aramak. Ona göre yol haritası çizmek. Aklın yolu bu. Şöyle diyor bir siyaset duayeni;
“Kalabalıklara güvenmek vücuduna bal sürünüp karınca yuvasına girmeye benzer.”
Görüntüye aldanmamak gerek.
“Yol ver gidelim, Taksimi ezelim” diyenlerimize de bir hatırlatmada bulunmak gerekse bu aşamada “Mağrur olma padişahım senden büyük Allah var” tembihinde bulunmak daha akıllıca olanı. Unutmamak lazım.
“Kimse tek başına büyük değil”